GAMESCOM 2017 İZLENİMLERİMİZ

Ezgi
24 Ağustos günü diğer günlerden çok daha kalabalıktı. “Alana daha kaç kişi gelebilir ki?” şeklindeki düşüncemi yutmama sebep olacak büyüklükte bir insan selinin ortasında kalmak açıkçası deliceydi. Ancak durmaya da niyetimiz yoktu. Biz Burcu ile stanttan standa koşarken Can da Namco’nun sunumuna katıldı.

Can
Namco’daki sunum çok parlak değildi doğrusu. “Yeni oyun” diye toplantısına gittiğim oyun Sword Art: Online – Fatal Bullet çıktı. Sorun değildi; zira anime seven ve hatta Sword Art: Online’ın iki sezonunu da izlemiş bir bireyim ne de olsa. Ancak başta yapılan sunum fena olmasa da iş oyunu oynamaya gelince gördüklerim çok da memnun etmedi. Önceki SAO oyunlarını oynadıysanız bu onlardan farklı çünkü ikinci sezondaki Gun Grave Online’ı temel alıyor ve RPG elementleri yerini büyük ölçüde shooter mekaniklerine bırakmış. Bizim oynadığımız demoda Kirito ve Sinon seçilebilir karakterlerdi. Görevlinin özellikle Sinon’u denememizi tavsiye etmemizi rağmen benimle birlikte içeri giren basın üyelerinin neredeyse tamamının Kirito’yu seçtiği de gözümden kaçmadı. Özetle ikinci sezonu konu alan ve shooter mekanikleri oldukça zayıf, kontrol açısından zor bir oyun gözüküyor şu an için Fatal Bullet. Güzelce bir cilalar, kontrolleri düzeltirlerse belki bir ihtimal oynanır. Aksi takdirde beni hiç cezbetmedi maalesef.

İkinci sunum yeni Naruto oyunu Naruto to Boruto: Shinobi Striker üzerineydi. Bu, Fatal Bullet’ın bıraktığı kötü tadı bir nebze aldı doğrusu. Bu aralar multiplayer çekişmeli oyunlar pek moda biliyorsunuz ki, Naruto da bu trendi yakalamak adına 4’e 4 arenaya taşımaya karar vermiş işi. Animeden bildiğiniz karakterleri alıp çeşitli arenalarda belli görevleri yerine getirmeye çalışmanın yanında kendi ninjanızı yaratmak gibi çok tatlı bir özellik de eklemişler. Ben animeden favorim olan Kakashi’yi seçtim tabii hemen ama kendi karakterimi yaratma seçeneğini kurcalamayı da merakla bekliyorum bir yandan. Özetle Naruto seviyorsanız oynanır gibi duruyor bu. En azından Fatal Bullet’a kıyasla daha fazla umut vadediyor.

Ezgi
Can sunumda yer alırken Burcu ile Monster Hunter’ı denemeye gittik. Şahsen izleyici olarak yer almış olmama rağmen kontrollerinin ne kadar zorlayıcı olduğu gözümden kaçmadı. Aynı zamanda oyun tamamen Almanca olduğundan ne yapmamız gerektiği konusunda da pek fikrimiz yoktu açıkçası.

lorekeeper-gamescom2017-58

Burcu
Almanlık Gamescom’un her yanı gibi Monster Hunter’ı da sarmıştı. Gerçi okunması gereken çok fazla şey ya da yapılacak zorlu seçimler yoktu Detroit: Become Human gibi (ona da birazdan değineceğiz zaten). Fakat oyunun neden İngilizce seçeneği de olmadığını sorduğumuzda aldığımız “Çünkü burası Almanya” cevabı bu konudaki memnuniyetsizliğimize tuz biber oldu. Neyse ki CD Project Red de böyle tuhaf fikirlere sahip değil de Lehçe oyun oynamak zorunda bırakmıyorlar bizi.

