Yaşadıkları tüm zorluklara rağmen yılmayan ve azimle yollarına devam eden asil doğanların karşılaştıkları sorunların sonu gelmiyor gibiydi. Dağları arkalarında bırakıp keşif birliklerinin bahsettikleri ormanlık araziye ilerleyen elflerin karşısına bu sefer kadim bir düşman çıktı: Yosun rengi tonundaki tenleri ile yüksek derecede hücre yenilenmesi özelliği taşıyan bu nispeten tanıdık simalar, Amani trollerinden başkası değillerdi. Doğu Krallıkları’nda yer alan Amani İmparatorluğu, Zul’Aman adındaki ana şehirleri üzerinden kuzeydeki toprakların büyük bir bölümünde hüküm sürmekteydi. Sınırlarına dayanmış olan yabancıları istemeyen ve Kraliçe Azshara zamanından beri elflere karşı büyük bir nefret besleyen troller, acımasız saldırılar düzenleyerek bu sürgün ırkın nefretini üzerlerine çektiler; öyle ki elfler de trolleri gördükleri yerde düşünmeden öldürmeye başladılar.
Kararlılıklarını kaybetmeyen asil doğanlar, nihayet mistik büyü akımlarının en yoğun şekilde hissedildiği birleşme noktasının bulunduğu bölgeye ayak bastılar. Doğu Krallıkları’nın en kuzey kısmı olan bu topraklara geldiklerinde liderleri Dath’Remar, elflerin bu bölgeye yerleşeceğini duyurdu ve sürgün edilmeden önce gece elflerinden çaldığı, içerisinde ilk Edebiyat Pınarı’nın suyunu barındıran şişeyi ortaya çıkardı. Akımların birleştiği noktada bulunan bir gölün içerisine bu suyu boşaltan Dath’Remar, asil doğanlar için yeni bir enerji kaynağı yarattı: Güneş Pınarı. Bu yeni kaynağın muazzam gücüyle kendilerine gelen elfler, Elune öğretilerini ve aya olan inançlarını arkalarında bırakarak güneşe tapmaya ve kendilerine “asil elfler” demeye başladılar. Medeniyetlerini kurmaya başladıkları topraklara da “Asil Yuva” anlamına gelen Quel’Thalas ismini vererek Dath’Remar Sunstrider’ı ilk Yüce Kral ilan ettiler.
Elflerin bilmedikleri şey, medeniyetlerini kurmaya başladıkları bölgenin Amani trollerinin hâlâ kutsal saydığı kadim bir kentin kalıntılarına ev sahipliği yaptığıydı; bu yüzden trollerin saldırıya geçmesi uzun sürmedi. Elde ettikleri büyü gücüyle trolleri yenen elfler, bu sefer temkinli davranarak krallıklarını tüm gözlerden korumak için sınırlarına rün taşları yerleştirdiler. Bu yolla düşmanlarının topraklarına ayak basmasını engelleyecek, batıl inançlara sahip trolleri korkutacak ve Yakan Lejyon’un da sahip oldukları gücü sezmesine mani olacak, asil elf dilinde “Geçitkoruyan” anlamına gelen Ban’dinoriel adını verdikleri büyülü bir bariyer oluşturdular.
Yarattıkları bariyer sayesinde güven içinde büyü kullanmaya başlayan elfler, yeni yuvalarına gelmeden önce yaşadıkları sıkıntılarla bir daha karşılaşmak istemiyorlardı. Kavuştukları güç ile gelişen ve krallıklarını kurdukları Daimşarkı Ormanları’nın her daim bahar mevsimi yaşamasını sağlayacak bir büyü yapan asil elfler, Silvermoon adını verdikleri büyük bir şehir inşa etmeye koyuldular. Amani trolleri ise elf krallığından uzak durmaya ve yalnızca korunaklı bölgeden yeterince uzaklaşmış olan kafilelere saldırmaya karar vererek Zul’Aman’a geri çekildiler. Konvoylara yaptıkları saldırılar ise asil efler arasında sınırları korumak isteyen korucuların yer aldığı yeni bir birliğin oluşmasına sebep oldu: Uzakgezerler. “Ormanın Cesareti” anlamına gelen Thas’dorah ismindeki yayıyla Silvermoon’un ilk Korucu-Generali olan Talanas Windrunner’ın öncülük ettiği bu birlik, medeniyetlerinin sınırlarını koruma konusunda oldukça etkili olmakla kalmayacak, aynı zamanda gelecekte yaşanacak savaşlarda da ön saflarda yer alacaktı.
Kurduğu imparatorluk gün geçtikçe gelişirken Dath’Remar Sunstrider liderlikten çekildi. Diğer asil elfler ise Quel’Thalas’ın yönetimini yürütmek için Silvermoon Meclisi adı altında, en büyük yedi ailenin lordlarından oluşan bir heyet oluşturdular; Sunstrider hanedanının ise bu heyet arasında daha fazla politik nüfuzu vardı. Böylece asil elfler sonraki dört bin yılı huzur içerisinde geçirirken troller ise daha büyük bir saldırı gerçekleştirebilmek amacıyla savaşçılarının sayılarının tekrar artmasını beklediler.