KİMDİR, NEDİR: AZSHARA

Binlerce yıl önce Azeroth henüz tek bir kıtadan oluşuyorken bir grup kara trol, kıtanın merkezinde bulunan ve gezegenin hayat enerjisinin engin bir büyü kaynağı sağladığı Ebediyet Pınarı’nın yakınlarına yerleşmiş, zaman içerisinde bu enerjiyle evrim geçirerek gece elflerine dönüşmüşlerdi. Kendilerine “yıldızların çocukları” anlamına gelen Kaldorei ismini veren bu elflerin ilk dönemlerdeki hükümdarları hakkında herhangi bir bilgi olmasa da sadece kendi tarihlerini değil, Azeroth’un geleceğini de sarsacak birinin başa geçmesiyle her şey değişti. Bu kişi, Kraliçe Azshara idi.

Azshara, gece elfleri arasında büyük bir gücün göstergesi olarak kabul edilen altın rengi gözlerle dünyaya gelmişti. Akıl almaz derecede güzel, zeki, hırslı ve mistik sanatlar söz konusu olduğunda eşi benzeri görülmemiş bir güce sahip biri olarak kısa zamanda elfler tarafından büyük bir sevgi ve saygıyla anılır olmuştu. Halkına kendisini oldukça iyi niyetli, düşünceli ve gece elflerinin refahını her şeyden üstün gören biri olarak gösterse de aslında oldukça kibirli, kendi gücünün her şeyin ötesinde olduğuna inanan, etrafındakileri kontrol etmeyi ve kendine hayran bırakmayı seven biriydi.

Azshara’nın taç giyme günü geldiğinde onu memnun etmek ve kraliçenin gözüne girmek isteyen “Asildoğan” elf soyluları, ona çeşitli hediyeler sundular. Bu hediyeler arasında Suramar tarafından Zin-Azshari şehrine verilen Suramar Mızrakları da bulunuyordu ve her türlü büyü kalkanını kırabilme özelliği olduğuna inanılıyordu. Ancak her biri bir diğerinden etkileyici olan bu hediyeler arasında bir tanesi Azshara’nın özellikle dikkatini çekti. Xavius adındaki elf lordunun kraliçeye özel olarak tasarlanmış Sharas’dal adındaki asayı kendisine sunduğu sırada yaşananlar, tarihçiler tarafından kaleme alınmıştı:

“Taç giyme töreni günlerce devam etti. Asildoğan soyluları, Azshara’nın gözüne girebilmek için her gece onu değerli hediyelere boğuyorlardı. Ancak hediyelerden bir tanesi, diğerlerinden çok daha kıymetliydi. Lord Xavius adındaki bir gece elfi kraliçeye, cevherlerle süslenmiş ve üzerinde incelikle işlenmiş büyülü mühürlerin bulunduğu bir asa hediye etti. Onu yakınında tuttuğu sürece büyük bir güce ve refaha kavuşacağını vadetti.

Azshara asayı havaya kaldırdı ve üzerindeki değerli taşlar ay ışığı altında adeta göz alıcı birer yıldız gibi parlamaya başladı. Kraliçenin ve hediyesinin görüntüsü öylesine güzeldi ki orada bulunan birçok Asildoğan’ın gözyaşlarına boğulmasına sebep oldu.”

Asanın gücünü vakit kaybetmeden kullanmak isteyen Azshara, öncelikle kendi güzelliğini pekiştirmek için birtakım büyüler kullandı. Öyle ki yıllar geçtikçe kraliçe daha da gençleşip güzelleşiyor gibi gözüküyor, etrafındaki büyülü hale sayesinde herkesi kendine hayran bırakıyordu.

Kraliçe Azshara

Resmi olarak kraliçe olduktan sonra şanını güçlendirmek ve Ebediyet Pınarı’nın enerjilerini araştırmak isteyen Azshara, gölün kenarına bir saray yapılmasını emretti. En iyi mimarinin ve birçok kıymetli taşın kullanıldığı bu saray oldukça gösterişliydi. Kraliçeyi memnun etmek isteyen soylular, gölü çevreleyen başkentlerinin adının “Azshara’nın Görkemi” anlamına gelen Zin-Azshari olarak değiştirilmesini teklif ettiklerinde Azshara derhâl kabul etti; zira oldukça kibirli olan kraliçe, kendi adının böylesine şanlı bir şekilde kullanılmasından mutluluk duyuyordu. Her ne kadar bütün Kaldorei halkı tarafından el üstünde tutuluyor olsa da kraliçenin ilgisi sadece diğer gece elflerinden daha üstün gördüğü Asildoğanlar üzerindeydi ve sadece onların değerli olduğuna inanıyordu.

