Titanlar Azeroth’u şekillendirmeleri ve korumaları için taştan ve metalden canlılar yaratmış olsalar da bu dünyanın kadim zamanlardan beri var olan yerlileri de bulunmaktaydı. Bekçiler Loken’ın ihaneti, titan-yapımları ise Tenin Laneti ile uğraşadursunlar bu diğer yerli ırklar zaman içerisinde kendilerini geliştirip kıta üzerinde yayılmayı başarmışlardı. Yaratımlarından ve getirdikleri düzenden memnun olan Titanlar Azeroth’u terk ederlerken bu dünya üzerinde yaşayan varlıkların da arzu ettikleri huzura sahip olacaklarına inanmışlardı. Ancak savaş, bu topraklara hiç umulmadık bir şekilde geri dönecekti.
Kalimdor kıtasının ortasında bulunan Ebediyet Pınarı, Azeroth üzerindeki yerli yaşamın gelişmesinde önemli bir rol oynuyordu. Yoğun büyü enerjisiyle bir yaşam kaynağı haline gelmiş olan Pınar, dünyanın ilkel ırklarının da evrimleşmesinin asıl sebebiydi. Bu ırklar arasında biri vardı ki oldukça hızlı üreyebilecek ve Azeroth’un ormanlarında yaşayan usta avcılara dönüşeceklerdi: Troller.
İlk troller zekâ açısından pek de parlak olmayan varlıklardı ancak fiziksel güçleri ve çeviklikleri onları yeterince tehlikeli kılıyordu. Oldukça uzun boylu, uzun ve sivri kulaklı olan troller, çok hızlı bir hücre yenilenmesi yeteneğine sahiplerdi; bu yüzden fiziksel yaralanmalar sonucunda kısa sürede iyileşebiliyor, hatta kaybettikleri uzuvlarına bile bir süre sonra geri kavuşabiliyorlardı. Trol kültürü ise birçok batıl inanç üzerinden ilerliyordu: Kimisi yamyamlığı benimseyip savaş konusunda ustalaşırken kimisi de daha mistik konuları araştırıyor ve karanlık vudu büyüsü üzerine çalışıyordu. Ancak eğilimleri ne şekilde olursa olsun tüm trollerin ortak bir inanç noktası vardı: Loalar. Bekçi Freya Azeroth üzerindeki bitki örtüsü ve hayvan yaşamını şekillendirirken doğan Yaban Tanrılar, kendilerine “loa” diyen trollerin inancının merkezini oluşturuyorlardı. Farklı kabileler farklı loalara inanırken en güçlülerine genelde ulus olarak tapılırdı. Nadir olarak bir yaratık görünümüne bürünenler dışında birçok loanın herhangi bir fiziksel şekli yoktu. Loalar kendilerine tapanlara olağandışı ve kimi zaman dehşet verici derecede büyük güçler bahşederken bazı durumlarda ise istedikleri saygıyı göstermeyen trolleri lanetleyebiliyorlardı.
Troller, Azeroth’un güney kesimlerindeki yüksek platolar ve dağlık arazilerinde yaşamayı tercih ediyorlardı. “Zandalar” adını verdikleri bu dağlık kesim, birçok loaya da ev sahipliği yapıyordu. Aynı zamanda dağlık kesimle aynı ismi taşıyan ve troller arasındaki en güçlü kabile olarak bilinen Zandalari de burada yaşamaktaydı. Zandalar kabilesinin dağ tepelerine ve eteklerine kurdukları küçük yerleşimler ve mabetler zaman içerisinde gelişerek oldukça büyük ve hareketli bir tapınak şehrine dönüştü: Zuldazar.
Zuldazar’ın gelişimini takip eden yüzyıllar boyunca diğer trol kabileleri, bu kutsal saydıkları toprakları ele geçirebilmek için mücadele ettiler. Tüm kabileler arasında üç tanesi vardı ki acımasızlıkları ve savaştaki maharetleri ile ön plana çıkıyordu: Gurubashi, Amani ve Drakkari. Ancak iş savaşa gelince tüm troller oldukça yeteneklilerdi ve herhangi bir çarpışmada iki tarafın da kayıpları muazzam sayılara ulaşıyordu. Bu yüzden bir süre sonra savaşmak yerine kendilerine ait toprakları genişletmeye ve kıtanın henüz adım atılmamış bölgelerine gitmeye karar verdiler.
