KISA HİKÂYE – STARCRAFT: LANET KAVŞAĞI

Etrafı biraz daha taradı ve dahasını gördü: Bir arada duran on tanesi vardı, her biri silahlıydı. Çocukların ailelerinden ayrı ve tek bir sıra hâlinde toplandıklarını fark etti.

“Ah, lanet,” diye öfledi Raynor. Sayıca üstündüler, silahça üstündüler ve Raynor hapishane nakil aracının gitmesi gereken yoldan bir 160 kilometre kadar uzaktı. Kimse buraya onu aramaya gelmezdi. Dürbününü kaldırıp bakmaya devam etti. İmleç, çocukların sırasına doğru çekiştirilen ergen bir oğlana odaklandı; toplamda dört kişilerdi. Raynor taramaya devam etti ve daha önce çoğunlukla aranıyor posterlerinde ve ara sıra da video mesajlarda ya da gezegenler arası hukuki yaptırım güncellemelerinde milyon kere gördüğü o suratı gördü: Mazor’un ta kendisini. Keldi, kar beyazı bir sakalı ve kaslı bir çehresi vardı; belirgin, parlak kırmızı bir sibernetik göz implantı dikkat çekiyordu.

“Eh, ben kaşındım.” Binlerce düşünce Raynor’ın zihninden geçtiyse de dönüp dolaşıp tek bir tanesi öne çıkıyordu: Bir çocuğu olacaktı. Mazor gibi adamların var olduğu bir dünyaya yeni bir hayat getiriyorlardı.

“Aşağıdalar mı?” diye sordu Marduke.

“Evet.”

“Yo. Yo. Yo!” diye sızlandı Rodney.

“Eee, n’olacak şimdi Şerif?” diye sordu T-Bone. “Kavşaktan çıktığımızda bunu bildirecek misin?”

“Şerif, bak!” Seslenen Marduke’tu. Raynor gözlerini çabucak dürbünden çekip koyak boyunca fırlayan Mazor çetesi gözcülerini fark etti. Gözcüler ona doğru bakarken gün ışığının gözlüklerinden yansıyan parlamasını görebiliyordu.

“Kahretsin.” Jim vulture motoruna geri koştu ve vitesi çevirmeye başladı. “İletişimini kesmeliyim. Hadi… Hadi ama… İşte!” İnce sesli bir frekans kulakları tırmaladı; bağlantı kuruldu ve gözcü iletişimini kaybetti. Raynor uzun menzilli tüfeğini motorun arkasından aldı ve kayalığın kenarına yürüdü.

Keskin nişancı tüfeğinin lensinden bakarken ileri atılmış olan vulture motoru git gide uzaklaşıyordu. Derin bir nefes aldı, hedefine odaklandı; bunun tek çare olmasından nefret ediyordu fakat kararlılıkla tetiğe asıldı.

Tüfek gök gürültüsü gibi kükredi ve gözcüyü vurdu; gözcü bir yana, vulture motoru bir yana fırladı ve çöl zemininde kayarak durdu. İyi bir atıştı. Böyle bir atış yasa dışı işler çevirdikleri günlerde Tychus’u gururlandırırdı. Taburlarının keskin nişancısı Ryk Kydd’in yapacağı türden bir atıştı. Ancak bu noktada biraz sorun yaratacak bir atıştı aynı zamanda. Eğer gözcü rapor vermezse onu aramaya gelecekler, diye düşündü Jim. Bu da işleri karmaşıklaştırıyordu. Öyle ya da böyle harekete geçmesi gerekiyordu, hem de hemen. Elinde ölü bir gözcü vardı; bazı köle tüccarları çocukları paketliyordu, bir kısmı bilim insanlarını idam etmeye hazırlanıyordu. Bir de üç tane mahkûm hapishaneye gidecek kafeste sardalya gibi birbirine sokulmuştu. Sayıca ve silah olarak düşman üstündü.

Raynor kafese geri döndü. Gözlerini Marduke Saul’a dikti. “Kurşunatar nasıl kullanılır bilir misin?”

“Bildiğimi söyleyebilirim,” diye cevapladı Marduke yüzünde kurnaz bir sırıtışla.

