Rangari kâşifleri Draenor’da yerleşebilecekleri bir yer ararlarken Talador’un kuzey batısında denize kıyısı olan ve dağlarla korunan bir mekâna denk geldiler. Draeneilar için uygun bir bölge olduğuna kanaat getirdikleri bu yerin aslında eskiden Goria İmparatorluğu’nun elementlerce yok edilmiş ana şehrini barındırdığından habersizlerdi. Elementlerin yarattığı yıkım diğer ırkların buraya yerleşmesini engellemişti ancak draeneilar yaşananları bilmiyorlardı. Velen, halkını bulunan bu topraklara götürdü ve büyük bir şehrin kurulmasına öncülük etti. Draenei dilinde “Işık’ın Meskeni” anlamına gelen Shattrath ismini verdikleri şehir, kısa süre içerisinde oldukça görkemli bir yerleşime dönüştü.
Draeneilar yeni yerleşim yerlerini inşa ederlerken Sha’tari birliğinin bir üyesi olan Maladaar, oldukça gizemli bir olayın gerçekleştiğini fark etti. Ölmüş olan naaru D’ore’nin kalıntıları Hiçlik enerjileriyle sarmalanmıştı ve Genedar’ın çakılışı sırasında can vermiş olan draeneiların ruhlarını kendisine doğru çekiyordu. Dahası bu ruhlar naarunun kalıntılarına vardıklarında onlarla iletişime geçilebiliyordu. Daha önce böyle bir durumla hiç karşılaşmamış olan Velen, D’ore’nin kalıntılarının derhâl güvenli bir yere götürülmesini emretti; böylece Shattrath’ın güneyinde buldukları uygun bir alana “Müşerref Ölüler Evi” anlamına gelen Auchindoun adı verilen muazzam bir mozole inşa edildi. D’ore’nin kalıntıları bu mozoleye taşınır ve draenei ruhları da onu takip ederlerken Maladaar beşinci eksarh olarak konseydeki yerini aldı; görevi ölülerle iletişime geçip ruhlarını her türlü zarardan korumaktı.
Shattrath gelişip büyürken Velen, diğer draeneiları şehirden fazla uzağa yerleşmemeleri konusunda uyardı. Henüz bu toprakları yeterince iyi bilmiyorlardı ve orklarla ogreleri rahatsız etmek istemiyorlardı. Fakat fikri kısa süre içerisinde değişti zira Genedar’ın düşüşüyle birlikte tahmin ettiklerinden daha fazla alan zarar görmüştü; hayvanlar ve bitkiler Işık, Hiçlik ve mistik enerjilerle değişim geçirmeye başlamışlardı. Velen’e göre bu zararı onarmak kendi görevleriydi; böylece Zanaatkârlar, Rangariler ve Savunucular’dan oluşan çeşitli gruplar, Draenor üzerinde birçok küçük yerleşim yeri kurdular, bu yerleşimleri Draenor’un mistik enerjilerinin oluşturduğu ley hatlarına bağladılar ve yarattıkları sorunları düzeltmeye çalıştılar. Bu yerleşimlerden en görkemlisi, Gölgeay Vadisi’nin doğusunda kurulan ve draenei toplumu için oldukça büyük bir önem taşıyacak olan Karabor Tapınağı’ydı.
Mistik büyü gücünü ve Işık’ın kudretini kullanan draeneilar, kısa süre içerisinde Draenor’da yarattıkları zararı iyileştirmeyi başardılar; ayrıca kurdukları yerleşimler sebebiyle diğer ırklarla iletişim kurma fırsatı da yakaladılar. Velen olabildiğince bu ırklarla herhangi bir münasebete girilmesini istemiyor, onların asırlar boyunca kurmuş oldukları düzene saygı duyulmasını istiyordu; bu yüzden mesafeleri korumayı tercih ettiler. Ancak hiç tahmin etmedikleri olaylar baş göstermek üzereydi.
Gölgeay Klanı’nın şamanları oldukça uzun bir zamandır gökyüzünü inceliyorlardı ve ruhani varlıklar konusunda hassaslardı. Hiçlik güçlerine yenik düşmüş olan naaru K’ara’nın Gölgeay semalarında belirmesiyle birlikte ona Kara Yıldız adını vermişler ve adeta bir ilahmışçasına ona tapmaya başlamışlardı. Kendilerine gereğinden fazla güvenen birkaç şaman, zihinleriyle K’ara’nın varlığına dokunmuş ancak ulaştıkları karanlık güç sebebiyle akıl sağlıklarını yitirmişlerdi. Bu yüzden Gölgeay Klanı’nın bilge şamanları, Kara Yıldız’ın taşıdığı enerjinin fânilerin ulaşmaması gereken bir güç olduğuna kanaat getirdiler ve bu tehlikeli girişimi tamamen yasakladılar; öyle ki herhangi bir bağ kurmaya çalışanlar Vadi’den sürgün edilmeye mahkumlardı.Yalnızca K’ara değil, Genedar’da bırakılan K’ure de ork halkını etkilemeye başlamıştı. Aynı D’ore’nin draenei ruhlarını kendisine çekmesi gibi K’ure de ork ruhlarını etkisi altına almıştı. Orkların “Ruhlar Dağı” anlamına gelen Oshu’gun adını verdikleri Genedar’daki ruhların bazıları Işık enerjileri ile bir olmuş ve daha önce hiç görülmemiş bir bilgeliğe ulaşmışlardı. Ork şamanlar ise bunu fark ettikleri anda artık yalnızca kristalden oluşmuş bir dağ görünümüne sahip olan gemiye yolculuk etmeye ve ölmüşlerin ruhlarıyla iletişime geçmeye başladılar.
Oshu’gun’da bulunan ork ruhlarının nasihatleri ve tavsiyeleri kısa süre içerisinde ork toplumunun ayrılmaz bir parçası hâline geldi. Özellikle ruhani konulara önem veren klanlar için bu tavsiyeler oldukça etkili ve paha biçilmezdi; ancak draenei liderleri için bu durum oldukça rahatsız ediciydi. K’ure’nin doğasını gayet iyi biliyorlardı ve Hiçlik’e düşmüş bir naarunun karanlık potansiyelinin farkındalardı. Eğer araya girip orkların atalarıyla olan bağlarını kopartırlarsa bu ırkın kendilerine savaş açması kaçınılmazdı; fakat K’ure’nin karanlık gücünün orklar üzerinde ne gibi meşum etkileri olabileceğini de dikkate almak zorundalardı. En sonunda ellerinden bir şey gelmeyeceğine kanaat getiren draeneilar, hiçbir şey yapmamaya karar verdiler.