WARCRAFT TARİHÇELERİ – BÖLÜM 20: GORIA İMPARATORLUĞU VE ORK KLANLARI

Arakkoa ırkının oluşturduğu Apexis İmparatorluğu, ilkellere karşı büyük bir savaş verip Ebedinebat’ı bir daha toparlanamayacak şekilde yenilgiye uğratmıştı. Ardından kendi iç savaşına sürüklenen bu imparatorluk, Anhari rahipleri ile Skalaxi büyücülerinin çarpışmaları sonucunda kaçınılmaz düşüşünü yaşamıştı. Ancak hem ilkellerin alt edilişi hem de arakkoaların güçlerini kaybedişleri, diğer ırkların gelişmesine büyük bir fırsat tanıdı.

Grond’un soyundan gelen canlılar oldukça agresif bir yaşam sürüyorlardı. Az sayıda olan gronnlar, tek başlarına yaşamayı tercih ediyorlar, birbirleriyle karşılaştıkları zamanlarda ise hükmettikleri topraklar için çarpışıyorlardı. Ogronlar ise topluluk hâlinde yaşamayı öğrenmişlerdi zira fiziksel olarak gronnlardan daha zayıf olduklarından tek başlarınayken öldürülmeleri işten bile değildi. Daha küçük olan ırklarla genel olarak ilgilenmiyorlar, onlara en fazla köle ya da yiyecek gözüyle bakıyorlardı.

Gronn

Ogreler ve orklar ise Grond’un soyundan gelen canlılar arasında fiziksel olarak en küçük olanlardı; bu yüzden onlar da topluluk hâlinde yaşıyorlardı. Ogreler genel olarak ogronlara hizmet etmek için kullanılıyorlar, hatta yaşlı, hasta veya zayıf ogreler, gronnlara verilerek kurban ediliyorlardı. Orklar ise ogron topraklarından uzakta yaşamayı tercih ediyorlardı. Gorgrond bölgesindeki mağaraların oluşturduğu ve yeryüzündeki canlılardan saklanmalarını sağlayan yer altı yapısında varlıklarını sürdürüyorlardı. Hiç de kolay bir yaşam değildi ancak orklar, diğer tehlikeli canlılardan uzakta kalmaktan mutlulardı.

Grond’un soyundan gelen canlılar kendi aralarında çatışıp hayatta kalmaya çabalıyorlarken arakkoalar da düşüşüne sebebiyet verdikleri imparatorluklarını yeniden eski görkemine kavuşturmanın bir yolunu aramaya koyuldular. Arak bölgesinin dışına daha sık çıkmaya başlayan arakkoalar, daha fazla kristal bulabilmeyi umuyorlardı.

Skalaxi fraksiyonunun yeni lideri olan Yonzi, bu arayışında başarıya ulaştı ve oldukça yoğun bilgi depolanmış olan birçok kristalin yerini saptadı: Talador’un kuzeybatı kıyısında yer alan ogron şehrinin altında gömülü duruyorlardı. Ancak arakkoaların ogronlara karşı yürüttükleri diplomatik yaklaşımlar meyve vermeyince (ve gönderilen arakkoalar vahşi bir şekilde katledilince) yeni bir çözüm yolu aramaya başladılar. Yonzi ve beraberindekiler, yerleşimin üzerinde uçarak ogronları zayıflatabilecekleri bir açık aramaya başladılar. Nitekim bu arayışları uzun sürmedi zira ogronların köleleri olarak barınan ancak onlardan zekâ açısından daha üstün olan ogrelerin iyi birer yem olarak kullanılabileceklerine kanaat getirdiler.

Ogreler yaşadıkları korkunç kölelikten bıkıp usanmışlardı ve ogronlara karşı duydukları korkuyu yenebilirlerse kolaylıkla isyan başlatabilirlerdi. Bu bilinçle hareket eden arakkoa büyücüleri, gizlice ogre kölelere yaklaşıp onlara gizemli büyü sanatını öğretmeyi teklif ettiler. Kendilerine bir çıkış yolu sağlandığını gören ogreler düşünmeden bu teklifi kabul ettiler ve gizli bir eğitime tabi tutulmaya başlandılar. Aggramar’ın yarattığı Grond’un soyundan geldikleri için mistik büyü gücünü kolaylıkla kullanabiliyor, büyüleri kısa zamanda öğrenip ustalaşabiliyorlardı; öyle ki arakkoalar bile ogrelerin ne kadar kolay büyü yapabildiklerini fark ettiklerinde şaşırdılar.

