Titanlardan oluşan Panteon, çağlar boyunca evrende dolaşıp henüz doğmamış diğer titanların dünya-özlerini barındıran gezegenleri bulma arayışlarına devam etti. Bu arayışları sırasında karşılarına çıkan her dünyaya da (dünya-özü barındırsın veya barındırmasın) yaşam ve düzen getirmeyi sürdürdüler. Ancak zaman içerisinde kendi ırklarından başka bir bireyin varlığına işaret eden herhangi bir gezegenle karşılaşmadıklarının farkına vardılar. Umudunu yitirmeyen Panteon üyeleri, henüz evrenin çok küçük bir bölümünü keşfettiklerini biliyor ve bir gün karşılarına başka bir titanın varlığının çıkacağını düşünüyorlardı. Bilmedikleri şey ise gayet haklı olduklarıydı: Evrenin uzak bir köşesinde daha önce görülmemiş bir güç barındıran, asil bir titan ruhunun dünya-özünü taşıyan bir gezegen vardı.
Bu gezegen çok sonraları Azeroth ismiyle bilinecekti.
Büyümekte olan titanın içinde var olduğu dünyanın üzerinde, diğer tüm dünyalarda olduğu gibi elementlerin varlığı baş göstermeye başladı. Ancak titanın ruhu öylesine güçlü ve muazzamdı ki zaman içerisinde üzerinde hayat bulmuş beşinci element olan Ruh’un neredeyse tamamını özümsedi. Bu sebeple Ruh elementinin sakinleştirici ve dengeleyici gücü etkisini yitirdi ve diğer elementler çok daha kaotik ve yıkıcı bir hâl aldılar. Dünya üzerinde egemenliklerini sağlamış olan ateş, su, toprak ve hava elementleri, bir süre sonra birbirleriyle çatışmaya başladılar. Aralarından dört isim vardı ki en güçlü elemental lordları olarak anılıyorlardı ve bağlı oldukların elementin diğer tüm üyelerine hükmediyorlardı.
Hava elementini Rüzgârın Efendisi Al’Akir yönetiyordu. Oldukça acımasız ve kurnaz olmasıyla bilinen Al’Akir, düşmanı olarak gördüğü diğer elementlerin arasına sızan ve onları birbirlerine düşüren casuslar gönderiyordu. Böylece diğer elementler birbirleriyle çatışıyor ve Al’Akir’in en başından planladığı şekilde güçlerini harcayarak zayıflıyorlardı. Güçsüzleşmiş düşmanları üzerine akıl almaz şiddette fırtınalar gönderen ve yer yüzünü yıldırımlara boğan Rüzgârın Efendisi, onları bu taktikle kısa zamanda alt ediyordu.
Taş Ana olarak da bilinen Therazane, Toprağın Hanımı‘ydı. Kendi elementinin üyelerini korumak konusunda oldukça titiz davranan Therazane, herhangi bir saldırı olduğunda toprağı büküp şekillendiriyor ve arşa değecek yükseklikte dağlar kaldırarak düşmanlarının ilerlemesini engelliyordu. Düşman orduları kendilerini bu taştan bariyerlerde boş yere yorduktan sonra ise yer yüzünde derin yarıklar açarak onları yutuyordu. Suyun Efendisi ya da diğer adıyla Gel-Git Avcısı olarak anılan Neptulon, diğer element hükümdarlarından daha bilge ve dikkatli olmasıyla bilinirdi. Onların tuzaklarına düşmeyen Neptulon, geride beklemeyi ve güçleri parçalanan düşmanlarını Therazane’in kaldırdığı dağları bile cüce bırakan dalgalarla boğup yok etmeyi tercih ediyordu.Tüm diğer element efendileri tarafından paylaşılan bir duygu vardı ki, o da Ateşin Efendisi Ragnaros’a karşı duydukları nefretti. Herhangi bir sinsilikten uzak olan Ragnaros, çok daha agresif ve güçlü saldırılar gerçekleştirmeyi seviyordu. Ordularının yakıp yıkan gücüyle övünen Ragnaros’un yapmak istediği tek şey tüm dünyayı sönmek bilmez bir alev topuna dönüştürmekti.
