Rukhmar uzun bir süre boyunca Anzu’yu aramaya devam etti ancak tüm çağrıları cevapsız kalıyordu. En sonunda dostunun yaptığı fedakârlığın bilinciyle Arak’tan ayrılmaya ve lanetin sebep olduğu karanlık dağılana kadar başka bir bölgede yaşamaya karar verdi. Evlatları olarak gördüğü kalirileri de yanına alarak Gorgrond’un en yüksek zirvesine yerleşen Rukhmar, Anzu’nun hatırasını onurlandırmak için yeni bir ırk yaratma planları yapmaya başladı. Kendi yaşam gücünü kullanarak kalirilerin bir kısmını yine kanatlı ancak görünüş ve kişilik açısından farklı canlılar olarak şekillendirdi; Rukhmar’ın zarafeti ve görkemi ile Anzu’nun anlayışı ve parlak zekâsına sahip bu canlılara “Arak’ın varisleri” anlamına gelen arakkoa ismi verildi.
Rukhmar, arakkoaların bir gün Arak’a geri dönmelerini istiyordu ancak henüz bunu yapmaları için çok erkendi. Sethe’nin Laneti çok tazeydi ve karanlığı Arak’tan temizlenmemişti; Rukhmar kendi evlatlarının bu lanetin pençesine düşmesini istemiyordu. Vakit geldiğinde kendisi bizzat onlara liderlik edecek, arakkoaları evlerine geri götürecekti; ancak bunu yapamadan hayata gözlerini yummaktan korkuyordu zira arakkoa ırkını yaratmak için kendi yaşam enerjisini harcamıştı ve bir gün yaşlanıp öleceğini biliyordu. En azından o gün gelene kadar evlatlarına öğretebileceği her şeyi öğretip onların gelişmesine yardımcı olacağına dair ant içti.
Nesiller boyunca evlatlarını uzaktan izleyen Rukhmar, kimi zaman onlarla iletişime geçerek Işık’ın öğretilerini aktarıyordu. Bu öğretiler günümüzde bilinen anlamıyla Işık’a bağlılık duymaktan ziyade güçlerini daha ilkel anlamda kullanabilme üzerineydi. Aynı zamanda Arak hakkında hikâyeler de anlatan Rukhmar, Sethe’nin karanlığından ve Anzu’nun asaletinden bahsetmekten de geri kalmıyordu.
Arakkoalar oldukça zeki ve çabuk öğrenebilen canlılardı. Güneşi Işık büyüsünün kaynağı olarak gören arakkoalar, Rukhmar’ı da güneşin tanrıçası olarak adlandırıyorlardı. Anzu’yu da bir tanrı olarak benimseyen bu canlıların bir kısmı mistik büyü konusunda kendilerini geliştirmişlerdi.
Rukhmar, geçen sayısız yıldan sonra hayata veda etme vaktinin yaklaştığını sezmeye başladı. Arakkoalarla son kez iletişime geçen ateş kuşu, onları asıl evleri olan Arak bölgesine götürdü. Arak sınırlarına girer girmez son nefesini veren Rukhmar’ın bedeni adeta ikinci bir güneş gibi yanarak yok oldu.
Tanrıçalarının ölümüne şahit olan arakkoalar, onu onurlandırmak için Draenor’da eşi benzeri görülmemiş bir medeniyet yaratmaya ant içtiler. Bu medeniyete Apexis adını veren arakkoa ırkı, Arak ormanlarından kereste, madenlerinden ise çeşitli metaller ve cevherler toplayarak bölgede kule gibi yükselen dağın en tepesinde muazzam yapılar inşa ettiler. Işık’ın gücünü kullanarak bu yapıları ve bulundukları kıvrımlı dağı sarmalayan efsunlu fenerler yarattılar.
Anzu’nun fedakârlığının bilinciyle daha fazlasını öğrenmek isteyen bir kısım arakkoa büyücüsü, Sethekk Çukuru’nu araştırmaya, buradaki lanetin gücünü öğrenmeye çalıştı. Lanetten geriye kalanlar kendilerine bulaşmasın diye oldukça dikkatli bir biçimde hareket eden bu büyücüler, gölgenin ve Hiçlik güçlerinin gizemlerini öğrendiler. Eşi benzeri görülmemiş bir yetenek geliştiren bu arakkoalar, mistik büyü gücü ile Hiçlik’in öğretilerini birleştirmeyi başardılar. Böylece Apexis medeniyeti hem Işık’a hem de Hiçlik’e eşit derecede önem verir hâle geldi. Bu karşıt oluşumları etkin bir şekilde kullanmaya başlayan arakkoalar içerisinde oldukça itibar edilen iki önemli fraksiyon oluştu: Kutsal Işık’ın güçlerini araştırıp uzmanlaşan Anhar ile karanlık Hiçlik’in sırlarını ve mistik büyü güçlerini araştırıp uzmanlaşan Skalax. Anhar fraksiyonuna bağlı üyelere Anhari, Skalax’a bağlı olanlara ise Skalaxi adı veriliyordu.
Arakkoa ırkı doğası gereği hakimiyet alanlarını genişletmeye ve yeni topraklar edinmeye meyilli değildi; ancak oldukça meraklı canlılardı ve bu yüzden medeniyetlerinin yeterince geliştiğine inandıkları anda Draenor’u keşfetmeye başladılar. Çeşitli bitki türlerini ve hayvanları araştırmak için kıtanın dört bir yanına yapılar inşa ettiler, ormanları ve dağları haritalandırdılar, kırıcılar ile ilkeller arasındaki bitmek bilmez çarpışmaları uzaktan izlediler fakat asla bu savaşın bir parçası olmadılar; zira Rukhmar gibi arakkoalar da toprak üstünde yaşayan canlıların acınası varlıklar olduklarına inanıyorlar ve onların işlerine bulaşmanın Apexis medeniyetine yakışmayacak bir hareket olacağını düşünüyorlardı.