“Peki ya sen, geveze? Dartatar ya da kurşunatar kullanmayı biliyor musun?” Raynor’ın bakışları T-Bone’a kenetlendi.

“Sence?”

“Ve sen, Rodney. Hiç silah ateşledin mi?”

“Ben… Şey…”

“Silah falan ateşlememiştir o,” diye araya girdi T-Bone.

“Ateşledim. Tabii ki ateşledim,” diye cevapladı Rodney.

Raynor altlarındaki kanyona geri döndü. Vadiden gelen ani bir rüzgâr yüzüne çarptı. Yakan güneşin altında soğuk ve keskin bir histi, ona Shiloh’taki günlerini hatırlatıyordu. Bir kez daha kafesin içine doğru baktı.

“Diyelim ki sizinle bir antlaşma yapıyoruz. Aşağıda on tane olabildiğince kötü katil var ve bilim insanları ile çocuklarını köle olarak satmak ya da kim bilir başka neler yapmak için topluyorlar. Çok yakında benim vurduğum gözcü için gelecekler… Görünüşe göre işleri bu şekilde kendi başıma halletmek için fazla sayıdalar.”

“Kesinlikle öyleler,” dedi T-Bone lafını bölerek. “Boyunu aşıyor bu bence.”

“Mesele şu ki siz üç kişisiniz ve motorumun kargo bölmesinde bir dünya mühimmat var. Birkaç tane örümcek mayını ve bir dolu nahoş silah.”

“Heh, üç tane hükmü verilmiş mahkûmu silahlandırmak çok da akılllıca olmaz, Şerif.”

“Hayır, olmaz, Smalls. Ancak hâlâ bu altı tuşlu kol bandını takıyorum ve gerektiğinde size çokça acı yaşatabilirim. Nasıl bir his olduğunu Marduke’a sorabilirsin. Ya da alternatif olarak aşağıdakiler sizi tamamen aradan çıkartabilir. Bana o kadar da aptalca gelmedi.”

“Sana neden yardım etmemiz gerektiğini bir daha açıklasana,” dedi Smalls parmaklıklara biraz daha yaklaşarak.

“Peki ya sizin hakkınızda Indio’da iki çift iyi laf etsem? Böyle bir zamanda bir Konfederasyon Şerifi’ne yardım etmiş olmak hapishane müdürünün gözüne ciddi şekilde girmenizi sağlayabilir.”

“Ya da diğer mahkûmların bizi öldürmesine de sebep olabilir,” diye pofladı Marduke.

Raynor onun haklı olduğunu biliyordu. Bu onların kendisine yardım etmesini sağlayacak türden bir yağlama değildi. Onların yerinde olduğu zamanları düşündü. Sürekli kaçışta oldukları bir hayatı düşündü; başta hayalperestçeydi ancak hızlı bir şekilde kontrolden çıkıp pişmanlıklardan oluşan bir döngü hâline gelmişti. Ta ki gençliğinden tanıdığı Mar Saralı sulh yargıcı onda bir ışık görüp ona umut vererek hayatını değiştirecek teklifi yapana kadar… Ona bir suçlu değil, Konfederasyon Şerifi olma şansını sunmuştu.

“Tamam o zaman, koca adam.” Raynor öne eğildi. Vaktinin az olduğunu biliyordu, acele etmeliydi. “Kefaret için bir şansın olsun ister miydin?”

“Senin yaptığın gibi mi?” diye araya girdi T-Bone. “Böyle emirleri ben veririm diyen cakalı bir tip olacağım yeni bir sayfa açmayı mı diyorsun?”

“Aynen öyle diyorum… Bu insanların hayatlarını kurtarmama yardım edin, ben de akıncılar tarafından baskına uğrayıp kaçırılmışsınız gibi davranayım.”

“Dur, dur, doğru mu anladım?” Marduke öne çıktı. “Sana yardım edersek bizi serbest bırakacaksın yani?”

“Bana adil bir antlaşma gibi geldi. Bana verilen şansın aynısını size veriyormuşum gibi duruyor.”

Kategoriler
Yazarlardan İnciler
“Çünkü klasiklerin klasik olmasının bir sebebi vardır. Özellikle de üzerine tüm hasar modifikasyonlarını bastığınızda.”
-Burcu (Amansızca Horizon: Zero Dawn överken)