Ogrelerin isyanı ve ogronlar ile gronnları alt etmeleri, Draenor’daki diğer ırklar üzerinde de büyük bir etki yarattı. Özellikle orklar, korku altında yaşamalarına gerek kalmadığını fark ettikleri anda Gorgrond’daki mağaralarından çıktılar ve yeryüzünde yerleşimler kurmaya başladılar. Ancak bir anda alışmadıkları kadar rahat yaşamaya başlayan orkların planlamadıkları sıkıntılar baş gösterdi: Nüfusları kısa sürede ciddi boyutlara ulaşmıştı ve Gorgrond’un vahşi yaşamı onlara yetmiyordu; öyle ki neredeyse avlayabildikleri tüm canlıların soyunu tüketmek üzerelerdi. Ork soyları arasında ciddi gerginlikler baş gösterdi ve en sonunda bazı aileler Gorgrond’dan topluca göç etmeye başladılar.
Gorgrond’da kalan aileler bir süre sonra kendi aralarında klanlar oluşturmaya başladılar. Karakaya klanının genel olarak hakimiyet kurduğu bu topraklarda Gülen Kurukafa, Şimşek Yalımı ve Ejderboğazı gibi klanlar da yer alıyordu. Özellikle Karakaya orklarının isimlerini aldıkları karakaya madenini işleyişleri benzersizdi; yaptıkları silahlar eskimiyor ve oldukça uzun süre kullanılabiliyordu. Ejderboğazı klanı ise kendi dillerinde aslen “Hayvanların Haykırışı” anlamına gelen Nelghor-shomash ismiyle anılıyordu; rylak adındaki uçan canlıları eğitiyor ve onlara “sadık hayvanlar” anlamındaki nelghor adıyla sesleniyorlardı. Bu klanın üyeleri çok daha sonra Azeroth’taki ejderhalarla karşılaştıklarında onlara da bu ismi takacaklardı.
Gorgrond’un güneyine göç eden orklar arasından bir kısmı, ölümcül bitkiler ve zehirli hayvanlar gibi tehlikelerle dolu Tanaan Ormanı’na yerleştiler. Vahşi hayvanlara ve bitki örtüsüne rağmen hayatta kalan orkların bir kısmı, Tanaan’da bulunan sayısız mağaradaki karanlık güçleri keşfettiler. Bu orklar arasında akıl sağlığını korumayı başaranlar, kültürü batıl inançlarla şekillenen bir klan kurdular: Kanayan Oyuk. Kendilerini bu karanlık gücün deliliğinden kurtaramayıp sürgün edilen ve gerektiğinde yamyamlık yapmaktan çekinmeyenler ise Kemikkemiren klanını oluşturdular.
Gorgrond’un batısına göç eden orkları oldukça zorlu hava şartları bekliyordu. Ayazateşi Bayırı’nda yaşamaya başlayan bu orklar, volkanik aktivitelerin dur durak bilmediği, oldukça soğuk ve karlı bu toprakları evleri olarak benimsediler. Ayazkurdu ve Akpençe klanları, hava şartlarına ve doğal koşullara uyum sağlamaları gerektiği inancıyla hareket ettiler ve bölgedeki kurtlarla beraber avlanmayı öğrendiler; hatta zaman içerisinde bu kurtları eğitmeyi ve onlarla dost olmayı bile başardılar. Öte yandan bölgedeki diğer klan olan ve ismini bir gronnu Gümbürtepe‘nin zirvesinde tek başına öldüren efsanevi orktan alan Gümbürbey ise bölgenin doğasına uyum sağlamanın bir zayıflık göstergesi olduğunu düşünüyor ve asıl gücün bulundukları topraklara kayıtsız şartsız hükmetmekte yattığına inanıyordu. Bu klana bağlı olan orklar, kalabalık gruplar hâlinde seyahat ediyor ve avlanıyorlardı.
Göç eden orklar arasından bir kısmı Talador’un zengin topraklarına ayak bastı ve buraya yerleşmeye karar verdiler. Yanan Kılıç, Kızılgezerler ve Yalımyeli olarak üç klana ayrılan bu orklar, Talador’da nispeten daha sakin bir hayat sürmeye başladılar.
