Öncelikle bizim Azeroth kahramanları olarak korkunç derecede az sayıda olduğumuzu belirtmem gerek. Şunu unutmayın: Oyunda elinde Ashbringer veya Doomhammer ile koşan birçok kişi görebilirsiniz ama olaya “lore” tarafından baktığımızda bir kişisiniz. Her silahı tek bir isim taşıyor. Evet, “order hall”larınızda takipçileriniz var ama düşünün bakalım, sayıları ne kadar? O yüzden biz her şeye koşturuyor olabiliriz ancak asıl söz sahibi taraf ne yazık ki değiliz. Üstüne üstlük bizim yaptıklarımızın çoğundan bihaber olan Azeroth yaşayanları var. Sıradan halk hâlâ geçmişin yaralarını sarmaya çalışıyor, hâlâ karşı taraftan tiksiniyor, hâlâ savaşmaya ve intikam almaya hazır… Çünkü onlarla birlik olmak nedir, bilmiyor.
Öte yandan Sylvanas hiçbir zaman ama hiçbir zaman iyi bir karakter değildi. “Yaşadığı” dönemde tabii ki böyle bir kişiliği yoktu ancak ölümünden ve banshee olarak kaldırılışından sonra yaptıkları ile yaşadığı acı onu şekillendirdi. Durumunun iyi yanlarını görmeye çalışsa da (bkz. yeme/içme/uyuma gibi gereksinimlerin olmaması, banshee çığlığını kullanarak düşmanlarını kolaylıkla öldürmesi, yorulmaması vb durumlar) için için lanetine sövdüğünü hepimiz biliyoruz. (“What are we if not slaves to this torment?”) Ayrıca Silvermoon’un Undercity’yle pek ilgisi olmadığını hesaba katarsak Horde’un geri kalanından uzakta olduğu için dilediğince hareket edebildiğini de unutmayalım. İşte bu noktada kendisi de “yaşamadığı” için yaşama karşı bir nefret duymaya başladığını söylersek abartmış olmayız.
Sylvanas kendisini ve halkını kurtarabilmek için her şeyi göze alabilecek yapıda biri; bunu öncelikle bir hatırlayalım. Halkı üreyemediği için birçok diğer Azeroth vatandaşı tarafından korkunç olarak nitelendirilebilecek hareketleri oldu. Bu noktada bu zamana kadar yaptığı veya yaptırdığı birçok karanlık şeyden bahsetmekte fayda var. Öncelikle Hillsbrad Foothills ve Plaguelands gibi bölgelerde halkı öldürtmesi veya hâlihazırda ölmüş olan insanların cesetlerini toplatıp Forsaken olarak kaldırtması durumu söz konusu. Diğer yandan Chronicle 3’te de belirtildiği üzere “plague”in hem yaşayanları hem de diriölüleri etkileyecek şekilde geliştirilmesinden de sorumlu. Val’kyrlerini kullanarak ölüleri diriltmesi o zamanki Warchief Garrosh tarafından oldukça sert eleştirilerek yasaklansa da arka planda buna devam etmiş olduğunu da biliyoruz. Ayrıca plague’in kullanılmasının katiyeten yasaklanmasına da aldırış etmeden Cataclysm yüzünden alt üst olan Gilneas Krallığı’na saldırı düzenlemesi ve toprakları yaşanamaz hâle getirmesi gerçeğini de unutmamak gerek. Broken Shore’daki geri çekiliş ise bambaşka bir durum zira Before the Storm kitabından öğrendiğimiz üzere bunu yapmaktan ve özellikle Varian’ın ölümüne şahitlik etmekten pek memnun olmadığını biliyoruz. Ancak sonrasında Stormheim’da Odyn’in yanında yer alan val’kyrleri zor kullanarak kontrol altına almaya çalışması var ki Sylvanas’ın karanlık kişiliğine tuz biber oluyor.
Sylvanas gittikçe kendisini öldüren kişiye daha çok dönüşüyor. Arthas onu öldürüp kurtarmadı, bir banshee’ye dönüştürerek lanetledi. O da şu anda buna benzer bir şeyi başka kişilere uyguluyor ve iradeleri dışında onları undead olarak kaldırıyor/kaldırtıyor. Kendi planları su yüzüne çıkmasın diye bir grup orkun öldürülmesine ön ayak oluyor. Önüne çıkan her fırsatı değerlendiren ve oldukça zekice hareket eden Sylvanas, Warchief olmanın getirdiği askerî ve politik güçle birlikte iyice istediği şekilde ilerleyebileceğinin farkına varmış durumda. Artık dilediğini gerçekleştirmesi için yalnızca gölgelere çekilmesi ve kendi halkıyla ilerlemesi gerekmiyor, emri altında bir ordu var ve bunu kullanmaktan çekinmiyor. Yine Before the Storm kitabından öğrendiğimiz kadarıyla Forsaken halkı dışındaki Horde ırklarını kendi amaçlarına hizmet edecek bir güç olarak görüyor; ancak olaylar öyle bir noktaya geliyor ki halkına özgür irade sağlamış olmanın düşündüğü kadar iyi bir şey olmayabileceğinden şüphe duyduğu anlar oluyor. Nitekim kendi halkı üzerinde tam anlamıyla kontrol sağlayabilmek için birkaç Forsaken’ı öldürmekten bile çekinmiyor. (Bu kısmı bilmiyorsanız Before the Storm kitabını anlattığımız yayınımızın kaydını izlemenizi tavsiye ederim.) Amacına ulaşabilmek için önüne çıkan her engeli yok etmeye hazır bir yapıda olmasının getirdiği bilinçle ilerleyerek bizi Battle for Azeroth’a adım adım yaklaştırıyor.
