Ogreler ile orkların toprakları genişlemeye devam etse de hiçbiri Arak bölgesine adım atmaya cüret edemyordu. Apexis İmparatorluğu’ndan geriye kalan yıkıntıların lanetli olduğuna inanan bu ırklar, arakkoalarla hiçbir çatışmaya girmek istemiyorlardı.
Arak’ta yaşamaya devam eden arakkoalar zaman içerisinde oldukça kibirli ve bir o kadar da batıl inançlı varlıklar hâline gelmişlerdi. Kendilerine “asil arakkoalar” diyorlar ve Anhar fraksiyonundan geriye kalanlarla ortak çalışan bir kraliyet hakimiyeti ile yönetiliyorlardı. Rukhmar’a tapmaya devam ediyorlardı ancak bir zamanlar Anzu’ya duyulan saygı sönüp gitmişti; Sethekk Çukuru artık bir cezalandırma bölgesi olarak kullanılıyordu. Anhari rahiplerine karşı çıkan veya onlarla aynı görüşü paylaşmayan arakkoalar, Sethekk Çukuru’na atılıyorlardı; bunların büyük bir kısmı hayatını o anda kaybederken bir kısmı ise Sethe’nin Laneti’ne yenik düşüyor ve hem fiziksel hem de zihinsel değişime uğruyorlardı. Uçma yetilerini de böylece kaybeden ve tüm arakkoa yerleşimlerinden uzaklaştırılan bu bireylere Dışlananlar deniyordu.
Dışlananlar, toprak üstünde yaşamaya mahkumlardı ve bu yüzden oldukça zeki bir ırk olan saberonlarla yolları sıklıkla kesişiyordu. Saberonlar kedigil canlılardı ve Apexis İmparatorluğu’nun düşüşünü takiben Arak bölgesine yerleşmişlerdi. Kendilerinden kaçamayan Dışlananlar’ı avlamayı adeta bir eğlence hâline getirmişlerdi; ancak uçabilen arakkoalar için de tehlike çanlarının çalması uzun sürmedi. Kanyele kabilesi ve onu yöneten Sürülideri Karash, Dışlananlar’ı avlamaktan sıkıldıkları için havada süzülen arakkoaları yakalama teknikleri geliştirdiler. Çeşitli ağlar ve zıpkınlarla arakkoaları avlamaya başlayan bu saberon kabilesi, önce gözcü birlikler üzerinde çalışıp yeteneklerini geliştirdikten sonra en sonunda asil arakkoalara karşı savaş ilan etti.
Arakkoalar kendilerini büyük bir karmaşa içerisinde buldular. Yaratılışlarından beri yeryüzünde yaşayan canlıların oldukça değersiz olduklarına ve kendilerine bir tehdit oluşturmadıklarına inanmışlardı; ancak Kanyele kabilesinin ağları ve zıpkınları fikirlerini değiştirmek üzereydi. Kralları olan Terokk, derhâl harekete geçmesi gerektiğini biliyordu; bu yüzden kendisinin bizzat yönettiği akınlarla saberon sayılarını ciddi oranda azalttı. Aylar süren çarpışmaların ardından Sürülideri Karash’ı da kendi elleriyle öldüren Terokk, halkı arasında sadece bir kral değil, aynı zamanda bir kahraman mertebesine yükseldi; öyle ki asil arakkoalar, onun Rukhmar’ın reenkarnasyonu olduğuna inanmaya başladılar.
