Işık’ın Ordusu, Alleria ve Turalyon’u aralarına aldığında onları yeni yuvalarına götürmüştü: Xenedar. Olağanüstü bir gemiydi, Işık’ın en maharetli beyinleri tarafından inşa edilmişti; Çarpık Düzlem’de seyahat edebiliyordu ve sakinlerini uzun yolculuklar boyunca idame edebiliyordu. Aynı zamanda Işık’ın geriye kalan en büyük ve Yakan Lejyon’a karşı savaş açabilecek tek sığınağıydı.
Alleria ile Turalyon, kısa bir süre sonra ordunun Lejyon kalelerine yaptığı saldırılara katılmaya başladılar. Ancak öncesinde Çarpık Düzlem’deki hayata uyum sağlamaları gerekiyordu.
Zamanın dengesiz ilerleyen akışı, güçlükle üstesinden gelinebilecek beklenmedik bir zorluktu. Azeroth’ta bir hafta geçerken Alleria ile Turalyon için bir aylık bir zaman geçmiş oluyordu. Ya da on ay. Ya da daha fazlası. Yıllar birbirine karışıyor gibiydi.
Ancak kesinlikle boş vakit geçirmiyorlardı ve en azından bu, odaklanmalarına yardımcı oluyordu. Turalyon, askerî stratejileri öğrenebilmek adına Eksarhlar Konseyi’ne katılmıştı. Birkaç yıl sonrasında kutsal güçle donatılmış yeni bir silah, bir kılıç dövülmesini sağlamak için Xenedar’ın demirci ustalarıyla çalışmaya başladı. Bu da silahı kullanmakta ustalaşması için durmak bilmeksizin alıştırma yapması gerektiği anlamına geliyordu.
Alleria ise kendi eğitimleriyle uğraşıyordu. Kutsal savaş teknikleri üzerinde çalışıyordu.
Alleria ve Turalyon’un bakış açısıyla geçen iki yıl içerisinde okları, Işık’ın gücüyle çevrelenmişti. Yayını ve oklarını tamamen ardında bırakabilirdi; ancak ailesinin yadigârı olan Thas’dorah’ı kötücül güçlere karşı verdikleri savaşlara taşımak onu mutlu ediyordu. Lothraxion da bunu destekliyordu. “Hepimiz savaşa giderken geçmişimizden bir parça götürürüz ancak çok azımız bunu bir silah olarak kullanabiliriz,” diyordu.
Lothrazion bir nathrezimdi; ırkı çok uzun bir süre önce Lejyon tarafından köleleştirilmişti. Alleria için çok geçmeden yakın bir dost ve fevkalade bir bilgi kaynağı hâline gelmişti. Işık tarafından arındırılmadan önce binlerce yıl boyunca Lejyon için savaşmıştı ve bu yüzden nasıl düşündüklerini, nasıl hareket ettiklerini ve nelerden korktuklarını biliyordu.
“Yakan Lejyon, Işık’tan korkmuyor,” dedi.
Alleria başını iki yana salladı. “Gerçekten o kadar kibirliler mi?”
“Sargeras Işık’ı çoktan mağlup ettiğine inanıyor.” Lothraxion keyifsizce gülümsedi. “Gerçekten yok etmek istediği şey ise Gölge. Bu, uzun zaman önce benim görevimdi. Lejyon adına Hiçlik’in yaratıklarını avlıyordum. Çok tehlikeli bir işti.”
Nathrezimin ne anlatmak istediğini şahsen görmesi Alleria için fazla vakit almadı. Kendisi Draenor’u terk ettikten yaklaşık elli sene sonra Işık’ın Ordusu, Lejyon’un hapishane olarak kullandığı bir dünyaya baskın yaptı. Vardıklarında iblislerin hepsi çoktan ölmüştü. Temelli ölmüşlerdi. Çarpık Düzlem’e çekilip katledilmişlerdi. Ölümsüz bir iblis ruhuna sonsuz istirahati sağlamanın tek yolu buydu. Esirler bile öldürülmüştü.