Yazının başında da belirttiğim üzere Azerite oldukça güçlü bir madde ve bu maddeyi kim ele geçirirse Azeroth’un hakimi, savaşın galibi olacağı oldukça açık. Bu yüzden Gallywix’in de yönlendirmesiyle özellikle goblinler Silithus’ta kazı çalışmalarına başlarken Alliance da Horde’u durdurabilmek için belirli bir güç gönderiyor. Bu noktada olaya Sylvanas’ın gözünden de bakmakta fayda var. Öncelikle Horde’un sayısı ciddi oranda azalmış durumda ve Anduin’in babası kadar söz sahibi olmadığını, diğer Alliance liderlerinin gerekli gördükleri anda Horde’u bitirebilmek için harekete geçeceğini düşünüyor. Oyunculara “Anduin ilk fırsatta bundan silah yapacaktır,” dese de buna kendisi bile inanmıyor aslında zira kralın düşünce yapısını biliyor. Ayrıca Kalimdor’daki Azerite akışını kontrol edecek ve Alliance’a güç sağlayacak ana noktanın, night elflerin başkenti Darnassus olduğunun da bilincinde. İşte bu yüzden hazır Horde içerisinde druidler Silithus’ta Magni Bronzebeard ile birlikte yara sarmakla uğraşırken bir plan yapıyor: Alliance’ı Horde güçlerinin Silithus’a gittiğine dair kandır; Ashenvale üzerinden Darkshore’a git; night elflerin moralini ve inancını sarsmak için Malfurion Stormrage’i aradan çıkar; Darnassus’u ele geçir; hem Kalimdor’daki Alliance gücünü sars hem de Azerite akışını kontrol et; böylece iki taraf da çok fazla kayıp vermeden ana kaynağın sahibi ol.
Sylvanas’ın yaptığı plan aslında oldukça güzel işleyebilecek durumda ve bu planı harekete geçirmek için öncelikle Ashenvale’de birçok yerleşime aynı anda saldırı düzenleniyor. Bu noktada Horde ve Alliance oyuncuları için farklı senaryolar olması biraz üzdü zira Horde tarafındaysanız Astranaar’da siviller ölmesin diye gizlilikle hareket ediyorken Alliance tarafında sivillerin katledildiğini öğreniyorsunuz. Saurfang’in ek birliklerle Felwood üzerinden Darkshore’a gönderilip kuzeyden sürpriz saldırı düzenlemesi de ayrı bir tat katıyor. Saurfang’in sivilleri öldürmeyi reddetmesi ve Malfurion’a arkadan saldırdıktan hemen sonra pişmanlık duyarak onu öldürmemeyi seçmesine şapka çıkarttığımı belirtmem gerek. Birçok kişi “Onurlu bir ork olduğu söyleniyor ama Teldrassil yakılırken sesini çıkartmaması ne kadar onurlu bir hareket?” diye sorguluyor ama şu anda çoğu oyuncunun bilmediği bir detay, Battle for Azeroth Collector’s Edition ile birlikte gelen kısa romanlarda açıklanıyor: Sylvanas emir verdiği anda dehşete düşen Saurfang, mancınıkları hazırlayan orklara durmalarını emrediyor; ancak Warchief’e bu derece yakın bir konumdaki orklar durmuyorlar. Bu kısa roman, Saurfang’in Teldrassil’in yanışını izleyişiyle devam ederken Saurfang tam bu sırada geçmişte Shattrath’ta yapılan katliamı hatırlıyor ve Horde’un artık dönüşü olmayacak bir yola girdiğini düşünerek onurlu bir şekilde öleceği vaktin gelmesini umarak sonlanıyor. Gerçekçi olalım: Bir isyan durumu olacaksa bile bu o anda, o kadar askerin orta yerinde canını tehlikeye atarak yapılmaz. Ayrıca bekleyin, Saurfang’in hikâyesi çok enteresan yerlere gidecek. 🙂