Evren, Işık ile Hiçlik’in çarpışmasıyla oluşmuş, zaman içerisinde birçok gezegen bu sonsuzlukta hayat bulmuştu. Titanlar, henüz doğmamış olan “kardeşlerini” bulabilmek ve bunu yaparken evrene düzen getirebilmek amacıyla gezegenleri ziyaret etmiş ve gelişmelerine katkı sağlamışlardı. Kudretli Sargeras’ın Yakan Lejyon’u oluşturmasının ardından diğer titanlar, Karanlık Titan’a karşı büyük bir savaş vermişler ancak kaybeden taraf olmuşlardı. Ancak bu gerçekleşmeden önce aralarından Sargeras’ın sağ kolu olarak da bilinen Aggramar, başka bir gezegen daha keşfetmişti.
Yakan Lejyon’un seferi başlamadan önce evrenin uzak bir köşesinde küçük bir dünya hayat buldu. Gelecekte bu gezegenin birçok adı olacaktı: Ogreler “Bilinen Topraklar” anlamına gelen Dawgar ismiyle seslenecek, arakkoa ırkı “Güneştaşı” anlamına gelen Rakshar kelimesini uygun görecek, başka bir dünyadan gelen draeneilar ise “Sürgün Edilenlerin Sığınağı” anlamına gelen Draenor ismini vereceklerdi.
Bu gezegenin bir dünya-özü yoktu, içerisinde bir titan uyumuyordu; ancak varoluştaki diğer birçok gezegen gibi ana elementlere ev sahipliği yapıyordu. Beşinci element olan Ruh elementi, bu dünyada muazzam ölçüde yoğundu; bu yüzden diğer elementler oldukça sakin ve şiddetten uzak şekilde varlıkların sürdürüyorlar, hatta fiziksel bedenlere bile bürünmüyorlardı. Ancak Ruh elementinin bu kadar yoğun olmasının kaçınılmaz bazı sonuçları da vardı: Draenor üzerindeki hayvanlar ve bitkiler kontrol edilemeyecek bir hızla büyüyorlardı. Elementlerin sakin olduğu bu topraklarda şiddet, doğal yaşamın ayrılmaz bir parçası hâline geldi. Çeşitli büyüklükte ve güçteki canlılar birbirlerini avlayarak hayatta kalmaya çalışıyorlardı. Bu canlılar arasında ön plana çıkanlar ise muazzam boyutlara ulaşabilen bitkilerdi.
Bu bitkiler arasında Nebathöyük olarak adlandırılan etobur bir tür vardı; kökleri toprağın derinliklerine iniyor ve bulabildikleri her türlü yaşam formunu tüketiyorlardı. Açlıklarının sonu gelmez gibi görünen bu bitkiler, adeta birer dağı andıracak kadar büyük boyutlara ulaşabiliyorlardı. Köklerinin uzandığı her yerde muazzam boyutlarda ormanlar oluşan bu bitkiler, en sonunda toprağın öylesine derin bir noktasına eriştiler ki Ruh elementine ulaştılar ve onu özümsediler. Bu olayla birlikte Nebathöyükler bir anda kendi benliklerini kazandılar ve tüm Draenor bitki örtüsünün adeta kendi bilincine sahip tek bir organizma olarak hareket etmesine sebep oldular. Ruh elementi sayesinde evrim geçiren bu birlik, daha sonraki dönemlerde Ebedinebat adıyla anılacaktı.
Tam da bu sıralarda Aggramar, Draenor’u keşfetti. Gezegenin bir dünya-özü olmamasına rağmen titanın ilgisini çekmişti; böylesine gelişmiş ve vahşi bir bitki örtüsüyle daha önce hiç karşılaşmamış olan Aggramar, Ebedinebat’ın tüm yaşamı tüketeceğini ve sonrasında da kendisini yok ederek dünyayı çorak topraklarla kaplanmış boş bir yer hâline getireceğini ön gördü. Düzen getirmeyi görev bilmiş bir titan olarak bunun yaşanmasına izin veremezdi; bu yüzden harekete geçti.
Aggramar’ın, Draenor’un bitki örtüsünü yok etmek gibi bir amacı yoktu. Nebathöyükleri tek başına ortadan kaldırmayı da hedeflemiyordu; zira bunu yapmaya çalışırsa Draenor’a büyük zarar vereceğinden, hatta gezegeni parçalayacağından korkuyordu. Onun yerine kendi görünüşüne benzeyen bir varlık yaratmayı ve onu kullanarak düzeni sağlamayı planladı. Bu amaçla harekete geçen titan, Draenor üzerindeki ateş, hava, toprak ve su enerjilerini büktü ve bu örgüyü topraklardaki en büyük dağa aktardı. Yaptığı büyüyle hayat bulan ve bir anda ayağa kalkan dağ, Aggramar’a hizmet etmeye hazırdı. Titan, ona Grond adını verdi.