Tüm trol toprakları içerisinde büyücü hekimlerin ve rahiplerin gitmeyi yasakladığı yalnızca bir yer vardı: Zandalar Dağları’nın temelinde yatan, kararmış büyük bir taş yığını. Trol mistiklerine göre loalar, kendilerine bu toprağı rahatsız etmemeleri gerektiği konusunda uyarılarda bulunmuşlardı ve her kim ki uyarılarını dikkate almazsa korkunç sonuçlarına katlanmak zorunda kalacaktı. Uyarı öylesine etkiliydi ki sayısız yıllar boyunca troller, bu taş yığınına yaklaşmadılar bile. Ancak merak duygusu ağır basan bir grup trol, tüm bu uyarıları görmezden gelecekti.
Troller arasında küçük bir grup, yıllardır yapılan uyarılara kulak asmayarak Zandalar Dağları’nın eteğindeki yığına gittiğinde bunun taşların oluşturduğu bir yer şekli olmadığını fark etti. Buldukları şey, kadim bir yaratığın çentikler ve sivri çıkıntılarla kaplı postuydu. Daha önce karşılaşılmamış oldukça güçlü bir loa bulduklarına inanan grup, onu uyandırabilmek için çeşitli ritüeller ve kurban etme törenleri gerçekleştirdi. Kendisine kurban edilenlerin kanıyla uyanan yaratık ise bir loa değil, yıllar önce Bekçi Tyr ile Tirisfal olarak adlandırılacak topraklarda yaptığı çatışma sonucunda ağır yaralanan ve kaçmak zorunda kalan, daha sonrasında ise vardığı bu güney topraklarında yaşayan loalar tarafından yer altına gömülen C’Thraxxi komutanı Kith’ix idi.
Kith’ix, trol ırkını yok etmenin Eski Tanrılar’ı memnun edeceğine inanıyordu. Bu yüzden zihin gücünü kullanarak kendi emri altına alabileceği varlıklar olup olmadığını öğrenmek istedi. Nitekim arayışı uzun sürmedi zira Eski Tanrılar’ın bedenlerinden doğmuş olan ve Kara İmparatorluk ile titan-yapımları arasında gerçekleşen kadim savaşta hayatta kalıp yerin derinliklerine saklanan böceğimsi aqir ırkı, C’Thraxxi komutanın çağrısına cevap verdi. Kith’ix gücünü geri toplarken aqirler de yerin altında Azj’Akir adında büyük bir imparatorluk inşa etmeye başladılar. Vakti geldiğinde ise yer yüzüne çıkarak trol topraklarına saldırdılar.
Trol birlikleri her ne kadar acımasız ve güçlü olsalar da sonu gelmez aqir akınına karşı bir bir düşmeye başladılar. Bazı küçük kabileler tamamen yok olurken aqir ordusu da Zandalar Dağları’na doğru ilerlemeye devam etti. Küçük birlikler halinde bu tehdide karşı koyamayacaklarını anlayan Zandalari kabilesi, tüm trolleri bu ortak düşmana karşı tek sancak altında birleştirmeye karar verdi. Zandalarilerin komutanlığı altındaki diğer trol kabileleri, Yaban Tanrılar’ın da kendilerine yardım etmesiyle aqir birliklerini bir bir alt etmeye başladılar; öyle ki Kith’ix’i bile yaralamayı ve kuzeydoğu topraklarına kaçmak zorunda bırakmayı başardılar.
Her ne kadar aqir kuvvetlerini yenmiş olsalar da Zandalari trollerine göre bu tehdit, o kadar kolay alt edilecek türden değildi; zira bir aqir bile yer altına kaçsa üreyerek sayıları yüzlerce, hatta binlerceyi bularak geri gelebiliyorlardı. Bu yüzden kabileler arasında en güçlülerine seslenen Zandalari, onlara aqirleri takip edip yok etmelerini emretti ve başarırlarsa buldukları topraklarda dilediklerince yaşayabileceklerinin sözünü verdi. Drakkari boyu kuzeye doğru ilerledi. Burada aqirler tarafından köleleştirilen bir grup güçlü tol’vir ile karşılaşmış olsalar da zaman içerisinde onları alt ederek buradaki topraklara yerleştiler. Gurubashi boyu güneybatıya giderek aqirlerin işgal ettikleri ve içerisinde yaşayan anubisatları köleleştirdikleri Eski Tanrı C’Thun’un hapishanesi Ahn’Qiraj’a doğru ilerledi. İlk başta aqir kuvvetleri tarafından tam anlamıyla bir katliama uğrayan troller, daha sonrasında saldırı taktiklerini değiştirerek kazanan taraf oldular ve çevredeki topraklara yerleştiler. Amani trolleri ise büyük avın peşindeydiler: Kith’ix’in ardından giden Amaniler, kuzeydoğuya ilerleyerek C’Thraxxi komutanı ile yüzleşerek onu alaşağı ettiler. Kith’ix’i öldürdükleri toprakların üzerine Zul’Aman adındaki büyük tapınak şehrini kuran Amani kabilesi, çevre bölgelerde egemenlik sağladı.