KİMDİR, NEDİR: SYLVANAS WINDRUNNER

Gözünü bir kere Stormwind’e dikmiş olan Sylvanas’ın aklı şehri ele geçirmekte kalmış olsa da Argus sonrası iki tarafın da ciddi şekilde zayıflamış olduğunun farkındaydı. Kafasında ufak ufak bir plan oluşmaya başlamış olan Sylvanas, gerekli olduğuna inandığı savaşı başlatmanın her iki taraftan da ne kadar tepki çekeceğinin farkındaydı. Bu yüzden Saurfang’i çağırıp ona Stormwind’i almasını söylerse ne yapacağını sordu. Saurfang, Stormwind’in şu anda ele geçiremeyecekleri kadar güçlü olduğunu ve şehrin en zayıf noktası olan limanlara çıkartma yapabilecek bir donanmaları olmadığını söyledi. Saurfang’i yavaşça kapana doğru çeken Sylvanas, Stormwind’i nihai hedef olarak düşünmesini önerdi ve insan krallığının kalbini zayıflatmak için ne yapacağını sorduğunda aklındaki plan da ufak ufak ortaya çıkmaya başladı. İttifak’ın en güçlü yanı ırklarının birlik ve beraberlik içinde birbirlerine kenetlenmiş olmasıydı; Sylvanas’ın amacıysa bu birliği bozmaktı. Zira eğer bozmazsa hem Orda hem de İttifak yeni ortaya çıkan azerit madenini kullanarak ordularını güçlendirecek ve en nihayetinde yıllardır iki tarafta da birikmiş olan gerginlik bir noktada patlak vererek hepsine ciddi kayıplar verdirecekti. Kurnaz ve zeki bir lider olan Sylvanas, yapılacak herhangi bir barışın geçici olacağının da farkındaydı ve kendi ırkı ile Orda’nın geleceğini garantiye almak istiyordu. Bu sebeple de Saurfang’le birlikte İttifak’ı zayıflatacak planın hazırlığına giriştiler.

Sargeras’ın kılıcı Silithus’a saplanmış olduğu için Azeroth üzerindeki tüm azerit ticareti Kalimdor üzerinden gerçekleşiyordu ve İttifak’ın bu konumdaki en güçlü kalesi de gece elfi başkenti Darnassus’tu. Ancak İttifak’ın asıl gücünün Doğu Krallıkları’nda toplanmış olması, Darnassus’a yapılacak bir saldırının karşılığında Undercity ve Silvermoon’u tehlikeye sokuyordu. Bu yüzden Sylvanas şehri ele geçirip “rehin” tutmaya karar verdi; İttifak içindeki sivillere zarar verme korkusuyla doğrudan saldırıya geçemezdi ve Undercity ile Silvermoon’a yapılacak herhangi bir saldırı karşılığında da Orda’nın verebilecek sert bir karşılığı olurdu. Zaman içinde Darnassus’un ellerinde olması gece elflerini İttifak’tan kopartmaya bile yarayabilirdi; en azından İttifak şehri geri almaya çalışsa bile Gilneas halkı, özellikle de Genn Greymane, aynı çabayı Gilneas için göstermediklerinden dolayı İttifak’a karşı bilenecekti. Her şekilde Sylvanas bu durumu lehine kullanabilirdi. Bu plandaki tek sıkıntı, gece elflerinin inatçı ve yılmak bilmez bir ırk oluşuydu. On binlerce yıldır en umutsuz savaşlardan bile galibiyetle çıkmalarını sağlayan bu özellikleri Sylvanas’ın planı için büyük bir tehditti; onların umudunu ve karşı koyma isteğini kıracak bir yol bulmalıydı. O yol da gece elflerinin liderinden geçiyordu: Malfurion Stormrage. Malfurion ölürse Sylvanas’ın planı işe yarayabilirdi.

