SARGERAS’IN KABRİ – BÖLÜM 1: BİR BAŞKASININ KADERİ

Geminin neredeyse tamamı gitmişti. Yanıp kül olmuştu.

Gövdenin uzun zaman önce Lordaeron’da dövülmüş metal kaburgaları okyanusun dibini boylamıştı. Aynı geminin yolcuları ve tayfası gibi… Yüzeyde sadece yanmış tahta ve kumaş parçaları akıntıyla sürükleniyordu. Hâlâ parıldıyorlardı; yeşil korları dalgaların altında cızırdıyordu.

Saatler boyunca için için yanacaklardı. Fel alevler sadece su ile söndürülemezdi.

Enkaz, siyah kayalarla dolu sahile vuruyordu. Yalnız bir figür aralarından tökezleyerek geçti; teni kuru, solgun ve iltihap akan yaralarla doluydu. Suya doğru yalpalayarak ilerledi ve enkaz parçalarını şöyle bir karıştırdı.

Kömürleşmiş bir kalası kaldırıp kokladı. Ardından dilini çıkarıp üzerindeki közlerden birini yaladı. Köz, küçük kıvılcımlar saçtıktan sonra bir tıslama sesiyle söndü. Tutan suretin gözleri yeşile bürünerek titreşti. Gülümsedi.

“Daha fazla… İstiyorum… Daha fazla…”

Daha önce hiç fel tatmamıştı. Güneydeki daha büyük bir kaynak onu çağırıyordu. Yalpalayarak ilerlemeye başladı; sahile yakın durmaya gayret ediyordu. Gardiyanlar’ın bölgesine girmemesi gerektiğini gayet iyi biliyordu.

Bu ihtiyacı hiç hissetmediği günleri hatırlaması zordu. Geçmişi düşünmeye çalıştı. Muhakkak ki istediği her şeye sahip olduğu zamanlar da olmuş olmalıydı. Yo. Bu imkansızdı. Suramar’da kimseye boyun eğmediği ve enerjiye doyduğu zamanların anıları…

sürgünden önceki günlerin

…Onlar artık birer rüyaydı ve hızlıca unutuluyorlardı. Bu iyiydi. Hepsi zihninden silinip gitse çok daha kolay olacaktı.

Suramar’a ihtiyacı yoktu. Güç… Asıl ihtiyaç duyduğu buydu. Son birkaç gündür hiçbir şey tüketmemişti, az önceki küçük közden başka. Ve bulunduğu yerde işine yarayacak çok az şey kalmıştı.

Kendisi gibi birçok başkası daha vardı. Denizin açıklarında daha fazla gemi enkazı parçası vardı ve bu, beraberinde yeni bir ödül getirmekteydi. Hissedebiliyordu. Çok uzakta değildi. Bu yüzden ilerlemeye devam etti. Bitkin düşmüş olması umrunda değildi, zihnini tırmalayan her ne ise ona doğru çekiliyordu.

Ve diğerlerinin de aynı şekilde çekileceğini biliyordu.

“Ama o benim! Benim, benim, benim, benim…”

Artık çok yakındı, sahil kenarından ona sesleniyordu.

İşte oradaydı…

Dalgalar tarafından usul usul dövülen cansız bir beden yüz üstü bir şekilde kayaların üstünde yatıyordu. Bu her kimse, bir zamanlar muazzam derecede güçlü olmalıydı. Ölümünden sonra bile yaydığı büyü enerjisi adeta ikinci bir güneş gibi parlıyordu.

Her bir parçasını son kırıntısına kadar özümsemek büyük bir zevk olacaktı.

Acele ederken yuvarlanıp düşse de elleri ve dizleri üzerinde sürünerek kaynağa doğru ilerledi. Uzaklardan gelen öfke dolu haykırışları duyuyordu. Diğerleri de gelmişti. Onlar da gayet iyi besleneceklerdi. Herkese yetecek kadar vardı. Ancak öncelik onundu.

Cesedin üzerindeki siyah pelerini kenara çekti. Bir ork. Yeşil tenliydi. Karanlık büyüyle ve tuhaf çizimlerle doluydu. Daha önce hiç bu kadar güçlü bir hale görmemişti. Onu uzun süre ayakta tutabilirdi…

Günler? Haftalar? Yıllar boyunca?

Parmakları bedenin üzerinde kıvrılarak süzüldü; yaydığı kuvvetli enerjinin tadına bakıyordu. Mide bulandırıcıydı. Aynı zamanda güzeldi de. Derin derin yudumlamaya başladı.

Gücü hissetti. Alevi hissetti. Kudreti hissetti.

Acıyı hissetti. Cesedin kendi boynunu kavrayan yeşil elini hissetti; sertçe sıkıyordu.

Korkuyu hissetti. Ork ayağa kalkmıştı. Bir ceset filan değildi. Hiç olmamıştı. Parlayan kırmızı gözleri kendisine bakıyordu.

“Bu güç için gereken bedeli ödemedin, benim aksime,” dedi ork. Gözleri kısılmış, dudakları bir gülümsemeye dönüşecek şekilde kıvrılmıştı. “Ah ama lütfen, biraz daha al.”

Sürgündeki yaratık acıyla çığlık attı. Yozlaşmış fel akımları zihnine akın etti. Hayatta olmasının sebebi büyüydü. Şimdi ise onunla boğuluyor, yeşil alevlerin sonu gelmeyen okyanusunda nefes alamıyordu. Ağzına kadar dolmuştu; ancak enerji bir sel gibi akmaya devam ediyordu.

Sonra bir anda hepsi yok oldu. Orkun büyüsü gitmişti. Kendisi de bitmişti. Son damlasına kadar tükenmişti. Hiçbir şey kalmamıştı; boşluk ve ızdırap dışında.

Ancak kalbi yavaşça dururken bile böylesine bir kudrete tekrar sahip olabilmek için her şeyi yapabileceğini fark etti.

Kategoriler
Yazarlardan İnciler
“Çünkü klasiklerin klasik olmasının bir sebebi vardır. Özellikle de üzerine tüm hasar modifikasyonlarını bastığınızda.”
-Burcu (Amansızca Horizon: Zero Dawn överken)