“Ey Karanlık Olan, yaşam benim velayetimde ve ben de tüm anneler gibi onun getirdiği acıları ve mucizeleri iyi bilirim! Geçen tüm yıllar boyunca evlatlarımın birer savaş silahı olarak yetiştirilmelerini, yetersiz kaldıkları veya direndikleri zamanlarda ise katledilmelerini izledim! Elimden hiçbir şey gelmeksizin nicelerinin öldüğünü bilerek hayatta kaldım!”
Azeroth’un kadim zamanlarında dünya üzerinde yaşayan birçok proto-ejderha vardı. Bu proto-ejderhalar, aslen elementallerden evrimleşmişlerdi ve günümüzde var olan ejderhalar kadar zeki değillerdi; hayvani içgüdüleri çok daha ön plandaydı ve birçoğu oldukça saldırgandı. Galakrond adındaki oldukça büyük, acımasız, ve güçlü bir proto-ejderhanın hakimiyeti altındalardı ve durmadan saldırıya uğruyorlardı; ancak aralarında zekâsıyla ön plana çıkan, hatta konuşma yetisi bile kazanan az sayıda proto-ejderha da bulunuyordu. Azeroth’un kaderini değiştirecek bu varlıklardan biri de Alexstrasza’ydı.
Alexstrasza, dünyaya geldiği yumurta kümesinden hayatta kalan üç proto-ejderhadan biriydi; Ysera adında bir kız kardeşi ve Dralad adında bir erkek kardeşi bulunuyordu. Ysera oldukça zayıf ve küçük olduğundan Alexstrasza onu korumayı kendine görev bilmişti. Dralad bir anda ortadan kaybolduğunda ise onu arama görevi de yine Alexstrasza’nın omuzlarına yüklendi. Bu arayışı sırasında bir başka zeki proto-ejderha olan Malygos ile karşılaşan Alexstrasza, bir gri proto-ejderhanın saldırısından kurtulduktan sonra erkek kardeşinin cesedine ulaştı.
Galakrond’un diğer proto-ejderhalara karşı düzenlediği vahşi saldırıların ardı arkası kesilmiyordu. Deliliğin pençesine düşmüş olan Galakrond’un dindirilemeyen bir açlığı vardı ve kendi ırkını tüketmekten geri kalmıyordu. Bu yamyamlığı zaman içerisinde zihninin çarpıklaşmasına, bedeninin ise doğaüstü bir değişim geçirerek korkunç bir büyüklüğe erişmesine sebep oldu. Saldırdığı bir kısım proto-ejderha ise birer Yaşamayan olarak diriliyordu ve avlanma alanları gittikçe küçülen diğer proto-ejderhalara karşı büyük bir tehdit oluşturuyordu.
Hayatta kalmak için çırpınan proto-ejderhalar, Galakrond’un alt edilmesi gerektiği konusunda hemfikirlerdi; ancak sayıları giderek azalıyordu ve bireysel olarak yapabilecekleri çok fazla şey yoktu. Üstüne üstlük Yaşamayanlar’ın saldırdıkları diğer proto-ejderhaların da bu meşum varlıklara dönüştüklerine şahit olmuşlardı. Birlik olmaları gerektiğini kavrayan bu zeki varlıklar, Talonixa adındaki proto-ejderhanın liderliği altında birleşmeye karar verdiler.
Talonixa, eşi Galakrond tarafından öldürülmüş bir proto-ejderhaydı ve Yaşamayanlar’ın kökünü kazımak istiyordu. Ysera ise bir barış ortamı sağlanabileceğine inanıyordu. Arada kalan Alexstrasza’ya göre ise savaşmaktan başka bir seçenek yoktu. Bir grup Yaşamayan’ı yakalayan ve gözetim altında tutulmaları gerektiğini söyleyerek ıssız bir kanyona götüren proto-ejderhalardan Talonixa, başta Ysera ve Alexstrasza olmak üzere kendisini takip edenleri şaşkınlığa düşürecek şekilde kanyonun çökmesine ve böylece orada bulunan Yaşamayanlar’ın ölmesine sebep oldu.
