Kızıl Manastır bir zamanlar Işık’ın kullanımı üzerine eğitimler verilen, sakin ve barışçıl bir topluluğun yer aldığı kutsal bir mekandı. Rahip veya rahibe olmayı arzu edenler, şifa arayanlar ve Işık’ın yolunda huzura erip aydınlanmak isteyenlerin ziyaret ettikleri oldukça önemli bir merkezdi. Ancak Üçüncü Savaş ile birlikte diriölü vebasının yayılması ve Musibet’in ortaya çıkmasıyla bu manastır bir anda farklı bir kimliğe büründü. Savaş sonrasında Gümüş El Şövalyeleri’nden geriye kalanlar Lordaeron’u hem Musibet tehdidinden korumak hem de buraya yerleşen Terkedilmişler’i ortadan kaldırmak adına Kızıl Sefer oluşumunu yarattılar ve manastıra yerleştiler.
Kızıl Sefer oldukça fanatik bir topluluktu. İnsanlar dışındaki diğer tüm ırkların diriölü vebasını taşıyor olabileceklerine inanıyorlar, bu ırkçı yaklaşımlarından ötürü insan olmayan herhangi bir canlının öldürülmesi gerektiğini bile savunuyorlardı. Bu durum hem İttifak hem de Orda için büyük sorun teşkil ediyordu; nitekim iki taraf da birbirlerinden bağımsız olarak manastıra sayısız kere saldırılar düzenlediler ve liderlerini alt ettiler.
Ancak Kızıl Sefer tahmin edilenden daha azimli ve dayanıklı bir oluşumdu. Alınan ağır darbeler ve aradan geçen onca yıla rağmen yılmayan seferîler tekrar birlik olup amaçları doğrultusunda ilerlemeyi sürdürdüler. Manastırın ana bölümünde yönetim işleri ve üst düzey isimler yer alırken Kızıl Salonlar olarak adlandırılan kısımda ise dur durak bilmeyen bir çalışma sürdürülüyordu. Kızıl Sefer bir ordu yaratıyordu.
Bu dönemde bir diriölü olarak kaldırıldığı için babası tarafından ölüm fermanı verilen Lilian Voss ise Kızıl Sefer’in fanatizminin ne boyutlara ulaştığını fark etmişti. İttifak ve Orda kahramanlarından yüzünü ve kimliğini gizleyerek yardım arayan Lilian, Kızıl Salonlar içerisindeki seferîlerin büyük bir kısmını öldürmelerini istedi. Ancak peşinde olduğu başka bir şey daha vardı: Tüm Kızıl Sefer tarihini, yasalarını, unvanlarını ve organizasyona bağlı olan herkesi ismini içeren Sefer Külliyatı adındaki el yazmasını da elde etmek amacındaydı.
Kızıl Sefer’in çalışmalarından rahatsızlık duyan İttifak ve Orda kahramanları, Başlıklı Seferî olarak kimliğini gizleyen Lilian’ın yönlendirmesiyle vakit kaybetmeden Kızıl Salonlar’a saldırdılar; ancak işleri hiç de kolay değildi. Manastırın bu kısmında oldukça fazla sayıda seferî vardı ve sıkı devriye güzergâhları bulunuyordu. Yine de azimle hareket eden kahramanlar düşmanlarıyla yüzleşmekten çekinmediler.
Karşılarına çıkan ilk zorluk Atış Talimi Alanı’nda bulunan Kumandan Lindon ve okçuları oldu. Kendilerini ok yağmuruna tutan askerlerden talim alanındaki hedef tahtalarını siper olarak kullanarak korunan kahramanlar, kumandanın bulunduğu tarafa ulaştıklarında tereddüt etmeden saldırdılar ve düşmanlarını kısa süre içerisinde alt ederek ilerlemeye devam ettiler.
Bir sonraki adımları kahramanları Avcının Avlusu adındaki bölüme götürdü. Burada alt etmeleri gereken düşman Av Köpeği Eğitmeni Braun’du. Braun’a göre bir diriölüyü avlamanın en güvenilir yolu kokusunu takip etmekti ve en kıdemli askerler bile bu işi bir av köpeği kadar etkili yapamazlardı. Bu inançla hareket eden Braun canlı-cansız tüm düşmanlarının yerlerini kolayca tespit edebilmeleri için birçok av köpeği eğitmişti. Karşısına çıkan kahramaları alt edebilmek amacıyla bu av köpeklerine saldırı emri vermekten çekinmeyen Braun, aynı zamanda ustalıkla kullandığı hançerleriyle düşmanlarını yaralamaya çalıştıysa da bir süre sonra kontrolünü kaybetti ve bizzat eğittiği köpekler tarafından parçalanarak öldürüldü.
Dehşet verici kıyımı arkalarında bırakan kahramanlar, Kızıl Salonlar’ın daha iç kısımlarına doğru ilerlediler ve Kızıl Sefer’in önemli isimlerinin heykellerinin bulunduğu geniş bir salonda Silah Ustası Harlan ile karşılaştılar. Harlan, Kızıl Sefer’in yeni askerlerini her türlü silahın kullanımı konusunda eğitmekle görevli olan önemli bir kişiydi. Kılıç, çekiç, kalkan ve benzeri tüm silahlar söz konusu olduğunda ustalığını sergilemekten çekinmiyordu. Düşman bildiği kahramanlara acımasızca saldıran Harlan, kullanmayı şahsen tercih ettiği baltasıyla onlara zorlu anlar yaşattı. Kimi zaman birçok Kızıl Muhafız’ı kendisine yardım etmeleri için çağıran Silah Ustası, tüm bu çabalarına rağmen kahramanların elinde can vermekten kurtulamadı.
Kahramanların ilerleyişi devam ediyordu ve önlerinde artık tek bir düşman kalmıştı: Alevdokuyan Koegler. Koegler’in görevi Kızıl Sefer’in büyüye yatkın olan üyelerini eğitmek ve aynı zamanda oluşumun kitaplarını muhafaza ettiği kütüphaneye göz kulak olmaktı. Özellikle alev büyüleri konusunda bir usta olan Koegler, kimi zaman Kızıl Sefer’in başarısızlıklarını örtbas etmek amacıyla bu mağlubiyetlerin kayıt altında tutulduğu kitapları yakıyordu. Oldukça acımasız bir eğitmendi; yeri geldiğinde kendi öğrencilerini bile yakıp kül etmekten çekinmiyordu. Karşısına çıkan kahramanları da aynı kaderle uğurlamak isteyen Koegler, bu esnada birçok kitabı aleve vererek kütüphanede yangın çıkmasına sebebiyet verdi. Yoğun duman ve alevlerden kendilerini koruyarak saldıran kahramanlar, zorlu geçen çarpışmanın ardından zaferle ayrılan taraf oldular.
Kızıl Salonları düşmanlarından temizleyen kahramanları takip eden Başlıklı Seferî, Koegler’in ölümünün ardından yanlarına gelerek Sefer Külliyatı’nı onlardan aldı. Kızıl Sefer’deki her ismin kaydına ulaşan Lilian böylece aralarından ayrılırken kahramanlar da bu uğursuz mekanı terk ettiler.