Ebediyet Pınarı’nın sırları üzerinde çalışmaları hızlandırmak isteyen Azshara, Asildoğan büyücülere verdiği emirle onların Kaldorei rahibeleriyle birlikte çalışmalarını sağladı. Araştırmalar sonunda Pınar’ın kozmik güçlerinin istenildiği gibi kontrol edilebileceği ortaya çıktığında bu görevi gelmiş geçmiş en güçlü büyücü olarak kabul edilen Azshara üstlendi. Kraliçe gücüne güç katmaya devam ederken bir yandan da yanından ayırmadığı asasına gölün suyundan aşıladı; böylece Sharas’dal, Azeroth üzerindeki tüm su kaynakları üzerinde hakimiyet sağladı. Ancak Ebediyet Pınarı üzerindeki yoğun çalışmaların yan etkileri de yok değildi: Sular durmadan çalkantı içerisindeydi, üstünde karanlık fırtınalar oluşuyordu ve bir süre sonra tamamen siyaha büründü.

Azshara’nın emriyle birçok keşif birliği harekete geçerek gece elfi topraklarını genişletebilecekleri yerler aramaya başladılar. Kuzeye giden elfler, daha sonraları Kristalezgi Ormanı olarak anılacak bölgede Shandaral adındaki şehri; bir diğer grup, daha sonraları Çoraklıklar olarak adlandırılacak bölgeye Then’Ralore adında bir gözcü yerleşimini; güneye ilerleyenler ise tarihin ilerleyen dönemlerinde Feralas toprakları içerisinde kalacak olan Eldre’Thalas’ı inşa ettiler.

Azshara, Kalimdor’un en batı kıyısında Elune için inşa edilen Lathar’Lazal tapınağının kuruluşuna bizzat katıldı ve yapının etrafındaki suları asasını kullanarak şekillendirdi ve temellerini sarmalayacak göller oluşmasını sağladı. Bu göllerde birçok farklı su canlısı yaşıyordu ve hepsi kraliçenin kontrolündeydi; hatta Azshara’nın gücüyle göllerden birine büyüyle bağlanmış bir deniz devi bile bulunuyordu. Nitekim çok sonraları bu tapınak karanlık bir yere dönüşecek, Karakulaç Derinlikleri olarak anılacaktı.

Lathar’Lazar Tapınağı yıkıntıları

“Kraliçemizin bu dünyaya kattığı harikalar arasında şüphesiz ki Lathar’Lazal’dan daha yücesi yoktu. Taş ustaları tapınağı inşa ederlerken Azshara da Metcezir Asası’nı kullanarak çevresindeki suları şekillendirdi. Nehirlerin ve denizlerin isimlerini söyledi; onlar da kraliçenin emriyle hareket ettiler. Gürleyen okyanusun tuzlu suyu ile dağ akıntılarının tatlı suyu, Azshara’ya doğru ilerledi. Kraliçe sadece bir bilek hareketiyle bu suları kullanarak Lathar’Lazal’ın sağlam temellerini sarmalayan göller yarattı.

“Türlü türlü canlı bu göllerde yaşıyordu ve hepsi de Azshara’nın her arzusunu yerine getirmeye hazırdı. Kraliçe ne zaman Lathar’Lazal’ın köprüleri üzerinde yürüse yakınlarda yüzen egzotik balık sürüleri, rengarenk desenler oluşturacak şekilde hareket ediyordu. Göllerden birinde tuttuğu muazzam büyüklükte bir su devi bile bulunmaktaydı. Kraliçe asayı kullanarak ona çeşitli numaralar ve güç gösterileri yaptırıyordu; izleyen Asildoğanlar da bundan büyük keyif alıyorlardı. Bu efsanevi yaratığı ve huylarını incelemek isteyen birçok meraklı gece elfi, imparatorluğun dört bir yanından Lathar’Lazal’a geliyorlardı.”

Azshara topraklarını genişletmek isterken itinayla uzak durmayı tercih ettiği bir yer vardı: Hyjal Dağı. Kraliçe, burada yaşayan Yaban Tanrılar’dan rahatsızlık duyuyor ve doğanın o uyumlu yapısını hor görüyordu; bu sebeple halkına kesinlikle Hyjal Dağı’na dokunmamalarını emretti ve bunu “gece elflerinin doğayla olan bağlarına duyduğu saygıdan ötürü yaptığı” yalanı ardına sakladı. Bir yandan Zandalar trolleriyle görüşen Azshara, gece elfi topraklarına saldırmadıkları sürece Zandalar Dağları’nda yaşamaya devam edebileceklerini söyleyerek anlaşmaya vardı.

Zin-Azshari

Kraliçeye göre Asildoğanlar dışındaki tüm yaşayanlar aslen düşük ırklardı. Gece elferinin geri kalanı hakkında da aynı düşünceye sahip olan Azshara, bir gün artık danışmanı olmuş olan Xavius tarafından ziyaret edildi. Xavius’a göre Ebediyet Pınarı’nın gücü kullanılarak Azeroth üzerindeki kusurlardan arındırılabilir, kraliçeye layık mükemmel bir dünya hâline getirilebilirdi. Fakat göl üzerindeki yoğun çalışmaların evrene gönderdiği büyü titreşimleri, Çarpık Düzlem’den bile hissedilir olmuştu ve böylece Kara Titan Sargeras’ın dikkati Azeroth’a çevrildi.