Proto-ejderha ordusunun Galakrond ve beraberindeki meşum yaratıklarla savaşma vakti gelmişti. İki taraf kanlı bir çarpışmanın ortasındayken hâlâ barış sağlanabileceğini düşünen Ysera, Galakrond ile görüşmek istedi; ancak Alexstrasza doğru zamanda ve doğru yerde olmasaydı bu hatası yüzünden feci şekilde hayatını kaybedecekti. Savaş devam ederken iki kız kardeşin dikkatini çekmeye çalışan bir varlık ise Yaşamayanlar’dan birini ele geçirerek onların merakını tetiklemeyi başardı.
Bu kişi, kadim zamanlarda titanlar tarafından Azeroth’u şekillendirmek ile görevlendirilen Bekçiler’den en kudretlisi olan Tyr’di. Uzun bir süre boyunca Galakrond’u ve zekâlarıyla ön plana çıkmaya başlamış olan diğer proto-ejderhaları yakından takip etmişti. Galakrond’un büyük bir tehdit hâline geldiğini fark eden Tyr, vakit kaybetmeden diğer Bekçiler’den yardım istediyse de beklediği cevabı alamayınca bu sefer direkt proto-ejderhalar ile anlaşmaya varmaya karar vermişti. Bu sebeple Malygos’a kendisini gösteren Tyr, Alexstrasza ve Ysera’nın ilgisini de kaçırdığı Yaşamayan ile çekmeyi başarmıştı.
Tyr, proto-ejderhalar arasında en zekileri olduklarına inandığı Alexstrasza, Ysera, Malygos, Nozdormu ve Neltharion ile görüşmeye başladı. Galakrond’un ne pahasına olursa olsun yok edilmesi gerektiğine inanıyordu ve her ne kadar Ysera bu durumdan pek hoşnut olmasa da diğer dört proto-ejderhanın desteği tamdı. Böylece Galakrond’a karşı ilk mücadelelerini vermeye başlayan proto-ejderhaların ne kadar birlik içerisinde çarpıştığını görmek Tyr’i şaşırttı. Ancak Bekçi bu çarpışma sırasında bir elini kaybetti ve böylece hepsi oradan kaçmak zorunda kaldılar.
Diğer proto-ejderhaların ustaca saklanabilmeyi öğrenmiş olmalarından ötürü Galakrond yeterince yiyecek bulamamaya başladı; bu durum ise Yaşamayanlar’ı tüketmesine ve böylece bedeninin daha da çarpıklaşmasına yol açtı. Ancak Yaşamayanlar’ı yemesinin diğer proto-ejderhalar için artı bir yanı vardı: Düşmanları azalıyordu. Bunu fırsat bilen Alexstrasza, Ysera, Malygos, Nozdormu ve Neltharion, durumu kendi lehlerine kullarak Galakrond’u öldürdüler.
Kazandıkları zaferle ve yaptıkları ekip çalışmasıyla gurur duyan Tyr, onlara titanların gücünden bahşetmek ve bu proto-ejderhaları Azeroth’un savunucuları arasına katmak için diğer Bekçiler ile görüştü. Aralarından yalnızca Odyn bu duruma şiddetle karşı çıkıp hiçbir destek vermeyeceğini söyleyince Tyr’in önerisi kabul edildi. Kendilerine verilen güçlerle bedenleri değişime uğrayan bu varlıklar, günümüzde bilinen ejderhalara dönüştüler ve kendi renklerine ait ejdersürülerinin liderleri konumuna geldiler. Böylece Alexstrasza da Yaşam-Bağlayan olarak anılmaya başlandı. O günden sonra kendilerinin titanlar tarafından Galakrond’un kalıntılarından yaratıldıklarını söyleyeceklerdi.
“Güney topraklarından gelen Ra, Aman’Thul’un gücünden Nozdormu’ya aktararak ona zamanın muhafızlığını bahşetti; böylece kader ve talihin ağlarını denetleyebilecekti. Khaz’goroth’un gücünü taşıyan Archaedas, Neltharion’u seçti; ona toprağın ve dünyanın derinliklerinin hakimiyetini verdi. Bekçi Loken, Norgannon’un gücüyle Malygos’u büyünün ve beraberinde getirdiği gizemlerin muhafızı yaptı. Freya ise Eonar’ın gücünü hem Alexstraza’ya hem de Ysera’ya bahşetti; böylece kardeşlerden biri yaşayan tüm canlıları koruyabilecek, diğeri ise Zümrüt Rüya’nın içerisinde uyurken hem Rüya’yı hem de Azeroth’un doğasını denetleyebilecekti.”