Ebedinebat güçlerini alt etmelerini takip eden yüzyıllar boyunca arakkoa ırkı, inanılmaz bir hızla büyüyüp gelişerek kalabalık nüfuslu bir imparatorluk hâline geldi. Kendilerini dünyanın en büyük gücü olarak görüyorlar ve bundan büyük bir gurur duyuyorlardı. Karşılarında duracak herhangi bir tehdit olmadığından hayatlarını bilime ve büyüye adamışlardı; bilgi onlar için her şeyden üstün bir konumdaydı.
Apexis medeniyetinin en üst sınıfları olarak kabul gören Anhar ve Skalax fraksiyonlarının üyeleri, öğrendiklerini parşömenlere yazmak yerine farklı bir teknik geliştirdiler. Büyü güçlerini birleştiren iki taraf, kristallerden oluşan ve bilgi depolamaya yarayan bir yöntem buldular; böylece bir arakkoa herhangi bir Apexis Kristali’ne dokunduğunda içerisinde biriktirilmiş tüm bilgiyi elde edebilecek, hatta kristali yaratan kişinin anılarına bile tanıklık edebilecekti.
Arakkoa ırkı, büyü güçlerini yalnızca bilgi arayışı için kullanmıyorlardı. Yaratıcıları olan Rukhmar’ın kibrine her daim sahip olmuş olan bu canlılar, ilkellere karşı kazandıkları zaferle birlikte daha da gururlu bir halk hâline gelmişlerdi; öyle ki toprağın üstünde yaşamak zorunda olan varlıkların birer pislikten başka bir şey olmadığına inanmaya başlamışlardı. Bu yüzden büyülerini kullanarak diledikleri gibi kontrol edebilecekleri ve gerek maden çıkarmak gerekse kaynak toplamak için kullanabilecekleri, “Apexis Golemi” adında mekanik yaratılar yaptılar.
Tanrıçalarının ölümünü unutmayan arakkoalar arasından Anhariler, bir süre sonra onun bedeninden kalanları bulmaya karar verdiler. Kısa bir araştırmadan sonra medeniyetlerini kurdukları dağın yakınında Rukhmar’ın kömürleşmiş kemiklerini bulan bu arakkoalar, inanması güç bir ritüel düzenleme kararı aldılar ve Işık’ın gücünü kullanarak onu diriltmeyi planladılar. Ritüel başarılı bir şekilde gerçekleşmiş ve Rukhmar hayata geri dönmüş olsa da ateş kuşunun yeniden yaşam bulmuş hâli, bir zamanlar taşıdığı asaletinin gölgesinden ibaretti; ne eskisi kadar güçlü ne de zekiydi. Arakkoalar ise her ne olursa olsun ona tapmaya devam ederken Anhariler ona Işık’ın güçlerinden bahşettiler; böylece Rukhmar tekrar Arak semalarında süzülmeye başladı.
Anhari rahipleri, Taala’yı ve ilkelleri alt etmelerini sağlayan Rukhmar’ın Nefesi düzeneğinin çevresine bir güneş tapınağı inşa ettiler ve her yıl Rukhmar’ı onurlandırmak için bu tapınakta ayinler düzenlediler. Skalaxi büyücüleri ise yaşadıkları dağın zemine yakın kısımlarında inşa edilmiş olan mabetleri ziyaret ederek Anzu’nun fedakârlığını anmak için ritüeller gerçekleştirdiler.
Apexis medeniyeti dur durak bilmeden gelişmeye devam ediyordu ancak ilk anlaşmazlıkların baş göstermesi uzun sürmedi. Anhariler ve Skalaxiler, arakkoa nüfusunun desteğini alabilmek için önce dostane başlayan ancak daha sonra ciddi bir çatışmaya dönüşecek bir yarışa girdiler.
Anhariler, arakkoaların desteğini alabilmek için kimin, ne türlü bilgiye erişebileceğini kontrol etmeleri gerektiğine inanıyorlardı; bu yüzden gizlice hareket eden Rahip-Lord Velthreek ve beraberindekiler, yıllar boyunca sayısız Apexis Kristali’ni toplayarak güneş tapınağında sakladılar. Öte yandan Büyücü-Lord Salavass ve liderlik ettiği Skalaxiler, bilginin herkesin hakkı olduğunu savunuyorlardı ve Anhariler’in ne yaptığını fark ettiklerinde derhâl kristalleri bırakmalarını talep ettiler. Velthreek bu talebi reddetti ve Anhariler’in aslen Rukhmar’ın gerçek varisleri ve arakkoaların tartışmasız liderleri olduğunu ilan etti. Kristaller üzerindeki kontrol onlarda olacak, kimin bilgiyi hak edip etmediğine karar vereceklerdi. Arakkoa ırkı yalnızca Anhari birliğinin öğretilerini benimsemeliydi zira Rukhmar’ın bilgeliğine giden tek yol buydu. Salavass duydukları karşısında dehşete düştü ve hemen harekete geçmezse arakkoa halkının desteğini kaybedeceğini fark etti; bu yüzden takipçilerini toplayarak güneş tapınağına doğru saldırıya geçti.
Tapınakta başlayan çarpışma kısa zaman içerisinde taraf seçmeye başlayan arakkoa halkına da sıçradı ve aylar süren savaş böylece başlamış oldu. Ancak Anhariler kolayca teslim olma niyetinde değillerdi ve bu yüzden ellerindeki en büyük silahı kullanmaya karar verdiler; diğer bir deyişle Rukhmar’ın Nefesi’ni gereken enerjiyi toplaması için harekete geçirdiler. Salavass bu silah karşısında hiçbir şansları olmadığını ve Anhariler’in elindeki bu avantajı vakit kaybetmeden yok etmesi gerektiğini biliyordu. Bu yüzden oldukça seçkin bir Skalaxi grubu toplayarak güneş tapınağına sızdı ve karşılarına çıkan tüm Anhari rahiplerini alt ederek silaha ulaştı; ancak nasıl bir felakete sebebiyet vereceğini bilmiyordu. Karanlık bir büyü örgüsüyle silahı etkisiz hâle getirmeye çalışan Salavass, mekanizmanın korkunç bir patlamayla infilak etmesine yol açtı.
Rukhmar’ın Nefesi’nin patlamasıyla birlikte Arak’ta tek başına yükselen dağ parçalara ayrılırken üzerinde yaşayan arakkoaların neredeyse hepsi can verdi; bölgenin geri kalanı ise çorak topraklardan ibaret hâle geldi. Bu olaydan sonra Apexis medeniyeti bir daha asla eski görkemine kavuşamazken artık birçok dağ ile tepeden oluşan ve tekrar canlanması uzun yıllar alacak olan bölge de Arak Kuleleri olarak anılmaya başlandı.