Terokk zaman içerisinde halkı için birçok yeniliğin öncüsü konumuna geldi. Öncelikle ardındaki desteği kullanarak halkı için Arak tepelerinde Gökkonak adında yeni bir şehir inşa ettirdi. Ayrıca Anhari rahiplerinin yönetimde sahip olduğu söz hakkını sınırlandıran kanunları hayata geçirdi zira ona göre asil arakkoalar korkuyla değil, bilgelikle yönetilmeliydi. Fakat bu durum Anharilerin hiç hoşuna gitmedi zira oldukça uzun bir süredir arakkoa yönetimi ellerindeydi ve yeni gelen kısıtlamalarla uğraşmak istemiyorlardı; üstelik Rukhmar’ın sözcüleri olarak önemli bir konumları vardı ve Terokk’a karşı duyulan bu sözde reenkarnasyon inancından tedirgin olmuşlardı. Bu yüzden vakit kaybetmeden harekete geçtiler ve Terokk ile kızı Lithic’i yakalayıp Sethekk Çukuru’na attılar. Anhari rahiplerinin halka verdikleri bilgiye göre Rukhmar kutsamasını kraldan ve ailesinden çekmiş, onları lanetlemişti. Gerçekte olan ise yönetimdeki güçlerini kaybetmemek için kralı ve kızını feda ettikleriydi. Kendilerine Rukhmar’ın Yandaşları ismini veren bu rahipler, asil arakkoaların gelecekteki yükselişlerinin yolunu açacak tek güç olduklarını ilan ettiler ve kraliyet yönetimini feshederek tam anlamıyla hakimiyet sağladılar.
Lithic, Sethekk Çukuru’na düştüğü anda hayatını kaybetmişti. Terokk ise hayattaydı ancak bu şekilde cezalandırılan diğer arakkoalar gibi Sethe’nin Laneti’nden kaçamamıştı. Hem kızının kaybının acısı hem de uğradığı fiziksel ve zihinsel değişimle birlikte acısına yenik düşmek üzereyken karanlığın içinden bir ses duydu. İlerlemesi gerektiğini söyleyen sese kulak veren Terokk, diğer Dışlananlar’a ulaştı ve onları bir araya getirdi. Ardından bu gizemli sesin sahibini aramaya başladı ve en sonunda kuzgun tanrı Anzu ile iletişime geçmiş olduğunu fark etti. Bu durum Dışlananlar için paha biçilemez bir hediyeydi zira Anzu’nun hayatta olduğunu bilmiyorlardı. Anzu onlara mistik büyüyü ve gölgelerin gücünü kullanmayı öğretti; bu güçler üzerinde hakimiyet sağlayanlar ise zaman içerisinde pençerahipler olarak anılmaya başlandı.
Anzu’nun yönlendirmesi ve kutsamasıyla harekete geçen Terokk, diğer Dışlananlar’ı da yanına alıp Arak’ın kuzey sınırında Apexis İmparatorluğu’ndan geriye kalan oldukça eski yıkıntıların bulunduğu bir bölgeye giderek burada Skettis adında bir yerleşim yeri kurdu. Geçen yıllar içerisinde çevre ormanlarda egemenlik sağlayan bu Dışlananlar sebebiyle varlık gösterdikleri topraklar Terokkar Ormanı olarak isimlendirildi. Ancak yaşamları zorluklarla doluydu zira arakkoalar tarafından kabul görmemelerinin dışında bir de yaşadıkları değişimin sonucu olan oldukça dengesiz akıl sağlıklarıyla mücadele etmek zorundalardı. Dışlananlar’ı bir araya getiren Terokk ise deliliğin sınırını geçen ve bir tehdit hâline gelen ilk isimdi. Sethe’nin Laneti’ni kaldırabilmek için birçok yöntem deneyen Terokk, en sonunda takipçisi olan Dışlananlar’ı da toplu hâlde kurban etmeye başlayınca pençerahipler tarafından durdurulmak zorunda kaldı. Bir zamanlar Anzu’nun gizlendiği gölge diyarına hapsedilen Terokk, hayatına burada devam etmek zorunda olsa da en azından Dışlananlar’a zarar veremeyecekti.
Nesiller boyunca varlıklarını devam ettiren Dışlananlar, asil arakkoalardan olabildiğince uzak durdular. Her ne zaman bir arakkoa cezalandırılıp Sethekk Çukuru’na atılsa yardımına koşan pençerahipler, hayatta kalmayı başaranları kendi topluluklarının bir üyesi yapmak için çabaladılar. Böylece zaman içerisinde Dışlananlar’ın nüfusu tahmin edilemez boyutlara ulaştı ve neredeyse arakkoalar kadar kalabalık bir toplum hâlini aldılar.