KISA HİKÂYE – STARCRAFT: LANET KAVŞAĞI

“Sana zarar vermeye gelmedim!” diye bağırdı Raynor.

“Git buradan!” diye geldi bir kadın sesi mineral kayalıkların arkasından. “Git.”

“Ben bir şerifim, hanımefendi. Rahatlayabilirsiniz.”

“Ya, ne demezsin. Git buradan.”

“Bakın, rozetim de var.” Raynor ellerini havaya kaldırdı. “Gördünüz mü, zarar verme niyetinde değilim. Başınıza ne geldi?”

Yüzü külümsü isle kaplanmış şık, gri bir koruma kıyafeti giyen ince ve bezmiş bir kadın kayanın arkasından ayağa kalktı. Ellerinde sıkıca tuttuğu fişek tabancasını Jim’e doğrultmuştu. O titredikçe silah da ileri geri sarsılıyordu. “Git buradan dedim!”

“İşaret fişeğini yere bırakın, hanımefendi. Düşündüğünüz şekilde işinize yaramayacak zaten. Lütfen, yardımcı olmama izin verin.” Raynor’ın sesi sakin ve yatıştırıcıydı; kadın silahını indirirken rahatlamaya başladığını görebiliyordu.

“Silahı yere bıraksana be kadın!” diye bağırdı T-Bone kafesten; kadınsa silahı geri kaldırdı.

“Çeneni kapasana, mahkûm!” diye bağırdı Raynor kadına dönmeden önce. “Adım Jim Raynor. Konfederasyon şerifiyim ve mahkûmları nakletme görevindeyim; benim sorumluluğumdalar. Şimdi lütfen bana burada ne olduğunu anlatın.”

Kadın fişek tabancasını geri indirdi. “Üzgünüm. B-ben, Tanrım, çok üzgünüm.” Ağlamaya başladı; Raynor yanına kadar ilerledi.

“Sorun değil. Artık güvendesiniz. Güvendesin. Bana ne olduğunu anlat.”

“Köle tüccarları. Mazor çetesi. Saha araştırması yapıyorduk. Bize… bize saldırdılar. Aracımızı vurdular. Kimseyi sağ bırakmadılar. Ben saklandım. Kampımızı buldular. Şimdi –lütfen Şerif, ana kampımıza gidiyorlar! Kalan herkes ve ailelerimiz orada. Onları durdurmalısın.”

“Sakin ol. Seni böylece bırakamam.”

“Bal gibi de bırakırsın!” diye bağırdı T-Bone.

Raynor kadına yaklaştı. “Onlar için üzgünüm. Ama sen güvendesin. Gel şimdi.”

Bilim kadını kayanın ardından çıktı. “Hayır, değilim. Hiçbirimiz değiliz. Meslektaşlarımı zaten öldürdüler. Lütfen, diğerlerini de öldürmelerine izin vermeyin… Çocuklar var.”

“Çocuklar mı?”

“Biz… bütün topluluğumuzu getirdik. En makul yol buydu.”

“Yapma be. Niye böyle bir fikre kapıldınız ki? Seni burada öylece bırakamam.”

“Bana bir silah ver, ben de saklanayım. Ana kampın koordinatlarını veririm. Lütfen gidin. En azından sağ olanları oradan çıkartın. Lütfen. Başlarına bunun ya da daha bile kötüsünün gelmesine katlanamam. Mazor’dan bahsediyoruz… Neler yaptığını biliyorsun. Biliyorsun!”

Raynor içini çekti. Destek çağırmak istiyordu. Bir tabur asker getirip Mazor ve canavarlar çetesini kökten kazımak istiyordu. Eve, Liddy’ye gitmek istiyordu.

“Şerif, hadi gidelim artık. Lütfen!” diye seslendi Rodney.

