“Toplanın,” diye emretti. Gardiyanları anında toparlanıp etrafına dizildiler. Ardı ardına emirler yağmaya başlamıştı. “Herkesi Hain’in Mahzeni’ne toplayın. İçerideki her şeyi başka bir yere nakletmemiz gerekebilir.”
Khadgar diyecek söz bulamadı.
Maiev’in ekibi selam durdu ve tek bir ağızdan karşılık verdi. “Emredersiniz, Gardiyan Shadowsong!” Tereddüt etmeden koşarak güneye doğru gözden kayboldular. Ancak mezara doğru değil. Ondan uzağa doğru.
Khadgar tek kelime etmedi. Edemedi. Maiev, Gardiyanlarını toparlayıp yollamıştı. Onlardan yardım gelmeyeceği belliydi. “Maiev, ne yaptığını sanıyorsun?” diye sordu en sonunda.
Maiev ona doğru döndü. Astlarının da gidişiyle sözcükleri örsün üzerine düşen çekiç gibiydi. “Gul’dan’ı Draenor’da durdurmayı başaramadın. Onu burada durdurmayı da başaramadın. Gemi çaldı, öyle mi? Bir kuzgunun yavaş hareket eden ve rüzgâr gücüne bağlı bir gemiyi takip etmesi çok mu zor? Başarısızlıkların bir okyanusu doldurmaya yeter.”
Khadgar duyduklarına inanmakta güçlük çekiyordu. “Yakan Lejyon’un ta kendisi bize karşı. Draenor’da yüzleştiğimiz şeyler hakkında en ufak bir fikrin bile yok,” dedi.
Ancak Maiev’in söyleyecekleri bitmemişti. “Gul’dan sen ona yetişemeden Parçalanmış Adalar’a yelken açtı. Peki ya sonra–? Azıcık ateş kaçmasını ve onca yolu yüzmesini mümkün kıldı, ha?”
Azıcık ateş.
Yanan bir tüccar gemisiydi. İçinde pek çok yolcusu olan bir gemiydi. Khadgar gemiyi ilk fark ettiğinde Gul’dan, pörsümüş ve kurumuş yetişkin cesetlerini güverteye yığmış, çocukları da kendisine canlı kalkan olacak şekilde dizmişti.
Ve sonra, fel alevin tek bir kıvılcımıyla…
Olayın anısı Khadgar’ı öfkeyle doldurdu ve düşünmeden konuşmaya sevk etti. “Unutmuşum. Sen böyle aksilikleri hiç yaşamadın tabii. Bana hatırlatsana: O sadık ve gözüpek kardeşlerinin kaç tanesini Illidan’ı avlarken ölüme terk etmiştin?”
Bulundukları ovada mutlak bir sessizlik hakimdi. Her geçen saniye de aralarındaki uçurumu daha da derinleştiriyordu.
Maiev cevap verdiğinde büyük bir kesinlikle konuştu.
“Sana yapacağım herhangi bir yardım boşa gidecektir. Dahası, yanılıyorsun. O mezarda hiçbir şey kalmadı. Orada saklı olan gücün her bir damlası artık Illidan’ın bedeninde –ki o da Gardiyanları yolladığım mahzende. Lejyon’un asıl istediği şey o. Gul’dan’ın gideceği yer de orası. Yani sorumluluklarım beni Gul’dan’ı durdurmak için oraya yolluyor,” dedi.
Khadgar keskin başka bir cevap vermemek için dilini ısırdı. Yardıma gerçekten de ihtiyacı vardı. “Gardiyan Shadowsong,” dedi yalvarırcasına, “mezarın içini biliyorsun. Ben bilmiyorum. Bu bize çok kritik bir avantaj sağlayabilir.”
Maiev arkasını döndü. “İyi şanslar, Başbüyücü. Hatanı fark ettiğinde beni mahzende bulabilirsin. Ondan sonra tartışacak çok şeyimiz olacak.” Ve diğer Gardyanlar’ın ardından koştu.
Khadgar ardından seslenmedi. “Öyle olsun bakalım,” dedi usulca. Bir an sonra Maiev çoktan gitmiş, Khadgar da kuzgun formunda gökyüzünde süzülmeye başlamıştı. Gemi enkazlarının etrafında daireler çizerek Gul’dan’ın varlığını hissetmeye çalıştı; ancak başaramadı. Gizlenmeye çalışan Geceye Düşenler dışında herhangi bir varlık hissetmiyordu. Gul’dan ya koyun ötesine, Thal’dranath’a doğru bir yol bulmuştu ya da kuzeye, Suramar ve Yücedağ’a doğru kaçmıştı. Olasılıklardan biri, ötekinden çok daha tehlikeliydi. Khadgar açık denize doğru yön değiştirdi ve terkedilmiş kadim yapının yükseldiği kara adaya doğru kanat çırptı.
Yıllardan sonra ilk defa, hatta belki de on yıllardan sonra, ümitsizliğe kapıldı. Kara Geçit’ten geçip muhtemel bir intihar görevine doğru akın ederken bile böylesine dehşete düşmemişti. Demir Orda’nın amacı da en başından beri belliydi zaten: Fetih. Başarısızlığı, Khadgar’ın ölümüyle sonuçlanırdı. Hatta belki de zafer bile en büyük fedakârlığı gerektirebilirdi. Ancak bunu bilmekte bile bir huzur vardı. Söz konusu Yakan Lejyon olunca ise… Khadgar Lejyon’u uzun uzadıya araştırmasına rağmen asıl amaçlarını bir türlü keşfedememişti. Lejyon için Azeroth’u hükmü altına almak asıl hedefe giden yolda bir araçtı. Yaşayan her canlıyı köle haline getirmek ya da yok etmekten sonra gelen adım neydi? Bilmiyordu. Ve cevaptan gerçekten korkuyordu.
Draenor’dayken Gul’dan’a bu kadar yoğunlaşmasının sebeplerinden biri de buydu. Rakibinin piyonlarını nasıl hareket ettirdiğini izlemek, onlar hakkında dışa vurduklarından fazlasını öğrenmeni sağlayabilirdi.
Ve Lejyon muhtemelen kendi piyonunu ta Sargeras’ın Kabri’ne kadar fırlattı, diye düşündü Khadgar. Maiev kısmen haklıydı: İşe yarayabilecek herhangi bir şey çok uzun süre önce yağmalanmıştı. Mezar civarında gezen nagalar Kirin Tor tarafından temizlenmiş ve kalan güç sahibi artefaktlar (her ne kadar geriye çok bir şey kalmamış olsa da) Gardiyanlar’ın gözetimine bırakılmıştı. Hırsızları, maceracıları ve kötü niyetli kişileri uzak tutacak güçte karmaşık mistik kilitler ve korumalar mezar boyunca döşenmişti.
Gerçekten çok iyi bir gerekçesi olan ve ciddi anlamda güçlü bir birey dışında kimse bu engelleri aşamazdı. Bu da demek oluyordu ki Gul’dan çok da sıkıntı yaşamayacaktı. Tek sorun, içeri nasıl girmeyi planladığı—
GÜÜÜM.
Eh. Bir gizemi çözmüş olduk, diye düşündü Khadgar. Uzaktan gelen boğuk gümbürtünün sesi, güçlü şok dalgası havayı yarmadan hemen önce kulaklarına varmıştı. Kuzgunun gözleri, rüzgâr kanatlarını sarsarken aşağıya, Thal’dranath adasına doğru kaydı. Bir duman bulutu Sargeras’ın Kabri’nin üzerinde asılı duruyordu. Oraya doğru dalışa geçti.