Suramar, gece elflerinin ilk inşa ettikleri şehirlerden bir diğeriydi. Elune Kızkardeşliği’nin merkezi olan Elune Tapınağı’na, ortasında Azshara’nın Dalları adı verilen ve elfler tarafından kutsal sayılan iki toz ağacı barındıran büyük bir bahçeye ve birçok büyü akademisine ev sahipliği yapmaktaydı. Zin-Azshari’ye oldukça yakın mesafede olan bu şehir aynı zamanda Tyrande Whisperwind, ikizler Malfurion ve Illidan Stormrage ile Maiev ve Jarod Shadowsong kardeşlerin de eviydi.
Tyrande, Malfurion ve Illidan tüm çocukluklarını beraber geçirmişlerdi, öyle ki bu üçlüyü birbirlerinden ayrı görmek neredeyse imkansız gibiydi. Beraber avlanan ve durmadan dostane bir yarış içerisinde olan bu grubun arasından galip çıkan her zaman Tyrande oluyordu. Yaşları ilerleyip büyüdükçe ait oldukları yerleri bulmaları için birbirlerine destek olmaya başlayan bu dostlar arasından Tyrande, huzuru Elune Tapınağı’nda bulup rahibeler arasındaki yerini aldı. Doğaya karşı duyduğu saygı ile ön plana çıkan Malfurion ise zaman içerisinde bir efsane halini almış olan Cenarius ile ilgili çeşitli hikâyeler öğrendi ve bu yüce varlığı aramaya karar verdi; Tyrande ve Illidan da bu arayışta Malfurion’un yanında yer almayı tercih ettiler.
Yolları Val’sharah bölgesine düşen bu üç elfin haberini alan ve meraklanan Cenarius, Malfurion’un gelecek vadettiğini hissetti ve karşılarına çıkarak dilerlerse onları birer druid olabilmeleri için eğitebileceğini söyledi. Ait olduğu yeri bulan Tyrande artık bir Elune Rahibesi’ydi ancak Malfurion ile Illidan hâlâ kendi yollarını çizmeye çalışıyorlardı ve bu yüzden Cenarius’un teklifini büyük bir hevesle kabul ettiler. Yarı-tanrının öğretileri söz konusu olduğunda Illidan’ın acemice hareket ettiği ve sabırsız olduğu ortaya çıkmıştı. Malfurion ise ne kadar yetenekli olduğunu göstererek aldığı eğitimi büyük bir hızla özümsedi ve zaman içerisinde Azeroth topraklarının ilk druidi olarak tarihteki yerini aldı. Cenarius’a göre Malfurion büyük bir güç taşıyordu ve gelecekte druidizmin elfler arasında yaygınlaşmasına yardım edebilirdi. Öte yandan kaderinin druid öğretilerinden geçmediğine kanaat getiren Illidan, bir asil doğan olmamasına rağmen daha yatkın olduğu bir yöne, büyüye yönelerek bu konuda eğitim almaya başladı. Hem Malfurion hem de Illidan’ın sevgi ve ilgisinin odağı haline geldiğini fark etmeyen Tyrande ise Elune Tapınağı’na geri döndü.
Tüm bunlar yaşanırken elf medeniyeti de gittikçe kendi içine kapanık ve diğer ırklarla ilişki kurmaktan uzak bir hâl almaya başlamıştı. Yalnızca açıkça tehdit oluşturup kendilerine saldırmaya cüret eden troller, elflerin ilgisini çekebilmişlerdi. Başka bir ırkın bu derece büyümüş olmasından hoşnut olmayan ve arka arkaya saldırılar gerçekleştiren troller, elflerin büyüleri karşısında yenilgiye uğrayıp duruyorlardı. En sonunda Kraliçe Azshara, Zandalari trolleri ile bir anlaşma yapmaya karar verdi: Trol saldırıları bir son bulacak ve karşılığında Zandalar Dağları trollerin hakimiyetinde olmaya devam edecekti. Troller her ne kadar elflerden hazzetmeseler de bu teklifi kabul etmek zorundalardı zira herhangi bir şekilde karşı koymaya çalışsalar bile düşmanlarının muazzam büyü gücü altında ezileceklerini ve yuvaları bildikleri toprakları da beraberinde kaybedeceklerini biliyorlardı. Yapılan anlaşmayla trol tehdidini ortadan kaldıran Azshara, artık dikkatini Ebediyet Pınarı’na verebilirdi.