“Bu, Gölge’nin işi,” dedi Lothraxion. “Tedbirli ol.”
Hayatta kalan birilerini bulabilmek adına mekanı dikkatlice aradılar. Alleria kan lekeleriyle dolu sıra hâlindeki hücreleri incelerken gölgenin canlı bir avatarı bir anda karşısında vücut buldu. Cisimsiz elini boynuna doladı ve zihnine karanlık büyüler çarparak saldırdı; onu öldürmeye çalışıyordu.
Alleria kendisine saldıranın üzerinde Işık’ın gücünü kullanmakta gecikmedi. Ancak o anda, Gölge’nin dokunuşu üzerindeyken zihni başka bir yere sürüklendi.
Bir an sonra.
Başka bir dünyanın üzerinde uyandığını gördü. İblislerle dolu bir dünya… Sadece ismini duyduğu bir dünya… Argus.
Bir an sonra.
Zümrüt yıldızın karşısında duruyor, dehşet verici ısısını yüzünde hissediyordu. Yıldız, kendisine uzanıyor, yardım için dileniyordu.
Bir an sonra.
Kendisinin bir uçurumdan atladığını, yolculuğu boyunca yüzünde bir gülümsemeyle mutlak karanlığa doğru düştüğünü gördü. Gözlerinde huzur vardı.
Derken Işık, kendisine saldıranın üzerine düşerek onu derhâl yok etti. Nefesi kesilmiş bir şekilde yere düştü. Turalyon hemen yanına koştu. Işık bedenine akarak acısını azalttı. “Alleria! Ne oldu?”
Alleria ayağa kalkarken alaycı bir ton takınmaya çalıştı. “Tedbirli olmam gerektiği konusunda uyarılmıştım. Belki bir dahaki sefere dinlerim.”
Ne gördüğünü Turalyon’a anlatmadı. Kendisi bile anlamamışken nasıl anlatabilirdi ki? Işık tarafından bahşedilen herhangi bir ön görü kadar gerçekti; ancak kutsal bir görü olmadığı kesindi. Işık ve Gölge, ruhunda çarpışmışlardı ve böylece Alleria da bir anlığına doğru bir şeye şahit olmuştu. Nasıl olduğunu ise izah edemiyordu.
Takip eden birçok hafta boyunca Alleria, Lothraxion’dan Gölge hakkında daha fazla şey anlatmasını istedi. Nathrezim savaştığı yaratıklardan bahsederken kasvetle doldu.
“Köleliğin nasıl bir şey olduğunu biliyorum. Ancak Lejyon’a hizmet etmek, Hiçlik-yaratılarınin katlandıklarının yanında merhametli kalır,” diye homurdandı. “Ya o yozlaşmış yaratıkların hâli? Bir zamanlar özgürlüğün ne olduğunu bilen o canlıların? Işık ruhlarına şefkat göstersin. Bir kez yüreğinde Gölge’ye yer açarsan sonu delilikle bitecektir.”
Söyledikleri Alleria’nın umduğu türdendi. “Yazık. Hiçlik’in yozlaşmışlığına karşı koyabilecek birileri olduğunu düşünsene. Lejyon’a karşı mükemmel bir müttefik olurlardı.”
Lothraxion söylediklerini düşündü. “Ben olsam Xe’ra’nın duyabileceği yerlerde bu tarz şeyler hakkında konuşmazdım. Ayrıca söylediğin türden canlılardan çokça bulabileceğini pek sanmıyorum. Hiçlik’in gücünü kullanmak, daha fazlasının istenmesine yol açar. Tuzak da işte tam olarak budur. Daha fazlasını, çok daha fazlasını isteyip durursun. Bu da seni kayboluşun sınırına getirir. Bir kez Gölge’yi kullanmaya başladın mı ona ait olursun. Bu neredeyse her zaman kaçınılmaz yol olmuştur.”
“Neredeyse derken?”
