Savaşın seyrini değiştiren önemli isimlerden biri olan Tyrande’yi ise hesaba katmadığı bir gelecek bekliyordu. Çarpışmaları sırasında hayatını kaybeden Yüce Ay Rahibesi Dejahna, ölmeden önce varisini atayarak yerini alması gereken kişinin Tyrande olduğuna kanaat getirmişti. Genç rahibe, kendisinin böyle büyük bir sorumluluk için yetersiz olduğu düşünceleriyle dolu olsa da görevini isteksizce kabul etmekten başka bir çaresi yoktu. Bu esnada Illidan, Pınar’ın güçlerine oldukça bağlı hale gelerek kendisini kontrol etmekte zorluk çekmiş olsa da Tyrande’nin süregelen desteği ile sakinliğini korumayı başarmıştı. Ancak bu güçlü elf, kendi ırkı savaşta zar zor ayakta kalırken Lejyon’un iblislerinin sonu gelmez bir şekilde Kalimdor’a aktığını gözlemledi. Kaosun içerisinde bile saf büyüsel bir güzellik olduğunu düşünen Illidan, kendisini yetersiz görmeye başladı. Gece elflerinin lideri konumuna gelen Tyrande’yi etkilemek için düşüncesizce hareket eden Illidan’ın zihni, bir de rahibenin Malfurion’u seçtiğini öğrendikten sonra daha da karardı. Elf büyücüsünün bu düşüncelerini fark eden Xavius, onun şüpheleri üzerine oynamaya başladı ve Illidan’ı kendi saflarına çekmeye çalıştı; bunu yapabilmek için Malfurion olmasa Tyrande’nin kalbini kazanmak için rekabet etmesi gerekecek kimsenin kalmayacağını bile söyleyerek kardeşine de sırt çevirmesini sağladı. Böylece kendince bir plan yapan Illidan, Azshara’nın Sarayı’na doğru yola çıktı.
Ejderhaların sürülüşüyle atağa geçen iblis ordularına karşı halkını bir arada tutması gerektiğini bilen Tyrande, Ebediyet Pınarı’nın yakınlarındaki ormanın sınırında savunmasına devam ettiyse de Xavius tarafından kıstırıldı. Bu sırada çarpışmaya katılan Malfurion ise Tyrande’nin, bir satir olarak diriltildiğini bilmediği Xavius’un elinde olduğunu gördü. Druid ile bir süre dalga geçen Xavius, tam genç rahibeyi öldürecekken omzuna saplanan bir okun acısı ile irkildi. Ağaçların arasında pozisyon almış olan Shandris, baş satiri düşünmeden vurmuştu ve etraftaki diğer satirleri de ok yağmuruna tutarak bir bir öldürüyordu. Düşmanını yenebilmek için Shandris’in attığı oka odaklanan Malfurion, Xavius’un içinden enerjisini ve vücudunu emerek büyüyen bir ağaç yetiştirerek zafer kazandı.
Illidan ise Azshara’nın Sarayı’na doğru yol almaya devam ediyordu. Söylentilere göre bu sırada Azzinoth adındaki bir iblis ile karşılaşan Illidan onu yendi ve efsanevi silahlar olan Azzinoth’un Savaşkılıçları’nı da bu şekilde edindi. Ardından saraya vardığında ise Azshara ve Mannoroth’a bağlılık yemini etti. Yapmak istediği şeyin Ejderha Ruhu’nu çalarak Ebediyet Pınarı’nı Karanlık Titan’ın gelişi için tamamen hazır hale getirmek olduğunu söylese de asıl amacı geçidi kapatmaktı ve bunu yapabilmesi için daha fazla güce ihtiyacı vardı. Düşmanının gücüne… Illidan’ın asıl amacını bilmeyen Sargeras, büyücünün planını uygun buldu ve başarılı olabilmesi için bu gece elfine “hediyeler” verdi: Illidan’ın gözlerini yakan Karanlık Titan, onların yerine bir çift mistik alev topu yerleştirerek her türlü enerjiyi görebilmesini, vücuduna yerleştirdiği dövmelerle de gerek duyarsa rahatlıkla büyü enerjisi çekebilmesini sağladı.
Bu yeni Illidan’dan oldukça etkilenen Azshara, şahsi muhafızlarının lideri (ve kendisine delicesine aşık olan) Varo’then’i gece elfinin yanında göndererek Ejderha Ruhu’nun ele geçirilmesini garanti altına almaya çalıştı. Her ne kadar Malfurion Zümrüt Rüya’ya girip vücudu yozlaşmışlıkla bozulmaya başlayan ve goblin demirci ustalarına hazırlattığı adamant plakalarla bedenini bir arada tutmaya çalışan Neltharion’un inine giderek Ejderha Ruhu’nu ele geçiren ilk isim olsa da Illidan ve Varo’then, druidi yakalayarak diski kendisinden alacak ve Mannoroth’a bizzat teslim edeceklerdi. Kendisine olağandışı güçler verilmiş olan Illidan ise daha sonraları ilk iblis avcısı olarak tarihe geçecekti.
Tüm bu karmaşa ve savaş ortamı devam ederken elfler arasında bir grup, kendilerini nasıl kurtarabileceklerini düşünüyordu. Suramar’da yaşayan ve Azshara’nın emri altında çalışan bu asil doğanlar, Antik Eserler Kubbesi adındaki mahzenin de yönetimini sağlıyorlardı. Dünya üzerinde bulunmuş en güçlü artefaktların ve kadim arkeolojik kalıntıların toplandığı bir depo görevi gören bu mahzendeki en önemli parçalar arasında Bekçiler’in Azeroth’u şekillendirirken kullandıkları ve kendilerine titanlar tarafından bahşedilen Yaratılış Sütunları da bulunuyordu. Bu asil doğanlar her ne kadar Azshara’ya bağlılık yemini etmiş olsalar da kraliçenin gittikçe ne kadar yozlaştığını, çağırdığı iblislerin toprağı nasıl bozduğunu da fark etmişlerdi.
Grubun lideri olan Yüce Büyühakimi Elisande, iblislerin Suramar’ı yeni bir savaş cephesi haline getirmek ve şehrin en seçkin yapısı olan Elune Tapınağı’nda direkt Çarpık Düzlem’e açılan bir geçit oluşturmak istediğini öğrendiğinde kendi planını hayata geçirmeye koyuldu. Yaratılış Sütunları’nı kullanan Elisande ve yoldaşları, Suramar’daki iblislere saldırdılar; onları alt edip tapınakta açılmakta olan geçidi mühürleyerek Lejyon’un girişini engellediler. Ancak bu grubun Kaldorei Direnişi’ne katılmak gibi bir planı da yoktu, yalnızca kendilerini koruma altına almak istiyorlardı. Yaratılış Sütunları’ndan biri olan Aman’Thul’un Gözü’nü kullanan Elisande ve beraberindeki asil doğanlar, Gece Pınarı adını verdikleri mistik büyülerle dolu bir kaynak yarattılar. Kendi bölgelerini de koruyucu bir kalkan ile gizleyen bu grup zaman içerisinde kendi yarattıkları bu büyü kaynağının enerjileriyle değişim geçirecek ve Geceye Doğanlar olarak anılacaklardı.