Dil problemini bir kenara bırakırsak Monster Hunter için beklentilerim yüksekti doğrusu. Kendinden on kat büyük bir yaratığı gerek üstüne tırmanarak gerek kanatlarını oklayarak avlama mekaniklerini oldukça severim, Dragon’s Dogma’yı her ortamda överim. Ancak Monster Hunter bu konudaki beklentilerimi karşılayamadı. Silahlar ağır, kontroller tuhaf ve dövüş mekanikleri beklentilerime göre oldukça kısıtlıydı. Hafif vuruş, ağır vuruş ve takla atarak kaçınma mekanikleri zaten her oyunda bulabileceğimiz basit şeyler. Oyunun grafikleri ve manzaraları gerçekten hoş olsa da en azından Gamescom’da bize gösterilen kadarıyla ilgimi çekmeyi başaramadı. Son on dakikayı “Ne zaman bitecek?” diye beklemekle geçirdim.

Ezgi
Ekip olarak tekrar bir araya geldiğimizde ise önceden ayarlamış olduğumuz röportajlara katılabilmek adına Blizzard’ın özel alanına gittik. İlk olarak World of Warcraft röportajında yer aldık ve sorularımızı yanıtlayan Ion Hazzikostas ile bir araya geldik. Daha sonrasında ise Burcu Gwent sunumuna giderken Can ile Heroes of the Storm röportajında Alan Dabiri’yi soru yağmuruna tuttuk.

lorekeeper-gamescom2017-43

Bu sırada Gwent için Burcu’ya dönebiliriz!

Burcu
Gwent benim için bu Gamescom’un sürpriz oyunu oldu diyebilirim! Köy köy gezip yaratık keserken arada hanlara uğrayıp birer kart atıp kafa dağıtmak için harika bir oyun olsa da kendi başına ayrı bir oyun olarak Gwent çok ilgimi çekmemişti doğrusu. Zira kart biriktirmek, değişen dengelere göre yeni desteler yapmak hiç bana göre bir şey değil. O yüzden Gwent sunumuna sıfır beklentiyle girdim. Ve… beklentilerimin aksine büyük bir heyecanla çıktım. Henüz haberdar olmayanlar için söyleyeyim: Gwent’e tek kişilik senaryo modu geliyor.

Bu senaryoda Rivia ve Lyria kraliçesi Meve olarak dağ tepe geziyor ve ülkemizi adam ediyoruz. Bize gösterilen başlangıç senaryosuna göre Kuzey Krallıkları liderleriyle olan bir görüşmeden dönerken topladığımız vergilerin haydutlar tarafından çalındığını öğreniyoruz ve bu işe bizzat el atmaya karar veriyoruz. Haydutlara yardım ve yataklık ettiği söylenen köylüleri getiriyorlar karşımıza ve… çıkarıyoruz kartları, başlıyoruz bi el Gwent-…

Hayır tabii ki. Koskoca kraliçe olarak tavernalarda kart atmıyoruz. Kartlar bizim askerlerimiz, belli karakterleri temsil eden özel kartlar da yandaşlarımız. Oyundaki kontrol merkezimiz olan kamp alanına gittiğimizde kendilerini orada takılırken görebiliyoruz. Bu arada karakterlerine çok aykırı olacak seçimler yaptığımızda da kalkıp gidebiliyorlarmış. Tabii onlar gidince Gwent savaşlarımızda kullanabileceğimiz bir kartımızı da kaybetmiş oluyoruz. Kart oyununda ne seçimi diye soracak olursanız… oynanışın epey RPG stili olduğunu söyleyebilirim. O sorgulamak için getirdikleri köylüleri ne şekilde sorgulayacağımızdan tutun da ne ceza vereceğimize kadar pek çok seçim yapıyoruz. Bu seçimlerin hem hikâyeye hem de Gwent oyunumuza etki edeceğini de öğrendik. Örneğin ceza olarak köylüleri askere alırsanız, onları kampınızda eğitebiliyorsunuz. Bu sayede yeni asker kartlarınız olmuş oluyor. Eğitmezseniz de muhtemelen PFI.

Kısacası en az beklentiyle gittiğim Gwent en çok beklentiyle çıktığım oyun oldu, tek kişilik senaryo modu gümbür gümbür geliyor. Witcher serisinin biraz geçmişinde geçtiğini de hesaba katarsak hikâyesiyle de merak ettiren bir oyun olacak. Bir noktada Geralt of Rivia bağlantısına da değineceklerinden de hiç şüphem yok doğrusu.