Sargeras, oldukça uzun bir süredir Azeroth’un nerede olduğunu bulmaya çalışıyor, bir yandan da evrendeki dünyaları ele geçirip yok ediyordu. Yakan Lejyon’un Efendisi tüm bunları evreni Hiçlik’in karanlığından kurtarmak için yapmaya başlamış olsa da beraberinde getirdiği yıkım ifade edilemez boyutlardaydı. Ancak nihayetinde Azshara ve emrindeki soyluların pervasız çalışmaları sayesinde Azeroth’u bulmuştu ve yok etmek için harekete geçerek öncelikle Xavius ile görüştü ve onu kuklası hâline getirdi. Xavius’un yönlendirmesiyle Azshara ile de görüşen Sargeras, kraliçenin kibrini kendi lehine kullanarak ona Azeroth’taki düşük ırkları ortadan kaldırabilmesinde yardımcı olabileceğini söyledi; ancak bunu yapabilmesi için Yakan Lejyon’un Azeroth’a gelmesini sağlayacak bir geçit açılması gerekiyordu. Bu geçidin açılabilmesi için Ebediyet Pınarı’nın büyülü enerjilerinin kullanılmasına karar veren Azshara, çoktan Sargeras’ın etkisi altına girmiş olan Asildoğanlar’a gerekenin yapılmasını emretti.

Yakan Lejyon’un Azeroth’a ayak basmasıyla birlikte Kadimler Savaşı başlamış oldu.

Lejyon iblisleri ilk olarak Zin-Azshari’ye ayak bastılar ve Kraliçe ile Asildoğanlar sarayda güven içerisinde olanları izlerken karşılarına çıkan bütün elfleri katlettiler. Gece elfleri kraliçelerinden yardım dileseler de hiçbir karşılık alamadılar zira Azshara’ya göre bu katliam, kendi hayalindeki yeni dünyayı yaratmak ve başına geçmek için yapılması gereken ufak bir fedakârlıktı. İblisler bu şehirdeki saldırılarını tamamladıktan sonra bir diğer büyük gece elfi yerleşimi olan Suramar’a ilerlemeye başladılar. Binlerce elfin ölümüne sebep olan bu saldırılar karşısında kendilerinin ve korumakta oldukları Yaratılış Sütunları’nın güvenliğini sağlamak isteyen Suramar’lılar, öncelikle yakınlarındaki Elune Tapınağı’na açılmak istenen iblis geçidini engellediler ve sonrasında da şehri muazzam bir büyü kalkanıyla çevreleyerek dünyanın geri kalanıyla ilişkilerini kestiler.

Olan bitenler karşısında daha fazla sessiz kalamayan gece elfleri arasında bir direniş baş gösterdi. Kaldorei Direnişi olarak adlandırılan bu başkaldırıda Tyrande Whisperwind, Malfurion Stormrage ve Illidan Stormrage liderliği üstlenen isimler olarak ön plana çıkıyorlardı. Azshara ilk başlarda bu direnişi ciddiye almadı zira onun gözünde bir grup “alt tabaka gece elfi” kendi görkemi ve gücü karşısında bir hiçti. Ancak karşılaştığı tek başkaldırı bu değildi.

Kraliçelerinden yardım alamayacaklarını fark eden gece elfleri, kendi başlarının çaresine bakmak zorunda kaldılar.

Zin-Azshari’den nispeten uzakta ve iblislerin saldırılarından korunabilmiş olan Azsuna bölgesinde yaşayan soylu Prens Farondis, Azshara’nın yaptıklarını dehşetle izledikten sonra harekete geçmeye ve Ebediyet Pınarı’nı yok ederek kraliçenin planlarını durdurmaya karar verdi. Bunu yapabilmek için Nar’thalas Akademisi himayesinde bulunan bir diğer Yaratılış Sütunu Golganneth’in Gelgittaşı’nı kullanmak istiyordu ancak bunu yapacak vakti olmadı. Kendi maiyetinden Vandros adındaki soylu, Farondis’in planlarını Azshara’ya anlattı. Öğrendiklerinden hiç memnun olmayan kraliçe, çeşitli büyüler kullanarak Gelgittaşı’nın parçalanmasına ve böylece Azsuna’nın yerle bir olmasına sebep oldu; Farondis ile halkı ise yayılan karanlık enerjiler sebebiyle yaşamlarına birer hayalet olarak lanetlenmiş şekilde devam edeceklerdi.

Kategoriler
Yazarlardan İnciler
“Çünkü klasiklerin klasik olmasının bir sebebi vardır. Özellikle de üzerine tüm hasar modifikasyonlarını bastığınızda.”
-Burcu (Amansızca Horizon: Zero Dawn överken)