Elementalleri kontrol altına alıp hapseden Bekçiler ile liderlik ettikleri orduları, böylece dikkatlerini asıl tehdit olan Eski Tanrılar ve onların kölelerine çevirdiler. Öncelikle böceğimsi aqirleri alt etmek isteyen Bekçiler’den Archaedas, yer altında yaşamayı tercih eden bu ırkın kazdıkları yuvaları üstlerine çökerterek harekete geçti. Yuvalarından kaçmaya çalışan aqirleri ise yerin üstünde titan-yapımlarından oluşan büyük bir ordu bekliyordu. Çarpışma oldukça şiddetli geçse de kazanan taraf titan-yapımları oldu. Yalnızca yerin oldukça derinlerinde saklanabilen çok az sayıda aqir bu katliamdan kaçabildi ve karşı saldırıya geçebilecek bir kuvvetleri olmadığından saklanmayı tercih ettiler.
Artık sıra Kara İmparatorluğu tamamen yok etmeye gelmişti. Tek vücut halinde hareket eden titan-yapımı orduları, ilk olarak Y’Shaarj’ın bulunduğu şehre saldırdılar. Akın akın gelen n’raqi kuvvetleriyle savaşan titan-yapımları, Eski Tanrı’ya ulaştıklarında ise beklemedikleri bir direnişle karşılaştılar. Karanlık gücünü kullanarak titan-yapımlarının içlerindeki korkuyu ortaya çıkaran ve düşüncelerini bulanıklaştıran Eski Tanrı, ummadıkları bir düşman olarak ordulara zorlu anlar yaşattı. Yaratımlarının tehdit altında olduğunu fark eden Panteon ise bizzat müdahale etme kararı aldı; Azeroth’a uzanan Aman’Thul, Y’Shaarj’ın bedenini kavrayarak onu topraktan çekip çıkardı. Vücudu paramparça olan ve parçalarının bir kısmı Azeroth’a yağan Eski Tanrı’nın ölümünden önceki son çırpınmaları, sayısız titan-yapımının hayatını kaybetmesine neden oldu. Ancak Panteon bu sırada daha büyük bir sorunla karşı karşıyaydı: Y’Shaarj’ın dokunaçları toprağın öylesine derinine inmişti ki henüz doğmamış titanın büyük büyü gücü taşıyan kanı, açılan yaradan fışkırmaya ve toprağı kavurmaya başladı.
Yaptıkları hareketin korkunç sonucunu gören Panteon dehşete kapıldı. Diğer Eski Tanrılar’ı aynı şekilde yok etmeye çalışırlarsa Azeroth’un kendisini öldüreceklerinden korkan titanlar, bu habis yaratıkları hapsetmekten başka bir çözüm yolu olmadığına karar verdiler; bunun için de titan-yapımlarının oluşturduğu ordular, her Eski Tanrı ile doğrudan savaşmak zorundalardı. Eski Tanrı verilen savaş sonrasında yeterince zayıfladığında Archaedas bir yer altı hapishanesi yaratacak, Mimiron bu hapsi kilit altında tutacak düzenekler inşa edecek, Loken ise Eski Tanrı’nın karanlık gücünün yayılmasını engelleyecek büyülü bariyerler koyacaktı.
Planlarını devreye sokan Bekçiler ve orduları, büyük çarpışmalar sonrasında sırasıyla N’Zoth ve C’Thun’u alt edip hapsetmeyi başardılar. Ancak sıra Yogg-Saron’a geldiğinde beklemedikleri bir güçle karşılaştılar. Eski Tanrılar arasında kurnazlığıyla bilinen Yogg-Saron, C’Thraxxi olarak adlandırılan, n’raqi ırkının en büyük, en dayanıklı ve en güçlü üyelerinden oluşan savaşçı bir birliğini üzerlerine saldı. Bu birlik öylesine etkiliydi ki Kara İmparatorluk’un hâlâ hayatta olan üyelerini de kendi saflarına çekip ölesiye bir savaş vermeye başladılar. Titan-yapımı orduları Yogg-Saron’a ulaştıklarında sayıları oldukça azalmış ve zayıflamışlardı. Eski Tanrı’ya bu şekilde karşı koyamayacaklarını anladıklarında Bekçi Odyn, Loken’dan özel bir büyü yapmasını istedi; bu büyü sayesinde C’Thraxxi kuvvetleri birbirlerini, hatta Yogg-Saron’u bile düşmanları olarak görüp kendi aralarında çarpışacaklardı. İçten içe kendilerini öldüren imparatorluk kuvvetleri de aradan çıktığında rahatça ilerleyebilen Bekçiler, diğer iki Eski Tanrı’ya yaptıkları gibi Yogg-Saron’u da yerin derinliklerine gömdüler ve hapishanesinin üzerine Ulduar adını verdikleri muazzam bir kale inşa ettiler.
Azeroth üzerindeki karanlık ve meşum güçler sonunda alt edilmişti. Nihayet huzur ve barışın hüküm sürmeye başladığı dünyaya titanların düzen getirme vaktiydi.