Sargeras her ne kadar olağanüstü bir güce ve zekâya sahip olsa da tüm ordusunu tek seferde kumanda edemiyordu. İblisler ise açgözlü, kana susamış varlıklardı ve hiçbir plan olmadan yalnızca yakıp yıkıyorlardı; onları idare edecek ve hakkıyla yönetecek liderlere ihtiyacı vardı. Sahip olduğu fel enerjiyi kullanan Sargeras, özünde iblis olmayan diğer varlıklardan da tarafına katacağı ayrı birlikler yarattıysa da hiçbirinin ordularını yönetebilecek kadar güçlü olduğunu düşünmüyordu. Bu yüzden kendi saflarına katabileceği, stratejik yönü kuvvetli komutanlar bulmak amacıyla yeni bir arayışa başladı ve bu arayışın meyvesini Argus adındaki gezegende buldu.
Argus, evreni keşfetmek ve sırlarını çözmek için büyük bir heves barındıran eredar isimli bir ırka ev sahipliği yapmaktaydı. Büyüye olan doğal yatkınlıklarının gücü ve yüksek zekâları titanın gözünden kaçmamış, oldukça da ilgisini çekmişti. Ordularına kumandanlık edebilecek kudrette gördüğü bu ırkın liderliğini, farklı özelliklere sahip üç kişi paylaşmaktaydı: Olağanüstü derecede zeki ve kendini kâinatın gizemlerini çözmeye adamış olan Kil’jaeden, diğer canlılardaki potansiyel gücü fark ederek onlara ilham kaynağı olan Archimonde ile bilgeliğiyle barışın temsilcisi olan ruhani önder Velen. Her biri tek başına oldukça iyi birer liderdi ancak asıl güçleri, yönetimi beraber sağlamalarından geliyordu.
Eredarın bilgiye olan açlığı, Sargeras’ın planlarını şekillendirmesinde büyük kolaylık sağladı. Onların ilime olan bitmek tükenmek bilmeyen merak duygularına oynayan Sargeras, ışık saçan ruhani bir varlık görüntüsüne bürünerek karşılarına çıktı. Evrenin gizemlerini çözmelerinde onlara yardımcı olacak büyük güçler vadeden titan, aynı zamanda egemenlik sağlayabilecekleri ilkel dünyaların varlığını da göstererek iyice akıllarına girdi. Planını başarıyla uygulayan Sargeras, saflarına katmak istediği liderlere bir teklifte bulundu: Eredar ırkı kendisine sadakat yemini edecekti ve böylece hiçbir canlının hayal edemeyeceği bir güce ve itibara sahip olacaklardı.
Kil’jaeden ve Archimonde, kendilerine edilen bu tekliften büyük bir gurur duyarak hemen kabul ettilerse de Velen kuşkulu yaklaşmıştı. Sargeras’ın gerçek niyetinin kendilerine gösterdiği kadar saf olmadığını ve altında daha kötü bir şey yatıyor olabileceğini düşünüyordu. Şehir tapınağına çekilip meditasyon yapan Velen, tapınakta bulunan ve kadim zamanlarda naarular tarafından halkına hediye edilen ata’mal kristalinin kendisine sunduğu görüyle dehşete düştü: Eğer eredar ırkı Sargeras’a bağlılık yemini ederse nasıl karanlık bir yola gireceklerini ve halkının nasıl tek tek iblislere dönüşeceğini görmüştü. Ayrıca Yakan Lejyon’un tüm yaratılışı yok etmek için nasıl korkunç bir yıkım getireceğine de şahit olmuştu. Gördüklerini Kil’jaeden ve Archimonde’a anlatıp onları uyardıysa da dikkate alınmadı, dahası biraz daha üstelerse bu iki liderin kendisini öldürmeye çalışmasından korkuyordu; bu yüzden sessizliğe bürünmeyi tercih etti.
Umutsuzluğa düşen Velen’in yardımına ise bir naaru olan K’ure yetişti. Velen’e, ata’mal kristalini ve halkından kendisi gibi düşünenleri yanına almasını söyledi. Böylece Sargeras’a bağlılık yemini etmek istemeyen tek lider olan Velen, güvendiği dostu Talgath’ın da yardımıyla Argus’tan kaçmak isteyenleri topladı. Sayıları yalnızca birkaç yüzü bulan takipçilerini yanına alıp K’ure ile buluşacakları yere giden Velen, hiç de hoş olmayan bir sürprizle karşılaştı: Talgath kendilerine ihanet edip olan biteni Kil’jaeden’a haber vermişti. Velen ve halkı, tüm bu karmaşaya rağmen K’ure’nin yardımıyla Genedar isimli gemiyi kullanarak Argus’tan kaçmayı başardıysa da Velen’in eşi öldürülürken oğlu da kaçırıldı; nitekim binlerce yıl boyunca beyni yıkanarak yozlaştırılacaktı.
Argus’tan kaçabilen halk, bu olaydan sonra eredar ismini geride bırakarak ana dillerinde “sürgün edilenler” anlamına gelen “draenei” adını kullanmaya başladı. Velen’in kaçışını ihanet olarak algılayan ve bu duruma oldukça şahsi yaklaşan Kil’jaeden, draeneileri ne olursa olsun bulup avlayacaklarına dair yemin etti ve bu iş için Talgath’ı görevlendirdi. Naaruların kendilerine Kutsal Işık’ın gücünü takdis ettiği draeneiler ise hiçbir yerde uzun süre kalamadıkları için gezegenden gezegene geçerek bir nevi göçmen hayatı sürmeye başladılar.
Eredar ırkının büyük bir kısmını da yanlarına alarak Sargeras’ın saflarına katılan iki lidere, karanlık titan tarafından farklı görevler verildi: “Hilekâr” Kil’jaeden, evrende saflarına katabilecekleri diğer ırkları aramakla, “Yozlaştırıcı” Archimonde ise Yakan Lejyon ordularını kumanda etmekle görevlendirildi. Kendilerini takip edenler ise bu olaydan sonra Man’ari olarak anılacaklardı. Argus ise artık tamamen Lejyon’un kontrolü altındaydı ve Çarpık Düzlem’in enerjisinin gezegeni sarması uzun sürmedi.
Yeni kumandanlarının yönetimi altındaki Yakan Lejyon, bu noktadan sonra saflarını genişletti: Archimonde tarafından güçlerine güç katılan cehennem efendileri, kuşatmalarda ön saflarda yer alıyorlardı; çalışkan ve üretken mo’arglar, Lejyon’un zırh ve silah yapımcılarıydı; Kil’jaeden tarafından Lejyon’a katılan sayaadlar, medeniyetleri keşfediyor ve casusluk yapıyorlardı; vahşi kıyamet fedaileri, Lejyon’un ana saldırı birimleri arasında yer alıyorlardı; shivarra ırkının mensupları, orduların danışmanları olarak görev alıyorlardı; engizitör olarak adlandırılan varlıklar ise korkunç fel büyücüleriydi ve daha fazla bilgi edinmek amacıyla Lejyon’un esir aldığı canlıları sorguluyorlardı.
Yeni ırkların da aralarına katılmasıyla iyice güç kazanan Yakan Lejyon, vakit kaybetmeden evrende dehşet saçmaya başladı. Sargeras’ın önderliğindeki ordular, takip eden çağlar boyunca bir dünyadan diğerine giderek aralarına katmaya değecek ırkları aramaya ve dilediklerince yakıp yıkmaya devam ettiler…