Ama Jim seçimini çoktan yapmıştı. Pek seçim de sayılmaz gerçi. İkinci şansından beri, Mar Sara’ya taşındığından beri, eski yaşamını ardına koyup yenisine başladığından beri geçmişteki pişmanlıklarını telafi etmek için bir dürtü duyuyordu. Doğru olanı yaparak kefaretini ödeyebileceği bir hayat umuyordu. Onun için ne kadar acı verici olsa da doğru olan buydu işte. Vulture’daki erzak kutusuna daldı ve bir tüfek çıkardı; bir de önceki akşam yediği türden biraz erzak ve bir kamuflaj pelerini –ki aktif hâle getirildiğinde etrafının görünüşüne (en azından uzaktan bakınca) uyum sağlayan havalı bir aletti. Hepsini kadına teslim etti.

“Bunu kullanabilirsin. Gizli kal. Silahı da birileri fazla yaklaşırsa diye bırakıyorum.”

“Ciddi olamazsın!” diye bağırdı T-Bone kafesten. “Yok ya, hayatta bir köle olarak yaşayamam ben. Gidelim artık, hadi.”

“Neyle karşı karşıya olduğumuzu bile bilmiyoruz.”

“İnsanlar böyle böyle ölüyor, Raynor. Ölü bir kahraman kimsenin umrunda bile olmaz.”

Jim ise çoktan motorun sürücü koltuğuna oturmuştu. “Sizin için döneceğim, hanımefendi,” dedi motoru kadının önünde kükretirken.

Bilim kadınının verdiği koordinatları işaret eden navigasyon, onu Adalet Kanyonu’nun derinlerine doğru yöneltti. Yaklaştıkça midesindeki düğüm daha da sıkılaştı. Lanet Kavşağı’na doğru yola çıkarken kapıda duran Liddy’nin melodik sesini duyabiliyordu: “Bir an önce dönmeye bak. Ama sağ salim şekilde!”


Raynor motoru uçurumun tepesinde durdurdu; indi ve bir kertenkele gibi karnının üzerine çöküp dürbününü gözüne götürdü. Ana kampın koordinatları ufuk noktasında, 100 kere yakınlaşmış görüntünün imlecinde yeşil harflerle yanıp sönüyordu. Raynor kampı görebilmeye başlamıştı: Tepesinde bir tarayıcı olan, birkaç ikmal deposuyla çevrili bir çemberdi. Sağa doğru taradı; kamp ahalisinin güvenliğini (ya da tersini) işaret edebilecek herhangi bir hareket gözlemlemeye çalıştı. Tam da bu sırada dağınık bir çizgide park edilmiş, siyaha boyanmış ve kişiselleştirilmiş vulture motorlarını gördü. Birçoğunun üzerinden kafatasları sallanıyordu. Bir tanesine modifiye edilmiş bir hapishane kafesi bağlanmıştı. Raynor kafesin içinde iki kişinin cılız suretlerini seçebiliyordu. Kadın mı, erkek mi olduklarını anlayamamıştı; gözüne daha çok gergin ve bronzlaşmış deriden bağımsızlığını ilan etmeye çalışan kemiklermiş gibi gelmişlerdi. Uzun süredir kafeste olmalılardı; bilim insanları değil, şanssız birkaç piç kurusu…

“Hay böyle işin…”

“Gördün mü onları, Şerif?” diye bastırdı T-Bone.

“Kapa çeneni be adam. Alarma geçsinler mi istiyorsun?” diye karşılık verdi Raynor.

“Gördü demek ki. Gördü kesin. Ahhh, yandık,” diye mızmızlandı Rodney.

Raynor ise taramaya devam etti. Neredelerdi? Çocuklar neredeydi? Derken ellerini kafalarının üstüne kaldırmış bir grup kadın ve erkeği gördü; kırmızıya boyalı mohawk saçlı, siyah pantalonlu, tişörtsüz ve dövmeli göğsünün üzerine deri ceket çekmiş bir adam tarafından güdülüyorlardı. Boynunda sivri dikenleri olan bir tasma ve burnunda da bir halka vardı. Raynor’un midesi ağzına geldi… Bu gerçekten de Mazor çetesiydi.

Kategoriler
Yazarlardan İnciler
“Çünkü klasiklerin klasik olmasının bir sebebi vardır. Özellikle de üzerine tüm hasar modifikasyonlarını bastığınızda.”
-Burcu (Amansızca Horizon: Zero Dawn överken)