Adaletin şarkısının ahengi Kristal Kemer’i doldurduğunda ışık ve ses kusursuz bir notayla yükselerek bir başmeleğin var oluşunu müjdeledi. Işıldayan altından zırhı, parlak bir beyaz-mavi ışıkla dalgalanan kanatları olan bu başmeleğin adı Tyrael’dı ve aynı kendisini var eden şarkı gibi Adalet mevhumunun vücut bulmuş hâliydi. Yüce Cennet’in yasalarını ve düzenini her şeyin üzerinde tutan Tyrael, Angiris Konseyi’ndeki başmelekler içerisinde en katı ve kuralcı olanıydı. Yüce Cennet’in ona verdiği en önemli vazifeyse meleklerin Ebedî Çatışma’daki zaferini garantilemekti.
Imperius’la birlikte Cennet’in en efsanevi savaşçılarından biri olan Tyrael, savaş alanındaki sakin, kontrollü ve titiz dövüş taktikleriyle bilinirdi. Eşsiz bir taktiksel dehaya sahipti ve hükmünü verdiği canlıları Adalet Kılıcı olarak bilinen El’druin ile yargılardı. Bizzat Tyrael’ın özünden oluşmakta olan bu kılıç, efsanelere göre haklı ve adil bir davası olmayan her türlü varlığı zahmetsizce kesebilecek kadar keskindi.
Taktiksel dehası sayesinde birçok kere Baş Habisler’le karşı karşıya gelen ve onları yenmeye çok yaklaşan Tyrael, ne yazık ki hep dış faktörler yüzünden amacından alıkonuldu. Bir muharebe sonucunda Dehşetin Efendisi Diablo’yu ele geçirmekle kalmayıp tekrar doğuşunu engellemek için hapis tutmayı önermişti; ancak fazlasıyla öfke dolu olan Imperius, ihtiyatı elden bırakarak Diablo’nun kışkırtmalarına kanmış ve onu kılıcıyla ikiye bölerek öldürüp serbest bırakmıştı. Bir başka sefer de Günahın Efendisi Azmodan’ı köşeye sıkıştırmayı başaran Tyrael, Ardelon adındaki meleğe yardım etmek için güçlerini geri çekmek zorunda kalmıştı.
Pandemonyum’un derinliklerinde Yanan Cehennemler’in iblislerine karşı savaşmadığı zamanlardaysa vaktini genellikle Adalet Salonları’nda geçirirdi. Cennet’in Tyrael’ın kontrolünde olan bu bölgesinde diğer meleklerle olan görüşmeler ve mahkemeler yapılır, savaşta kaybeden meleklerin ardından ağıtlar yakılır ve denge ile ahengi korumak için meditasyon yapılırdı.
Doğaları gereği sürekli bitmek bilmeyen bir savaşın içinde olan Cennet ve Cehennem’in daha çok güç elde etmek için alt bir amacı daha vardı: Varoluşun gerçekliğini değiştirebilecek kadar kudretli Dünyataşı’nın kontrolünü ele geçirmek. İki tarafın da birden fazla kere eline geçen taşı daha iyi koruyabilmek için etrafına bir kale inşa edilmesi Semavî Ordu’nun generali olan Tyrael’ın fikriydi. Pandemonyum Hisarı olarak bilinen bu kale, Cehennem’in saldırılarını gerçekten de bir süreliğine durdurmayı başardı. Ancak Tyrael’ın emrindeki meleklerden biri olan Inarius, iblis Lilith’e aşık olup onunla birlikte Dünyataşı’nı çalıp sakladığında Cennet’in eline geçen koz yitmiş oldu ve iki tarafın da gücünü taşıyan, onlardan çok daha üstün olma potansiyeline sahip üçüncü bir taraf denkleme katıldı: Nefalem; yani Inarius ve Lilith’in aşkının meyvesi olan yarı-melek yarı-iblis varlıklar.
