Titanların ve Bekçiler’in gözden kaçırdıkları bazı olayların vuku bulması ise gecikmedi. Elementler, yapılan savaş sonrasında Elemental Düzlem‘e hapsedilmişlerdi ancak bir kısmı bu sürgünden kaçmayı başarmıştı. Bu elementaller zaman içerisinde evrim geçirerek fiziksel değişime uğradılar ve ilk proto-ejderhalar olarak varlıklarını sürdürmeye başladılar. Oldukça vahşi ve kurnaz olan bu ırk, Kalimdor’un soğuk kuzey topraklarında yaşamayı tercih ediyordu. Ancak aralarından bir tanesi vardı ki diğer tüm ırkdaşlarından daha vahşi ve güçlüydü: Galakrond.
Proto-ejderhaların en büyüğü olan Galakrond’un iflah olmaz bir iştahı vardı ve karşısına çıkan her şeyi avlayıp yaşam özlerini özümsüyor, beslendikçe de fiziksel olarak daha da büyüyordu. Ancak açlığı öyle bir raddeye geldi ki bir süre sonra diğer proto-ejderhaları ve hatta cesetleri bile yemeye başladı. Ölü ırkdaşları üzerinden beslenmesi ise zaman içerisinde hem bedeninin hem de zihninin çürümesine ve nekrotik enerjilerle bozulmasına sebep oldu. Vücudunda çarpık uzuvlar ve gözler çıkan Galakrond’un yaydığı ölümcül enerji, kurbanlarının “yaşamayanlar” adıyla anılacak zekâdan yoksun diriölüler olarak kalkmasına yol açmaya başladı. Bir süre sonra Kalimdor semalarında dehşet saçmaya başlayan bu proto-ejderha ve beraberindeki diriölü sürüsünün oluşturduğu tehdidi ilk fark eden ise Bekçi Tyr oldu.
Eski Tanrılar ile verilen savaş ve ardından Azeroth üzerinde düzenin sağlanması çabalarıyla tükenmiş olan diğer Bekçiler, Tyr’in Galakrond ile ilgili uyarılarına kulak asmadılar. Artık sadece görevlendirildikleri bölgeleri korumakla ilgilenen diğer titan-yapımlarından bir yardım alamayacağını anlayan Tyr, Galakrond’un yaydığı dehşeti sonlandırmak için farklı bir yol izlemesi gerektiğini düşünmeye başladı. Bu düşünceyle harekete geçen Tyr, proto-ejderhalar arasındaki en kudretli ve zeki beş bireye yöneldi: Oldukça sıcakkanlı ancak bir tehdit ile karşılaştığında düşmanlarını alevler içerisinde boğabilen Alexstrasza, çığlığıyla yerküreyi yırtabilen güçlü Neltharion, soğuk nefesiyle düşmanlarını buzdan duvarlar içine hapsedebilen Malygos, bilgeliğiyle ön plana çıkan ancak tehlike anında yarattığı kum fırtınalarıyla başarılı saldırılan düzenleyebilen Nozdormu ile düşmanlarının irade gücünü yok ederek onları transa sokabilen Ysera.
Kendilerinden yardım isteyen Tyr’e ilk başta şüpheyle yaklaşsalar da ortak düşmanlarına karşı birleşmeleri gerektiğine kanaat getiren beş proto-ejderha, kısa süre sonra Bekçi’ye destek olacaklarına dair yemin ettiler. Bitmek tükenmek bilmeyen bir savaşa tutuşan taraflar arasındaki çarpışmanın bir noktasında Galakrond’un gücüne karşı koyamayan Tyr, proto-ejderhanın saldırısı karşısında bir elini kaybetti. Bekçi kendini kurtaracak kadar şanslı olsa dahi yarası bir daha asla iyileşmeyecekti; öyle ki sonraki dönemlerde kaybettiği uzvunun yerine saf gümüşten yaptığı bir el koyacaktı.