“Biri vardı…” Lothraxion geçmişi düşündü. “Diyar-Gezen. En azından biz ona bu ismi vermiştik. Hiçlik’in güçlü ustalarından ancak bildiğimiz kadarıyla yine de onun kapanına düşmemiş biri. Yakan Lejyon onu yakalayabilmek adına sayısız can verdi. Neredeyse ben de onlardan biri olacaktım.”
“Seni öldürmediği için minnettarım.”
“Öldürdü aslında. Ancak bunu yaparken beni Çarpık Düzlem’den çekti.” Lothraxion yaşadığının anısı hatırlayarak güldü. “Benim için ‘eşi benzeri olmayan bir yazgı’ gördüğünü ve tekrar doğmamı istediğini söyledi.”
Diyar-Gezen. Alleria bu ismi hatırlayacaktı. Ancak bir soru daha sormadan edemedi. “Lejyon için kaç kere öldün?”
“Sayısını unuttum.” Kadına doğru sırıttı. “Ruhunun süzüldüğünü hissetmek bir bakıma keyifliydi. Ancak sonra Argus seni geri çekerdi ve hataların yüzünden cezalandırılırdın. O kısım pek keyifli değildi.”
Alleria, Lothraxion’un anlattıklarını enine boyuna düşündü. Belki de Lejyon ile savaşmanın yeni bir yolu vardı. Nasihat alabilmek için Xe’ra’ya gitti.
“Diyar-Gezen ve onun gibi canlıları bulmak istiyorum,” dedi Alleria. “Yakan Lejyon’un düşüşünü görmeyi en az bizim kadar istiyorlar.”
Alleria karşı çıkılmasını bekliyordu. Ancak ültimatom verilmesini beklemiyordu.
Şunu aklına iyice sok, Alleria Windrunner. Işık asla Hiçlik ile iş birliği yapmaz. Gölge ile sağlanabilecek herhangi bir ittifak yoktur. Uğruna çabaladığı tek şey evrendeki tüm ruhları yok etmek veya köleleştirmektir. Her şeyi tüketmek ister.
Alleria, Xe’ra’nın bu şuursuz tiksintisine şaşırmıştı. “Tehlikenin farkındayım. Ancak ben bir avcıyım. Avım gibi düşünürüm. Şu anda Yakan Lejyon ile savaşıyoruz ancak bir gün Hiçlik’le yüzleşmek zorunda kalacağız. O savaş başlamadan önce Hiçlik yaratıklarının nasıl düşündüğünü öğrenmeyi tercih ederim.”
O savaş zamanın kendisinden önce başladı bile. Şüphen olmasın, Alleria: eğer Hiçlik ile temas kurmanın yollarını aramaya başlarsan kaderin mahvolacak. Turalyon’u kaybedeceksin. Arator’u kaybedeceksin. Silvermoon’u, Azeroth’u ve değer verdiğin her şeyi kaybedeceksin. Işık ve Gölge asla bir arada var olamaz. Hiçlik’i nasıl alt edebileceğini zaten biliyorsun. Bilmen gereken tek şey de bu.
“Anlıyorum, Xe’ra.”
Naarunun sözleri yeterince açıktı. Ancak Alleria gördüklerini aklından çıkartamıyordu. Argus topraklarında yürüyecekti. Zümrüt yıldızı görecekti. Ve sonrasında da karanlığa düşecekti. Bu görüler yazgısından birer parçaydı ve Gölge’den doğmuşlardı.
Gördüğü diğer şeyler de kaybolup gitmemişti. Arator’u tekrar göreceğinden hâlâ emindi. Yakan Lejyon’un alt edileceğinden hâlâ emindi.
Işık’ın takip eden yıllarda kendisine daha net cevaplar vermesini umut etti.
Ancak asırlar geçti ve hiçbir şey olmadı. Savaştı, baskınlar düzenledi; fakat herhangi bir cevapla karşılaşmadı.
Ve ardından birdenbire bekleyişi sona erdi.