Kara Geçit’in inşası devam ederken Gul’dan da Blackhand’i, ork klanlarını güçlendirmesi için teşvik etmeye çalışıyordu. Savaşşefi’nin emriyle düellolar ve çarpışmalar düzenlendi, böylece orklar zinde kalacak ve içlerindeki kana susamışlığı ortaya çıkarabileceklerdi. Ancak her ork bu yöntemleri doğru bulmuyordu.
Ayazkurdu Klanı’nın şefi Durotan, bu tarz etkinlikleri bir utanç olarak görüyor ve geleneklerini küçük düşürdüğüne inanıyordu. Daha fazla sessiz kalamayacağına karar veren Durotan, Gul’dan ve fel büyüsüne karşı duyduğu tiksintiyi açıkça dile getirdi; ona göre kendi dünyalarını iyileştirmenin bir yolunu aramalılardı. Ancak diğer çoğu klan bunu korkaklık olarak gördü ve Durotan’a tepki gösterdi. Özellikle Mannoroth’un kanını içerek Yakan Lejyon’un kölesi olanlar başta olmak üzere birçok ork için böylesine kanlı bir fetih planı oldukça şevk vericiydi. Gul’dan ise Ayazkurdu liderini daha yakından izlemeye başladı.Kara Geçit bir süre sonra tamamlandı ve sıra nihayet Azeroth ile Draenor’u birbirine bağlayacak büyü ağını oluşturmaya geldi. Medivh, Azeroth tarafında Kara Sazlık olarak bilinen bataklık bölgesinde ağı örerken Gul’dan da Draenor tarafında çalışacaktı; ancak iki büyücünün kuvveti böylesine büyük bir gücü yaratmaya yeterli değildi.
Kurbanlara ihtiyaç vardı.
Orklara esir düşmüş olan draeneiların neredeyse hepsi Kara Geçit’e götürüldü. Fel büyüsünü kullanan Gul’dan, bu draeneiların yaşam enerjilerini çekerek onları öldürdükten sonra elde ettiği gücü geçite yönlendirerek bağlantının kurulmasını ve sağlamlaştırılmasını sağladı. Kara Geçit açılmıştı, Medivh doğruyu söylemişti; orklar için Azeroth birkaç adım ötedeydi.
Blackhand, öncelikle Kanayan Oyuk ve Sırıtan Kara Diş klanlarını geçitten göndererek Kara Sazlık’ta bir üs kurulmasını sağladı; onlara eşlik eden fel büyücüleri ise geçidin Azeroth tarafında da sağlamlaştırılması için büyü güçlerini kullanarak bir taş çerçeve inşa edilmesine önayak oldular.
Kara Geçit’in iki dünyayı birbirine bağlamasıyla ortaya çıkan büyü enerjisi o kadar yoğun ve kuvvetliydi ki mistik güçlere eğilimi olanlar tarafından kolaylıkla hissedilmesi kaçınılmazdı. Nitekim Aegwynn, neler olup bittiğini öğrenmek için harekete geçti ve kısa süre içerisinde hem geçidi hem de Azeroth’a adım atan orkların varlığını fark etti. Bu yeşil derili yabancı ırkın oldukça saldırgan olduğu su götürmez bir gerçekti ve Yakan Lejyon’un fel enerjileriyle dolup taşıyor gibilerdi. Kara Geçit’i açmak için Muhafız güçlerinin kullanıldığını anlaması ise uzun sürmedi. Geçidi açan kişi kesinlikle Medivh idi.
Oğlunu durdurmayı kafasına koyan Aegwynn, dost bildiği Arcanagos adındaki mavi ejderhayla birlikte derhâl Karazhan’a gitti. Kule, bir sonraki partiyi bekleyen soylularla dolup taşmaktaydı ancak bu Aegwynn’i durdurmadı. Medivh ile yüzleşen eski Muhafız, bir anda korkunç bir saldırıya maruz kaldı. Medivh’in içerisinde ruhunun bir parçası bulunan ve bunca zamandır perde arkasından onu kontrol eden Sargeras, en sonunda kendini göstermeye karar vererek genç adamın zihnini ele geçirdi ve Aegwynn ile yüzleşti. Ona Kuzeyyarı’nda aslında ölmediğini, ruhunu önce kadına, sonra da oğluna aktardığını, hayatları boyunca içlerinde hissettikleri karanlığın sebebinin kendisi olduğunu ve planlarının bir bir gerçekleştiğini anlattı. Aegwynn bu gerçek karşısında umudunu yitirmenin kıyısına gelse de savunmasını düşürmedi ve bir kez daha Sargeras ile yüzleşti.
Kara Titan’ın saldırıları karşısında güçsüz düşen Aegwynn’i korumak isteyen Arcanagos, araya girerek Sargeras’ın karşısında dursa da bir titanın kudretiyle baş edemedi. Sargeras’ın saldırısıyla birlikte içten içe yanarak can veren mavi ejderhadan geriye sadece közleri tüten kemikleri kaldı. Karazhan’ın lanetlerinden biri hâline gelen iskelet ejderha, daha sonraları Nightbane ismiyle anılacaktı.
Dostunun ölümüne şahit olan Aegwynn tüm gücünü ve yılların getirdiği deneyimi kullanarak üstünlüğü ele geçirmeye başlayınca Sargeras bir çıkış yolu aramaya çalıştı ve tıpkı Gul’dan’ın draenei esirlere yaptığı gibi o sırada kulede bulunan yüzlerce insanın yaşam gücünü emerek onların ölmesine ve ruhlarının da lanetlenmesine sebep oldu. Kara Titan elde ettiği yeni güçle Medivh’i annesini öldürmesi için yönlendirdiyse de genç adam buna direniş gösterdi ve kadını Karazhan’dan çok uzak bir yere ışınladı.