Orkların Draenor üzerindeki göçleri bu bölgelerle sınırlı kalmadı. Nagrand’ı ev benimseyen ve burada göçebe bir hayat sürmeye başlayan gözü pek bir grup ork, Savaşnarası klanını kurdu. Bölgedeki ogrelerle bitmek bilmez bir çarpışmaya giren bu orklar, nesiller boyunca savaşmanın getirdiği deneyimle bilendiler. Öte yandan ana kıtanın en güneyine seyahat eden bir grup ise Gölgeay Vadisi’nde konuşlandılar ve bölgenin ismini benimseyerek Gölgeay klanını oluşturdular. Ogrelerden oldukça uzak ve sakin olan bu bölgede yaşayan klan, ruhani konulara ve astrolojiye eğilmeye başladı. Yıldızları gözlemleyerek gelecekle ilgili bilgiler edinebileceklerine inanan Gölgeay orkları, aynı zamanda atalarına büyük saygı duyuyorlar, yeri geldiğinde onların ruhlarına danışıyorlardı.
Gölgeay klanının mistisizm ile ilgilenen orkları sıklıkla dünyayı keşfetmeye çıkıyor ve ilahi bir varlığın kendilerine yol göstermesini umuyorlardı. Bu maceracı orkların büyük bir kısmı Nagrand’ın kuzeyine ulaştıklarında tuhaf rüyalar görmeye başladılar; bilmedikleri şey ise buranın aslında Grond’un kalıntılarının yer aldığı bölge olduğuydu. Grond’un başı, bölgenin bu kısmındaki gölün üzerinde küçük bir ada oluşturmuştu ve element enerjileriyle doluydu. Buraya varan ilk Gölgeay orkları ateş, su, hava ve toprak elementlerinin varlığını öğrendiler. Grond’un başından kalan bu adaya “Elementlerin Tahtı” adını veren ve birçok ziyarette bulunan bu orklar, element ruhlarına büyük bir saygıyla yaklaşmaya başladılar ve onların gücünü çağırmaya başladılar. İlk ork şamanlar da böylece ortaya çıktılar.
Şamanizm yolunda ilerleyen orklar, daha önce hayal bile edilemeyen güçlere kavuşuyorlardı. Doğal âfetler artık korkulacak olaylar değildi zira ork şamanlar -elementlerin yardımıyla- su baskınlarının yönünü değiştirebiliyor, arakkoa saldırılarını püskürtmek için güçlü rüzgârların kudretini kullanabiliyor, fırtınaları durdurabiliyorlardı. Şamanizmin ne kadar yüce bir öğreti olduğunu fark eden Gölgeay orkları, kısa süre içerisinde Elementlerin Tahtı’nı adeta bir tapınağa çevirdiler ve diğer klanları da eğitmeye başladılar. Şamanizm öğretileri kültürlerini öylesine şekillendirdi ki bir süre sonra neredeyse her klanın birçok şamanı olmaya başladı; küçük çocuklar birer şaman olmak için yetiştiriliyorlar ve yaşları geldiğinde Elementlerin Tahtı’na giderek kutsanıyorlardı. Ancak elementler her orku bu şana uygun bulmuyordu.
Şamanizmin yüceliğine ulaşmak isteyen orkların bir kısmı, girdikleri transta beklediklerinin ötesine erişip zihinleriyle istemsizce Hiçlik’e dokunuyorlardı. Büyük bir kısmı akıl sağlıklarını yitirirken kendilerine hakim olmayı başaranlar ise klanlarından sürülüyorlardı. Yüzlerine beyaz kurukafa dövmesi yapılan bu orklar, ırkdaşları için “ölü” sayılıyor ve Nagrand mağaralarında yaşamaya mahkum ediliyorlardı. Elementler tarafından kabul edilen orklar ise klanlarına geri dönüyor ve oldukça saygı duyulan ruhani liderler hâline geliyorlardı. Hatta şamanların birbirleriyle ve elementlerle kurdukları bağlardan ötürü klanlar arasında bir anlaşmazlık söz konusu olduğunda çözüm yolu bulmak bu orkların yükümlülüğünde oluyordu.
Şamanizmi ilk benimseyen klan olan Gölgeay, tüm şamanları bir araya getirecek bir festival düzenlemeye başladı. Kosh’harg Festivali olarak adlandırılan bu etkinlik, iki yılda bir gerçekleştiriliyordu ve kısa zaman içerisinde şaman olmayan orklar da katılım göstermeye başladılar. Öyle ki bir süre sonra Kosh’harg, tüm ork klanlarının bir araya geldiği, husumetlerin bir kenara bırakıldığı, dostlukların pekiştirildiği barışçıl bir festival olarak hayatlarında önemli bir yer alır oldu.