Bekçi Ra’nın ortadan kaybolmasının ardından Ebedi Çiçekler Vadisi’nde yaşamlarına devam eden mogular ise bir gün Ra’nın aralarına geri döneceğine inanıyorlardı. Ancak Tenin Laneti kendilerini bulduğunda inancın yerini korku ve panik aldı. Artık ölümlü olmaya başlayan mogular, yaşadıkları belirsizlik sebebiyle kendi içlerinde savaşmaya başladılar. Öyle ki kültürleri ve kişilikleri değişime uğramaya başlayan moguların iç çatışmalar sonucunda durmadan el değiştiren yönetim karşaması yaşadıkları bu döneme “Yüz Kralın Çağı” ismi verildi. Bu çağ, çarpışmaları yalnızca mantid saldırıları gelince kesilen ve bir tek o dönemde birleşen mogular için en kanlı dönemlerden biriydi.
Mogular mantidlerle ve kendileriyle olan savaşlarına devam ederken Ebedi Çiçekler Vadisi’nde başka canlıların varlığı baş gösterdi: Murloc ırkından evrimleşerek hayat bulan jinyu, yaramaz maymun ırkı olan hozen ve zekâlarıyla ön plana çıkan bilge pandaren. Vadide kısa sürede birçok ırkın ortaya çıkması, bölgede yaşayan dört Yaban Tanrı’nın dikkatini çekmişti. Bu Yaban Tanrılar ise Ak Kaplan Xuen, Yeşim Ejder Yu’lon, Kızıl Turna Chi-Ji ve Kara Öküz Niuzao’dan başkası değillerdi. Kendilerine “Aziz Semaviler” diye hitap eden pandarenler tarafından el üstünde tutulan Yaban Tanrılar, bu ırka yol göstererek gelişmelerine öncülük ettiler. Ancak huzurlu günler çok uzun sürmeyecekti.
Artık klanlara ayrılmış olan mogular, başlarındaki savaş efendilerinin -ya da bir diğer deyişle klan liderlerinin- yönlendirmesiyle birbirleriyle kanlı çatışmalar içerisine girmekten çekinmiyor ve yönetimi ele alabilmek için kıyasıya savaşıyorlardı. Eğer bir klan lideri öldürülürse rakipleri, yönetici aileyi de öldürebilmek için saldırıyorlardı. Mogu klanlarından birinin lideri olan babası danışmanlarından biri tarafından ihanete uğrayıp öldürülen Lei Shen’in kaderi de bu yolda ilerliyordu. Ancak babasının ölümünden sonra intikam peşinde koşmak yerine farklı bir yol seçen Lei Shen, savaştaki maharetini göstermektense sürgün hayatını tercih etti. Mogu dilinde “Usta Ra” anlamına gelen Ra-den ismini verdikleri Bekçi Ra’nın ulu bir amaç uğruna ortadan kaybolduğuna inanan Lei Shen, onu aramaya koyuldu.
Yıllar süren aramaların sonucunda Ra’yı saklandığı mahzenlerde bulan Lei Shen, Bekçi’ye sorduğu sorulara bir türlü cevap alamıyordu. Geçen haftalar boyunca Ra’nın sessizliğinden gittikçe rahatsız olmaya başlayan Lei Shen, sonunda Bekçi’nin ulu bir amacı olmadığını ve sadece umutsuzluğa kapılarak pes ettiğini fark ettiğinde öfkeyle doldu. Hissettiklerini dile getirdiğinde ise Ra ilk defa bir hamlede bulunarak Lei Shen’i Pandarya’nın kuzeyindeki Gümbürdeyen Dağ‘a götürerek oraya saklamış olduğu, Aman’Thul’a ait olan son güç kırıntısını gösterdi. Panteon’un başka bir titan tarafından öldürüldüğünü söyleyen Ra, Lei Shen’in hiç beklenmedik tepkisiyle karşılaştı.
Kendisi gibi umutsuzluğa gömüleceğini düşündüğü mogu bir anda atılarak Ra-den’e saldırdı. Onu alaşağı ederken sadece Bekçi’nin değil, aynı zamanda Aman’Thul’un da gücünü ele geçirmeyi başaran Lei Shen, titanların görevini üstlendiğini ve dünyaya düzen getireceğini söyledi. Öncelikle Ra-den’i Gümbürdeyen Dağ’ın içerisindeki mahzenlere hapseden Lei Shen, ardından klanına geri döndü. Algılarının ötesinde bir güce sahip olan moguyu görenler, korkuyla karışık bir saygıyla Lei Shen’i karşıladılar; hatta içlerinden bir kısmı ne kadar güçlendiğine inanamayarak onun bir tanrının kalbini söküp yediğini bile iddia etti. Özellikle fırtına ve yıldırımlar üzerinde güç sahibi olan ve kendisine “Gök Gürültüsü Kralı” lakabını takan Lei Shen, tüm moguları tek çatı altında birleştirip Azeroth’un muhafızları olarak yaşamlarına devam etmeyi planlıyordu. Bu ismi özellikle seçmişti zira “yıldırım” kelimesini kullanmak istemiyordu; çünkü ona göre yıldırım gelip geçiciydi bir yıkımdı, gök gürültüsü ise yaklaşan felaketin ayak sesleri gibiydi.
Ele geçirdiği güçle karşısına çıkacak kadar ahmak olan diğer tüm mogu efendilerini bir bir yenen Lei Shen’e katılanlar ilk önce bunu korkudan dolayı yapsalar da daha sonra mogu liderinin Bekçiler’in kullandıkları çeşitli icatları rahatlıkla kontrol edebildiğini görünce ondan ilham almaya başladılar. Bu parçalardan biri, Lei Shen’in Pandarya’nın kuzey topraklarının derinliklerinde bulduğu Nalak’sha’nın Makinesi idi. Mekanizmayı kullanmakta ustalaşan mogu lideri, teni ve taşı dilediğince bükerek yeni canlılar yaratabilmeyi öğrendi. Aynı zamanda yine aynı icadı kullanarak Tenin Laneti’ni durdurabilecek, hatta etkilerini gittikçe yok edecek bir yol da bulmuştu.
Lei Shen’in yönetimi altındaki mogu ırkı, Gümbürdeyen Dağ’ın üstüne Gök Gürültüsü Tahtı adı verilen muazzam bir şehir inşa ederek altın çağlarını yaşayacakları bir döneme girerken vadideki diğer ırklar için ise karanlığın pençesine düşecekleri zamanlar yaklaşmaktaydı.