Aegwynn ile gerçekleştirdiği çarpışmanın ardından Medivh düşüncelere daldı. Yaşananların son anlarında Sargeras yine Muhafız’ın ruhunun derinliklerine çekilmişti ve bu yüzden Medivh neler olup bittiğini anlamakta zorlanıyordu. Kudretli bir varlık tarafından ele geçirildiğine dair hiçbir şey hatırlamıyordu ancak annesiyle çarpıştığını biliyordu. Gücü yine kontrolden çıkmıştı ve bu sefer Stormwind’in önde gelen soylularını katletmişti. Geriye sadece aklını yitirmenin eşiğine gelmiş Moroes kalmıştı ve onu bu şekilde bırakmak istemeyen Medivh, yaşananların anılarını kâhyasının zihninden sildi.
Aegwynn ile Sargeras savaşırken orklar Azeroth’a gelmeye devam ediyorlardı. Öncü birlikler arasında Garona da bulunuyordu ve iki dünya arasında iletişim kurmaktan sorumluydu. Medivh ortalıkta yoktu ve onun yüzünü bile görmemiş olan Gul’dan bu durumdan oldukça rahatsızdı.
Orda kuvvetleri, gittikçe daha fazla noktasını keşfettikleri Kara Sazlık’ta karşılarına çıkan az sayıdaki insanı kolaylıkla öldürdüler ancak aralarından bir kısmını da esir aldılar. Önlerindeki dil bariyerini aşmalarına yardımcı olacak kişi ise yine Garona’nın ta kendisiydi. Farklı lisanları öğrenmeye oldukça yatkın olan bu yarı-ork yarı-draenei kadın, esirlerle vakit geçirerek insan dilinde uzmanlaştı. Esirler arasından birinin “Stormwind’in kurtarıcısı” olarak bahsettiği Medivh adındaki büyücünün varlığını öğrendiğinde merakını gizleyemeyen Garona, bu genç adamın Karazhan’da yaşadığı bilgisini edindi ve kuleyi gözlemlemek için tek başına harekete geçti.
Annesiyle yaşadığı çarpışmanın ardından her şeye daha da temkinli yaklaşmaya başlayan Medivh, kulenin yakınlarına gelen Garona’yı fark etmekte gecikmedi ve onu yakalayıp esir aldı. Garona, Kara Geçit’i açmak için Gul’dan’ı yönlendiren kişinin Medivh olduğunu bilmiyordu; yalnızca onun oldukça güçlü bir büyü kullanıcısı olduğunu öğrenmişti. Medivh’in kendisini öldüreceğini düşündüyse de Muhafız’ın böyle bir niyeti yoktu. Garona, orklarla ilgili derin bilgiye sahipti ve Muhafız’ın Draenor’u ziyaret ettiği dönemlerde hiç karşılaşmadığı biriydi; kadının bir melez ve gözden kaçmayacak derecede zeki olması Medivh’in dikkatini çekmişti. Gul’dan’ın ve onu kendi toplumlarından dışlayan Orda’nın bitmek bilmez eziyetleri karşısında ırkına hiçbir sevgi beslemeyen Garona, Medivh için harikulade bir müttefik olma potansiyeli taşıyordu. Böylece ona dilediği zaman Karazhan’ı ziyaret edebileceğini söyleyen Medivh, yarı-orku serbest bıraktı.
Tirisfal Muhafızı’nın bilmediği şey ise bir suikastçı olarak yetiştirilen Garona’nın zihninin Gul’dan tarafından çok uzun süre önce ele geçirilmiş olduğuydu. Yarı-orkun Medivh ile geçirdiği süre boyunca olanları dikkatle izleyen Gul’dan, büyücünün aslında kendisiyle iletişime geçen ve Orda’yı Azeroth’a yönlendirmesini sağlayan gizemli kişi olduğunu anlaması uzun sürmedi. Onun sadece bir insan olması büyük hayal kırıklığıydı ve vakti geldiğinde Medivh’i bizzat öldüreceğine karar verdi; ancak öncesinde Sargeras’ın Kabri’nin nerede olduğunu öğrenmeliydi. Kulenin gizemlerini ve barındırdığı engin bilgileri gözlemlemesi için Garona’yı görevlendirdi.
Bu sırada çok daha fazla sayıda ork Azeroth’a adım atıyordu ve kısa süre içerisinde daha önce görülmemiş yeşil derili varlıkların Kara Sazlık’ta ortaya çıktığına dair haberler Stormwind’e ulaştı. Kral Llane, dostu Anduin Lothar’ı bu gizemi çözmesi ve neler olduğuna dair bilgi edinmesi için görevlendirdi.
Küçük bir şövalye birliğiyle Kara Sazlık’a giden Lothar, ilk defa Orda kuvvetleriyle karşılaştı ve çarpışmalar yaşanmaya başlandı. Kısa süre içerisinde sayıca üstün gelen orklar karşısında geri çekilmek zorunda kalan Lothar, vakit kaybetmeden Kral Llane’e haber gönderdi. Bu yabancı ırkın eninde sonunda Stormwind’e saldıracağını düşünen Lothar, şehrin savaşa hazırlanmasını öneriyordu. Orklar ise Savaşşefi Blackhand’e durumu bildirerek insanların Orda’nın varlığından artık haberdar olduklarını ilettiler.
İlk Savaş’ın çanları çalmak üzereydi.