Ve böylece dört element efendisi ve emirleri altındaki ordular, Azeroth üzerinde binlerce yıl boyunca savaşarak dünyayı kaosa sürüklediler. Öyle ki her biri bu dünyayı kendi elementinin hakimiyeti altına almak ve ona göre şekillendirmek istiyordu; bu yüzden tek amaçları sonu gelmeyecek bir kaosun hüküm sürmesi olan element efendileri savaştıkça Azeroth üzerindeki egemenlik de çağlar boyunca el değiştirip durdu.
Ta ki beklenmedik bir düşman gökten inip onları birlik olmaya itene kadar…
Gezegenin dışından gelen bir grup karanlık varlık Azeroth’a indiğinde element efendilerinin nasıl bir tehditle karşı karşıya olduklarına dair hiçbir fikirleri yoktu. Keskin dişli yüzlerce ağızları ve histen yoksun gözleriyle etten birer dağ gibi yerden yükselen bu meşum varlıklar, dokundukları toprakları karartıp yozlaştırmaya başladılar. Dokunaçlarını savunmasız Azeroth’un kalbine kadar inecek şekilde yerin derinliklerine saplayan bu yaratıklar, Eski Tanrılar’dan, yani kuzey topraklarına yerleşen Yogg-Saron, güneybatı topraklarını ele geçiren C’Thun, doğu topraklarında yer alan N’Zoth ve kıtanın tam ortasına inmiş olan Y’Shaarj’dan başkası değillerdi.
Çürümüş bedenleriyle dünyayı zehirlemeye başlayan Eski Tanrılar’ın vücutlarından iki ırk doğdu: “Yüzü Olmayanlar” olarak da bilinen oldukça zeki n’raqi ile dayanıklı ve kuvvetli olmalarıyla bilinen böcek görünümlü aqir. Eski Tanrılar’ın saçtıkları dehşetin vücut bulmuş hali olan bu yaratıklar, efendilerine bağnazlıkla hizmet ediyorlardı. N’raqi komutası altında köle gibi çalıştırılan aqirler sayesinde Eski Tanrılar, bedenlerinin çevresinde muazzam büyüklükte şehirler inşa edilmesini sağladılar. Bunlardan en büyüğü ise Azeroth topraklarının ortasına yerleşmiş olan Y’Shaarj’ın bulunduğu şehirdi. Öyle ki zaman içerisinde gittikçe genişleyen ve etki alanı artan bu şehirlerin tamamına Kara İmparatorluk adı verildi.
Ancak Kara İmparatorluk’un inşası ve genişlemesi, element efendilerinin dikkatinden kaçmamıştı. Azeroth’u kendi toprakları olarak benimseyen bu elementaller, Eski Tanrılar ve beraberlerinde getirdikleri düzenin kendi dünyalarına nasıl bir tehdit oluşturabileceğini az çok tahmin ediyorlardı. Bu yüzden onları durdurmaları gerektiği kanaatine vardılar ve Azeroth tarihinde ilk defa birlik olmaya karar verdiler.
Al’Akir’in ordusu, Ragnaros’un elementalleriyle birlik olup alev fırtınaları oluşturdu. Therazane taştan duvarlar yükselterek hem düşmanlarının ilerlemesini engeller hem de şehirlerini yıkarken, Neptulon ise tüm hiddetiyle düşmanlarını alt edecek dalgalarla imparatorluğu kaosa sürükledi. Ancak ne kadar uğraşırlarsa uğraşsınlar, ne kadar n’raqi ve aqir öldürürlerse öldürsünler çok daha fazla sayıda düşman Eski Tanrılar’ın bedenlerinden fışkırıyordu. Komutaları altındaki elementallerin formlarını kırıp geçiren düşmanlara karşı daha fazla ayakta kalamayan element efendileri, nihayetinde yenilgiye uğratıldı. Elementlerin yönetim bölgeleri olmadan daha da rahatça genişleyen Kara İmparatorluk, ilkel Azeroth’un neredeyse tamamına yayıldı.