Ogre büyücüsü (Çizim: Kerem Beyit)

Ogreler arasında mistik büyü konusunda ilk uzmanlaşan isimlerden biri Gog’du. Arakkoalara göre gerçek bir isyan başlatabilecek ve bu isyana liderlik edebilecek kişi olan Gog, oldukça zekice bir yöntem izlemeye karar verdi. Öncelikle liderliğe yükselebilmesi için ogrelerin saygısını kazanması ve gözlerini korkutması gerektiğini biliyordu; bu yüzden açıkça ogronlara saldırmak yerine önce namını salacak bir harekette bulunmayı tercih etti. Ogronların bile korkuyla yaklaştıkları ve uzak durdukları gronnlardan birini büyü gücünü kullanarak tek başına alt eden Gog’un bu beklenmedik zaferi, ogreler arasında hızla yayıldı. Ancak Gog’un durmak gibi bir niyeti yoktu; art arda beşinci gronnu öldürdüğünde Draenor üzerinde şanını duymayan ogre kalmamıştı.

Gog’un bu başarıları ogreleri şaşkına çevirdi. Gronnlara adeta birer tanrılarmışçasına yaklaşan ve onların yenilmez olduklarını düşünen ogreler için karşı karşıya kaldıkları bu durum büyük bir mükâfattı. Gronnlar yenilmez değillerdi; bu durumda onlardan daha güçsüz olan ogronlar da kolaylıkla alt edilebilirlerdi. Nitekim vakit geldiğinde Gronnkatili Gog’un tüm ogreleri bir sancak altına toplaması hiç de uzun sürmedi. Gog’un liderliğinde ayaklanan ogreler, ogron efendilerine karşı oldukça kanlı bir çarpışma başlattılar. İki tarafın da ciddi kayıplar verdiği bu savaşı gizlice başlatan güç olan arakkoalar ise sessizce uzaktan izlemeyi tercih ettiler. Onların istedikleri tek şey şehrin altında gömülü olan kristallerdi ve ne ogronların ne de ogrelerin başına gelenlerle zerre ilgilenmiyorlardı.

Savaşın sonunda ogrelerin büyü gücü galip gelip ogronlar korkunç bir yenilgiye uğratıldığında şehre sızan arakkoalar, beklemedikleri bir direnişle karşılaştılar. Kendisi de bir büyücü olan Gog, halkının kan dökerek kazandığı çarpışmanın ardından hiçbir şeyi -özellikle de şehirdeki bu değerli bilgi yatağını- arakkoalara bırakmaya niyetli olmadığını açıkça gösterdi ve onları şehirden kovdu; eğer geri dönmeye yeltenirlerse öldürüleceklerdi. Kendisini kral ilan eden Gog, şehrin ismini de “Kralın Tahtı” anlamına gelen Goria olarak değiştirdi.

Arakkoalar geri çekilseler de kristalleri ogrelere bırakmak gibi bir niyetleri yoktu. Bu yüzden kısa süre sonra saldırıya geçtiler; ancak Gog ve çırağı olan diğer büyücüler bu saldırıyı püskürtmekle kalmayıp kölelikten kurtulmuş olan halkla birlik olarak Yonzi’yi ele geçirdiler ve onu infaz ettiler. Bu olaydan sonra arakkoaların ogre yerleşkelerine yaptıkları saldırılar ciddi oranda azaldı.

Goria İmparatorluğu’nun hakimiyetine giren topraklar nesiller boyunca genişleyip durdu. Ogrelerin genel olarak bir sınır genişletme güdüsü yoktu ancak karşılaştıkları gronn ve ogronları öldürdüklerinde onların topraklarını da ele geçirmiş oluyorlardı. Draenor’un dört bir yanında ogre yerleşimleri oluşturulmaya başlandı. Bunlardan en büyükleri Ayazateşi Bayırı’ndaki Yalımkule Kalesi ve Nagrand’ın batısındaki Ulutokmak yerleşimleriydi. Kısa sürede büyük birer kente dönüşen bu yerleşimler, ogre imparatorluğunun askerî üsleri hâline geldiler ve ticarî anlamda da Goria şehrine destek olmaya başladılar.

Ulutokmak içinden bir görüntü

Ogrelerin yoğun büyü çalışmalarının beklenmedik sonuçları da baş göstermekte gecikmedi: Oldukça nadir yaşanan bir olay olsa da bazen ogre bebekleri iki başlı doğuyorlardı. İki başlı ogrelerin eşsiz birer büyücüye dönüştüklerini gören diğer ogreler, bu etkiyi arttıracak ve sıklaştıracak büyüler üzerinde çalışmaya başladılar; nitekim bir süre sonra normal ogrelerden de ikinci bir baş çıkmasını sağlayacak, böylece onların zekâsını ve büyü gücünü arttıracak ritüeli buldular.

Kategoriler
Yazarlardan İnciler
“Çünkü klasiklerin klasik olmasının bir sebebi vardır. Özellikle de üzerine tüm hasar modifikasyonlarını bastığınızda.”
-Burcu (Amansızca Horizon: Zero Dawn överken)