Her ne kadar gerçekleştirdikleri ilk saldırı başarısız olsa da zor durumda olan bir tek Tyr ve müttefikleri değildi. Diğer proto-ejderhalar da artık daha iyi saklanabiliyorlardı ve bu durum, Galakrond’un giderek daha da aç kalmasına sebep oluyordu; öyle ki vahşi proto-ejderha bir süre sonra yaşamayanları yiyerek beslenmeye başlamıştı ve bu yüzden hâlihazırda çürümekte olan bedeni giderek daha da şekilsiz bir hâl aldı. Düşmanlarının sayısının azaldığını fark eden beş proto-ejderha ise bu fırsatı kaçırmayarak Galakrond’un hassas noktaları olan gözlerine ve boğazına odaklanarak tekrar saldırdılar. Bu savaş esnasında Malygos, büyük bir kaya parçasını Galakrond’un ağzından içeri sokarken Neltharion da bir yaşamayanı kullanarak bu parçanın daha derinlere inmesini sağladı. Bu büyük çarpışmanın sonunda Galakrond boğularak öldü. Bu dehşet verici olayı saklamak isteyen ejderhalar ise daha sonraları yaşanılan savaştan hiç bahsetmeyecek ve titanların kendilerini Galakrond’un kalıntılarından yarattıklarını anlatacaklardı.
Tüm sıkıntılara rağmen Tyr ve beş proto-ejderha, galip gelen taraf olmuşlardı. Diğer Bekçiler, karşılaşılan tehdidin büyüklüğünü fark edip köşelerinden çıkmış olsalar da geç kalmışlardı; ancak Tyr, onları kınamak yerine Azeroth’un güvenliğinin sağlanmasında kendilerine büyük destek olan bu beş proto-ejderhaya çeşitli güçler bahşetmeleri teklifinde bulundu. Tüm Bekçiler bu teklifi memnuniyetle kabul ettiler; biri hariç: Odyn. Düzen Sağlayıcı’ya göre proto-ejderhalar yalnızca ilkel yaşam formlarıydı ve Azeroth’u korumak da yalnızca titan-yapımlarının görevi olmalıydı. Odyn her ne kadar karşı çıksa da diğer Bekçiler, bu beş proto-ejderhaya çeşitli titan güçleri verebilmek için işe koyuldular. Güney topraklarından gelen Ra, Aman’Thul’un gücünden Nozdormu’ya aktararak ona zamanın muhafızlığını bahşetti; böylece kader ve talihin ağlarını denetleyebilecekti. Khaz’goroth’un gücünü taşıyan Archaedas, Neltharion’u seçti; ona toprağın ve dünyanın derinliklerinin hakimiyetini verdi. Bekçi Loken, Norgannon’un gücüyle Malygos’u büyünün ve beraberinde getirdiği gizemlerin muhafızı yaptı. Freya ise Eonar’ın gücünü hem Alexstraza’ya hem de Ysera’ya bahşetti; böylece kardeşlerden biri yaşayan tüm canlıları koruyabilecek, diğeri ise Zümrüt Rüya’nın içerisinde uyurken hem Rüya’yı hem de Azeroth’un doğasını denetleyebilecekti.
Kendilerine verilen titan güçleriyle bedenleri de değişime uğrayan ve günümüzde bildiğimiz renklerine kavuşan bu varlıklar, artık yalnızca “ejderha” olarak anılacaklardı. Alexstrasza’nın bedeni alev kırmızısına dönerken kardeşi Ysera da doğanın yeşiline büründü; Nozdormu’nun teni artık bronzdu; Malygos, büyünün gizemli mavi rengine sahip olurken dostu olarak nitelendirdiği Neltharion’un pulları ise siyahla kaplandı. Yalnızca bu beş ejderhayla yetinmeyen Bekçiler, aynı zamanda bir kısım proto-ejderha yumurtasına da bu güçlerden bahşettiler ve böylece beş ejdersürüsünün oluşmasına önayak oldular. Ejderhaların rahatlıkla bir araya gelebilecekleri bir yer yapmak isteyen Bekçiler, Kalimdor’un kuzey topraklarına Ejderkonağı Tapınağı’nı inşa ettikten sonra ise kendi bölgelerine geri döndüler.