Bu planı İttifak’ın Orgrimmar’da gezinen casuslarına sızdırmadan, sanki Saurfang ile Sylvanas ve onun şampiyonu Nathanos arasında ciddi anlaşmazlıklar varmış gibi yansıtarak dokuyan üçlü, bu kandırmacayı tamamlamak için Saurfang liderliğinde bir orduyu Silithus’a doğru yolladı. Orda’nın azerit kaynaklarını ele geçirmek için Silithus’a ilerlediğini haber alan İttifak güçleriyse hemen Darnassus’taki gece elf taburlarını Silithus’a kaydırdılar. Gece elfi gemileri Rut’heran limanından Silithus’a yelken açtıktan sonra Saurfang ve ordusu rotalarını değiştirerek Külvadi’ye döndüler. Külvadi’deki çeşitli gece elfi garnizonlarını hızlı ve etkili bir şekilde ele geçirdilerse de saldırının haberini almış olan Malfurion, doğanın tüm gazabını kullanarak Astranaar’daki Orda güçlerinin üzerine çöktü. Saurfang’i köşeye kıstırıp öldürmek üzere olan Malfurion’ı durduransa son anda yetişen Sylvanas oldu. Geri çekilen Malfurion, Orda askerlerine yaptığı vur-kaçlarla ilerleyişlerini yavaşlattı, hatta Karasahil’e girecekleri noktaya ılgımlardan bir duvar örerek onları tamamen durdurdu. Üçüncü Savaş sırasında ılgımların Archimonde’a yaptıklarını gayet iyi bilen Sylvanas ve Saurfang başka bir yaklaşım denemeleri gerektiğine karar verdiler. Bu yeni plana göre Saurfang’in orduları Felwood’a dönerek gece elfi kuvvetlerinin arkasından dolaşacak ve dağların üzerinden Karasahil’e inip saldıracaklardı. Sahili ele geçirdikten sonraysa Teldrassil’in işgali başlayacaktı. Fakat bütün bunları yapmak vakit alacaktı, o yüzden Orda güçleri Zoram’gar Karakolu’na geri çekilerek birkaç gün boyunca gece elflerini mümkün olduğunca meşgul tutmaya çalıştılar. Bu sırada Malfurion ise hayatta kalanları Lor’danel’de bir araya getiriyordu.

Astranaar’da Malfurion’la karşı karşıya kalan Saurfang…

Saurfang nihayet ordusunu dağların üzerinden aşırtıp sahile indirdiğinde Sylvanas banşi güçlerini kullanara ılgımlardan oluşan duvarı bir anlığına zayıflattı ve iki cepheden birden saldırı altında kalan gece elfi güçleri dağılmaya başladılar. Malfurion, Lor’danel’de kalmış sivillerin kaçmasına yardım etmeye çalışırken Sylvanas ile yüz yüze geldi ve iki lider bir kez daha dövüşmeye başladılar. Sylvanas bütün tecrübesi ve kurnazlığına rağmen Malfurion’ın savunmalarını aşıp druide karşı üstünlük sağlamayı başaramadı. Tam Malfurion kazanmaya yaklaşmışken ikilinin savaştığını gören Saurfang, bir savaş refleksi olarak baltasını Malfurion’ın sırtına fırlattı. Beklemediği saldırıya karşı bir koruması olmayan Malfurion bu darbeyle ağır yaralanarak düştü. Sylvanas, Saurfang’in zamanlamasını överken druidin canını alma onurunu hak ettiğini söyledi; Malfurion’ın kafasını kesip kendisine getirmesini beklediğini belirttikten sonra da savaşı bitirmek için sahile döndü. Ancak Saurfang bu onuru hak ettiğini düşünmek bir yana, Malfurion’a arkadan saldırarak onursuzluk yaptığına inanıyordu. Bu yüzden de druidi öldürmekte tereddüt etti; bu tereddüt, Sylvanas’la yaptıkları bütün savaş planlarının değişmesine yol açtı. Darnassus’u savunmak için geri dönmüş olan Tyrande, yapmakta zorlandığı seçimi Saurfang’in elinden aldı ve yaralı Malfurion’ı alarak bir yuvataşı sayesinde Stormwind’e ışınlandı.

Saurfang’in yanında Malfurion’ın kafası olmadan geri döndüğünü gören Sylvanas çileden çıkmıştı. Aslında Orda, Teldrassil’i ele geçirmeyi başarmıştı ve savaş kazanılmıştı ama gece elflerinin umudu sönmemişti. Sahilde yaralı bir şekilde yatmakta olan Yüzbaşı Delaryn Summermoon da bunu Sylvanas’a bütün çıplaklığıyla hatırlattı: “Bizi öldürebilirsin; ama umudu öldüremezsin.” Gece elflerinin Malfurion ve Tyrande önderliğinde, belki İttifak’ın kalanını da peşlerine takarak Darnassus ve Teldrassil’i geri alacağının farkındaydı; bu yüzden umutlarını kırmak için yapabileceği çok az sayıdaki şeyden birini yaptı ve ağacın yakılması emrini verdi. Sadık hizmetkârı olan Nathanos bile bu emir karşısında duraksadıysa da Sylvanas emri ikinci kere bağırdığında mancınıklar alevle dolup ağaca ateş açmaya başladı. Saurfang mancınıkları durdurmaya çalıştı lakin Sylvanas plandan sapmak zorunda olmalarının sorumlusunun kendisi olduğunu ve sonuçlarına katlanması gerektiğini söyledi. Böylece aslında İttifak’ı içten içe parçalamak için Sylvanas’ın başlattığı savaş, çok daha büyük ve İttifak’ı tam aksine birbirine kenetleyen bir savaşa dönüştü. Mahvolmuş sahilde dünya ağacının yanışını izlerken Sylvanas tek başınaydı; gerçekten de Vol’jin’in öngördüğü gibi kimse onun yaptıklarını anlamamıştı.

