Kral Llane, Lothar’ı en üst askerî rütbe olan “Kralın Şampiyonu” ilan ederek orklarla ilgilenmek üzere görevlendirdi. Gözcü raporlarını inceleyen Lothar, orkların saldırı şekilleri ile zamanlamalarını çözmeye başladı ve onları pusuya düşürecek planlar yaptı. Görevine yürekten bağlı ve gelecekte ilk paladinler arasında yer alacak olan Gavinrad’a verdiği askerler kimi zaman hiç kayıp vermeden ork saldırı kuvvetlerini alt edebilmeye başladılar.
Orkların da daha önce hiç karşılaşmadıkları bir düşman ile yüzleştiklerini fark etmeleri uzun sürmedi. İnsanlar her ne kadar draenei toplumu gibi hem etkili büyüler hem de Işık’ın gücünü kullanıyor olsalar da yöntemleri farklıydı. At sırtında ilerleyen şövalyeler de büyük sorundu ve nihayetinde orklar da kendi planlarını bu düşmanları göz önünde bulundurarak yapmaya başladılar.
Kral Llane, diğer insan krallıklarını yeşil tenli düşmanlara karşı uyarıp onlardan yardım istese de hiçbiri elini uzatmadı. Hiçbir lider kralın ilettiği haberlere inanmamıştı; nitekim ortalığı karıştırmaya çalışan bir Stormwind soylusunun Lordaeron’a gidip Llane’in arkasından onunla dalga geçmesi de krala hiç yardımcı olmadı. Kimsenin desteği olmadan ayakta kalabilmesi ile övünen Stormwind gerçekten bir başına kalmıştı.
Orda’nın saldırıları genel olarak insanlara ve özellikle Stormwind’e karşı yürütülse de bir kısım kuvvet Boğandiken Vadisi’ne de gitmişti. Burada Gurubashi trolleriyle karşılaşan Kilrogg Deadeye ve beraberindeki Kanayan Oyuk askerleri, bölgeyi avuçlarının içi gibi bilen düşmanlar tarafından yenilgiye uğratıldılar. Ne kadar çok orkun bu çatışmalarda öldüğünü öğrenen Blackhand, hiç düşünmeden bu girişimden vazgeçti.
Ork saldırıları insanlar için büyük sorun oluşturuyordu. Düşmanların silahları, insanların dakikalar içerisinde kan kaybından ölmelerine sebep olacak kadar derin yaralar açıyordu ve bu sebeple Northshire rahipleri büyük önem taşımaya başlamışlardı. Northshire Rahipleri Kutsal Birliği zaman içerisinde tüm Stormwind birliklerine eşlik eder ve herhangi bir saldırı anında onları iyileştirir hâle gelmişti. Nasıl bir güç ile karşı karşıya olduklarını fark eden orklar da öncelikle bu şifacıları hedef alıyor ve öldürüyorlardı. Orda’nın bilmediği şey ise insanların bu gücü nasıl elde ettikleriydi.
Amani trolleriyle sayısız yıl önce yapılan savaşlarda tüm insan kuvvetlerini tek bir ordu altında toplayan ve kendini feda eden General Lordain, bu hareketiyle kendi kız kardeşi Mereldar’ı da ölümün kıyısından kurtarmıştı. Işık tarafından kendisine çeşitli görüler bahşedilen Mereldar, hayatını yaralıları iyileştirmeye adamış ve böylece rüyalarında naaruları görür olmuştu. Kendisine Işık’ın kudretini anlatan naarular sayesinde diğer insanlara da bu öğretileri aşılayan Mereldar’ın girişimleri, seneler sonra Kutsal Işık Kilisesi’nin kurulmasına ön ayak oldu. Kilisenin önderliğinde topraklar üzerinde birçok yerleşim oluşturulurken aralarında en önemlileri Doğukırı’nda yer alan Işık’ın Umudu Şapeli, Stratholme, Andorhal ve Tyr’in Eli olarak görülüyordu. Azeroth ırkları arasında Işık’ın gücünü ilk kullananlar insanlar olmasa da doğal yetileri sayesinde yeri geldiğinde korkutucu boyutlara varabilen bir kuvvet olmuşlardı.
Orda yalnızca insanların bu paha biçilemez güçleriyle değil kendi iç çatışmalarıyla da çalkalanmaya başladı. Alacakaranlığın Çekici klanı, Blackhand’in gözünde büyük sorun teşkil ediyordu. Emirlere gerektiğinde itaat etmeyen ve zaman zaman ortadan kaybolan klan üyelerini ortadan kaldırmak isteyen Blackhand’i durduran ise Cho’gall oldu. Klanın resmi olarak lideri olmayı ve böylece onları kontrol altında tutmayı düşünen Cho’gall, Blackhand’i ikna ederek başa geçti. Onların öğretileri ile ilgili derin bilgisi bulunan Cho’gall, klan üyelerinin Eski Tanrılar’ın fısıltılarını duyduklarını biliyordu. İnanışlarına göre vakti geldiğinde Hiçlik zafer kazanacak ve Alacakaranlık Vakti’ni getirerek tüm evreni karanlığa boğacaktı. Cho’gall bu konuda klana yardım edeceğinin sözünü verdi ve istedikleri sonun gelebilmesi için Orda’nın emri altında hareket etmeleri gerektiğini söyleyerek onları ikna etti. Soluk orkların bedenlerine çeşitli kehanetler kazıyan, daha sonra onların derilerini yüzerek Alacakaranlık İlahisi adındaki kitabı oluşturdu.
Orda’dan sürgün edilmiş olan Ayazkurdu klanı Alterac Dağları’na henüz varmışlardı ki Draka, Go’el adında bir erkek çocuğu dünyaya getirdi. Ebeveynlerinin kahverengi tenlerinin aksine Go’el’in teni yeşildi; bu da fel enerjisine ne kadar maruz kaldıklarının bir göstergesi gibiydi. Gul’dan’ın iblislerle yaptığı anlaşmanın sonuçları orkları nesiller boyunca etkileyecekti ve ne Durotan ne de Draka artık sessiz kalmak istemiyordu. Klanları dağ eteklerine yerleşirken oğulları Go’el’i de yanlarına alarak Orda’ya geri dönmeye ve karşılaştıkları bu gerçeği açıklamaya karar verdiler.