Her şeyden önce Işık vardı.
Evrendeki sayısız dünya oluşmadan, ilk hayatın nefes almaya başlamasından çok daha önceleri var olan Işık, uçsuz bucaksız kâinat boyunca yayıldı ve beraberinde yaşamın oluşması için gereken enerjileri de taşıdı. Ancak Işık her ne kadar hareketli ve hayat dolu olsa da yayıldıkça ve daha uzak köşelere doğru ilerledikçe taşıdığı enerjinin bir kısmı sönmeye başladı. Işık’ın zayıfladığı ve arkasında karanlık bir boşluk bıraktığı noktalar ise yeni bir gücün doğmasına sebep oldu: Hiçlik.
Hiçlik, Işık’ın tam aksine var olan her şeyi sonsuz bir karanlığa boğan, evrendeki aydınlık yaşam enerjisini emip yok eden bir güçtü ve etki alanını genişletmesi uzun sürmedi. Var oluşları itibarıyla her ne kadar ayrı düşünülemez iki güç hâline gelmiş olsalar da Işık ve Hiçlik, birbirlerinin tam tersi kavramları barındıran kuvvetlerdi. Kâinat boyunca süregelen çatışmaları ise en sonunda yaratılışın dokusunu parçalayacak kadar büyük ve korkunç patlamalara yol açtı.
İşte tam da bu anda bildiğimiz anlamdaki fiziksel evren hayat bulmuş oldu.
Işık’ın ve Hiçlik’in çarpışması sonucu açığa çıkan yoğun enerji dalgaları, kâinat boyunca yayılarak sonraları “Büyük Karanlık” adı verilecek olan uzayın genişlemesine ve sayısız gezegenin doğmasına sebep oldu. Ancak en kaotik enerji akımlarının var olduğu noktada yeni ve korkunç bir boyut oluştu: Çarpık Düzlem. Işık’ın ve Hiçlik’in sınırlarında çarpıştığı bu boyut, her ne kadar uzayın bir parçası olsa da fiziksel düzlemin dışında bulunuyordu; ancak kaosun evrene taştığı zamanlar da olacaktı.
Fiziksel düzlemin doğumunu takiben Büyük Karanlık’a yayılan Işık hüzmeleri, uzayda var olmaya başlamış birçok gezegene hayat taşıdı. Bu yaşam formlarından en bilinenleri, neredeyse her gezegende var olan ve temel dört elementi temsil eden element ruhlarıydı. Ateş, su, toprak ve havadan oluşan bu dört elementin dışında aslen kozmik güçler olan iki element tipi daha bulunmaktaydı: Ruh ve Bozulum. Çok sonraki dönemlerde şamanlar tarafından ‘beşinci element’, keşişler tarafından ise ‘chi’ olarak adlandırılacak olan Ruh elementi, yaşamın var oluşunu sağlayan tüm güçler arasındaki dengenin korunmasını sağlıyordu. Öyle ki Ruh elementinin yoğun olduğu dünyalarda diğer elementler oldukça sakin, barışçıl ve fiziksel görünümden yoksun bir halde yaşarken az olduğu dünyalarda ise oldukça saldırgan davranıyor ve yıkıcı bir hayat sürüyorlardı. Bozulum ise sonraki dönemlerde diğer elementleri zorla kontrol altında tutmak ve gerektiğinde yıkıcı güçlerini arttırmak için kullanılan bir kuvvetti.
Uzaya yayılan Işık huzmelerinin bir kısmı zaman içerisinde bir araya gelerek farkı canlıların doğmasına da sebep oldular. Bu canlılar arasında barındırdıkları potansiyel güçle ön plana çıkanlar, tamamen Işık parçalarından oluşan naarulardı. Işık’ın vücut bulmuş hali olan naarular, taşıdıkları kutsal büyü gücünü evrendeki yaşamı korumak ve desteklemek için kullanmayı görev bildiler. Ancak evrende naarulardan çok daha güçlü ve esrarengiz varlıklar da hayat bulmaya başlamıştı.