İttifak’ın Teldrassil’in yanışına cevabı gecikmedi. Kral Anduin, topladığı birliklerle Tirisfal Açıklıkları’na gemilerini yanaştırıp Lordaeron Savaşı’na başladı. Bu karşılığın geleceğinden en ufak şüphesi dahi olmayan Sylvanas hazırlığını yapmıştı. Kuşatma kuleleriyle, mancınıklarla Lordaeron’un yıkıntılarını hedef alan İttifak’a karşı direnmeye başladılar. Sylvanas bu sırada surların tepesinde Kara Korucular’ı bizzat yönlendirdi, gerektiğinde duvara fazla yaklaşmış olan kuşatma kulelerini parçaladı ve hatta banşi formuna geçerek İttifak askerlerini sersemletti; fakat İttifak güçleri ilerlemeye devam etti. Sylvanas kuleleri yıkmak için azeritten yapılma bir tankı savaşa soktu lakin bizzat Kral Anduin, babasının kılıcı Shalamayne’i kullanarak tankı parçalamayı başardı. Bunun üzerine Sylvanas yıllardır geliştirdiği diğer kozunu sahneye soktu: Vebayı. Saurfang’in bütün itirazlarına rağmen gaz maskesi giyen diriölülerin yaydığı veba, dost-düşman ayırt etmeden etki altında kalan herkesi Sylvanas’ın iradesine bağlı iskeletlere dönüştürdü. Orda tam savaşın kaderini kendi lehine çevirdiği sırada Jaina Proudmoore’un gelişiyle dengeler bir kez daha altüst oldu. Jaina buz büyüsüyle iskeletleri ve vebayı dondurup etkisiz hâle getirerek İttifak’a bir kez daha ilerleme şansı sundu ve uçan savaş gemisinin büyülü toplarıyla Lordaeron duvarlarına ateş açarak bir açıklık yarattı.

Kullanmak zorunda kaldığı acımasız yöntemlere Saurfang bir kez daha karşı çıktığında iki lider arasındaki karşılıklı saygının son demleri de yok oldu. “Onur” gibi soyut bir konseptin zaten ölü olanlar için herhangi bir anlamı olmadığını ve Orda’yı kurtarmaya çalıştığını söyleyen Sylvanas, eğer avluda kalıp ölmek istiyorsa belki de daha sonra onu da bir diriölü olarak kaldırabileceğini ima ederek Saurfang’in damarına bastı. Saurfang gerçekten de geride kalarak İttifak ordularının generalleriyle savaştı ve yenildikten sonra tutuklanarak Stormwind’deki hapishaneye atıldı.

Taht odasına geçtiklerinde Baine, Sylvanas’ı Saurfang’i ölüme terk etmekle suçladı ancak kraliçenin buna yanıtı ona hep istediği ölümü bahşettiğini söylemek ve çok istiyorsa Baine’in de ona katılabileceği dile getirmek oldu. Baine’den başka bir itiraz gelmeyince yayını Nathanos’a emanet edip tek başına tahtta Anduin, Greymane, Alleria ve Jaina’nın gelmesini beklemeye başladı. Kral Anduin, Orda’nın onursuz yollara saptığını ve Sylvanas’ın artık kaybettiğini iddia ederek teslim olmasını istedi. Sylvanas ise Anduin’e doğru yürüdükten sonra daha hiçbir şey kazanmadığını söyledi ve banşi formunda taht odasından kaçarak odaya gizlenmiş veba varillerini patlattı. Bütün Lordaeron vebanın etkisi altında kalırken İttifak liderlerinin de Jaina’nın büyüsü sayesinde kaçmış olduğunu gördüyse de en azından şehri İttifak’a kaptırmadığının bilinciyle gülümsedi.

Öyle ya da böyle, İttifak ile olan savaş başlamıştı ve Orda eğer Sylvanas’ın nihai amacı olan Stormwind’i ele geçirecekse sağlam bir donanmaya ihtiyaçları vardı. Casus ağından Zandalar Prensesi Talanji ve Kâhin Zul’un yakalanıp Stormwind’de tutulduğu haberini alan Sylvanas, Nathanos başta olmak üzere Thalyssra, Rokhan ve Orda şampiyonlarını onları serbest bırakmak için Stormwind’e yolladı. Tutsakları başarıyla kurtaran ekip kaçarken fark edildikleri için dikkat dağıtmak adına Stormwind’i ateşe verdiler ve Talanji’nin gemisine ulaşmayı başararak Zandalari trollerini ve donanmasını Orda’ya katmak için Zuldazar’a yelken açtılar.

Kategoriler
Yazarlardan İnciler
“Çünkü klasiklerin klasik olmasının bir sebebi vardır. Özellikle de üzerine tüm hasar modifikasyonlarını bastığınızda.”
-Burcu (Amansızca Horizon: Zero Dawn överken)