Nefalem ırkının güç potansiyelinin melekler ve şeytanların çok daha ötesinde olduğunu anlayan Inarius, Lilith’le fikir ayrılığına düşmüş ve sonuç olarak Lilith’i Sığınak‘tan sürgün edip Dünyataşı’nı da nefalemlerin gücünü emerek onları sıradan insanlar hâline getirecek şekilde değiştirmişti. Ancak nefalemlerin potansiyeli başka güçlerin de dikkatini çekmişti: Diablo ve kardeşleri, Sığınak’a ulaşmanın yolunu bulmuş ve “Teslis Kilisesi” adı altında gerçek niyetlerini gizleyerek sıradan insanlar hâline gelmiş olan nefalemleri müritleri olarak toplamaya başlamışlardı. Sığınak’taki bu durumu fark edip uzaktan izleyen Tyrael ise buradaki varlıkların yaratılışın doğasına aykırı bir kâfirlik olduğuna kanaat getirdi ve Cehennem’in amaçlarına hizmet etmelerini engellemeye karar verdi. Bu yüzden tekrar nephalem güçlerini kazanmaya başlamış olan Uldyssian Ul-Diomed adındaki insanın komutasındaki Edyrem grubunu hedef aldı. Uldyssian’ın yakın dostu olan Achilios adındaki avcıyı kaçıran Tyrael, ona semavî güçler bahşederek Edyrem’i durdurmasını emretti. Achilios ise bu emre karşı çıkarak başmeleği şaşırttı. Tek başına Edyrem’i ya da “Teslis” adı altındaki Cehennem Efendileri’ni durduramayacağını fark edince Semavî Ordu’yu toplayarak Sığınak’a getirdi. Gökyüzünden inen yüzlerce melek, yerin derinliklerinden fışkıran yüzlerce iblisle çarpışmaya başladı; Ebedî Çatışma artık Pandemonyum’un sınırlarını aşmış, bu yeni dünyaya da sıçramıştı; ancak bu noktada Adalet Başmeleği Tyrael’ı sonsuza kadar değiştirecek beklenmedik bir olay gerçekleşti. Uldyssian, üç taraf arasında kopan bu savaşın herkesin sonu olabileceğini fark etti ve Dünyataşı’ndan serbest kalan bütün gücü toplayarak Cennet ile Cehennem’in güçlerini Sığınak’tan kovmak için kullandı. Ancak Uldyssian’ın farkına vardığı üzere sorun burada bitmiyordu: Edyrem’in sahip olma potansiyeli taşıdığı bu tanrısal güç, gerçekliğin dokusunu yırtarak dünyaları bildiği Sığınak’a da zarar veriyordu. Bu yüzden bütün gücü bir kez daha kendi içinde topladı ve son bir çabayla Dünyataşı’nı ve Edyrem’in içinde yatmakta olan gücü sıfırladı. Uldyssian’ın bu büyük fedakârlığı, kendi varlığının da silinmesine sebep oldu.
Bu sırada Cennet’teki yerlerine geri sürülmüş olan melekler, insanlık ve Sığınak’ın kaderinin ne olacağına karar vermeye çalışıyordu. Imperius, bu kadar büyük bir gücün Cennet’e karşı bir tehdit olabileceğini savunarak onları yok etmeleri gerektiğini söyledi. Konseyin o zamanki lideri Malthael herhangi bir oy vermeyeceğini belirtti; Auriel ve Itherael ise insanlığın iyilik potansiyeline inandıklarını söyleyerek Sığınak’ı kendi hâline bırakma yönünde oy kullandılar. Böylece dünyanın kaderini belirleyecek oyu vermenin ağırlığı Tyrael’ın omuzlarına düştü. Diğer meleklerin Imperius’la hemfikir olmasını beklediği Tyrael, herkesi şaşırtarak insanlığın lehine oy kullandı ve Uldyssian Ul-Diomed’in fedakârlığından etkilendiğini, insanlığın kalanının da bu yüzden bir şans hak ettiğini söyledi. Böylece Angiris Konseyi, Sığınak’ı bir süreliğine daha kendi hâline bıraktı.
Tyrael, zaman zaman Sığınak’ı gizlice ziyaret etmeye devam etti; zira Cehennem’in güçleriyle yaptıkları antlaşma, iki tarafın da Sığınak’ı rahat bırakacağını söylüyor olsa da iblislerin insanlığı kontrol etmeye çalışacağından emindi. Haklıydı da. Günah Savaşı olarak anılan olayların sonrasında Baş Habisler Al’Diabolos, Tor’Baalos ve Dul’Mephistos, Cehennem’de çıkan bir isyan sonucunda Sığınak’a sürgün edilmiş ve etkilerini tekrar yaymaya başlamışlardı. Angiris Konseyi’nin insanlığı yok etmekten ucu ucuna dönmüş olduğunu bilen Tyrael, böylece yalnız ve gizli bir şekilde Sığınak’ın kaderine müdahale etmeye karar verdi.