Ezgi
Röportajlardan çıktıktan sonra alandan ayrılmadan önce bir Heroes of the Storm maçı daha atmaya karar vererek Blizzard standında gittik. Kaçıracağım için çok üzüldüğüm Video Games Live konserinin başladığını gördüğümden sevincimi saklayamadım. Gamescom’un en güzel anlarından biri olarak tabir edebileceğim bu yarım saatlik sürede bir yandan oyun oynarken bir yandan da oldukça yakınımızda yer alan sahnede canlı olarak çalınan Canticle of Sacrifice’a eşlik etmenin mutluluğunu yaşadım.

Perşembe gününün yorgunluğunu atmak için ise Blizzard’ın bizleri özel olarak davet ettiği ve sınırlı sayıda katılımcının yer aldığı partinin yapıldığı mekana adım attık. Blizzard partisinin detaylarına bu yazının sonunda yer alan “Bonus” kısmında yer verdim ancak şu kadarını söyleyebilirim ki şahsen hayatımın en güzel gecelerinden biriydi.

Ezgi
Bizim için Gamescom’un son günü olan 25 Ağustos’ta ise yapmak isteğimiz çoğu şeyi gerçekleştirmiş olmanın rahatlığıyla alanda dolaştık. Denemek istediğimiz daha birçok oyun vardı ancak birkaç gündür koşuşturduğumuzdan enerjimiz de tükenme noktasındaydı. Ayrıca bazı oyunların önündeki sıralar (ve basın girişine ayrıca yer vermemeleri) bizi biraz caydırdı. (Battlefront 2’yi deneyemedik mesela.)

Bir önceki gün Playstation standında uğrayıp ziyaret edeceğimizin bilgisini verdiğimizden ötürü sabah ilk iş Detroit: Become Human’ı denemeye gittik. Bir araştırma görevini tamamladığımız bölüm bile oyunu beğenmemize yetti de arttı bile. Gerçekten çok hoşumuza gittiğini belirtmem gerek. Özellikle de araştırmayı gerçekleştirirken kontrol ettiğimiz android karakterin gözünden olayların nasıl gerçekleştiğini görmek, bulduğumuz ipuçları sayesinde yaşananları tekrar canlandırmak ve araştırmayı sonuçlandırmak oldukça keyifliydi. Son bölümdeki konuşma ekranında yazılar İngilizce olsaydı daha iyi olabilirdi tabii fakat ne dediğimizden tam emin olmadan rastgele tuşlara basan Burcu gayet başarılı bir şekilde bölümü tamamladı. 😀 (Almanya’da olmanın eksileri…)

lorekeeper-gamescom2017-26

Burcu
Detroit: Become Human, Beyond: Two Souls ve Heavy Rain’den alışık olduğumuz karanlık atmosferi, kontrolleri ve dialog seçim mekanikleri ile tam bir Quantic Dreams oyunu. Bunlara bir de Android Sherlock Holmes ekleyin, olsun size Become Human. İpuçlarını toplayarak olayları kafada birleştirme, üç boyutlu analizini yapıp başka ipuçlarını yakalama gibi bir dedektiflik mekaniği eklemişler ki bence harika olmuş. İnsanın olay yeri inceleyesi geliyor. Gamescom’da bize oynatılan kısım fragmanda gösterilen rehine kurtarma göreviydi ve fragmandan aldığım tadı oyundan da aynen aldım açıkçası. Hatta seçimleri kendim yaptığım için daha bile eğlenceliydi. Almanca olmasa daha iyi seçimler yapabilirdim aslında ama en azından seslendirme İngilizce olduğu için neler olup bittiğini anlayabildim. O güzel oldu. Sonuç olarak görevi başarıyla tamamlayarak öldü sevgili androidimiz. Bence hasarlı parçaları değiştirseler bir şeyciği kalmaz, umarım harddiski zarar görmemiştir.

Ezgi
Ben biraz dinlenmek ve sosyal medyayı takip etmek adına basın odasına giderken Burcu ve Can da Sea of Thieves’i denemek için bulunduğu alana yöneldiler.

lorekeeper-gamescom2017-53

Burcu
Aslında Sea of Thieves’e girmeyi planlamıyorduk ancak basın olduğumuzu görünce denemek ister misiniz dediler; biz de kıramadık ve bu sene ne yenilikler getirmişler bir göz atalım dedik. İyi ki de demişiz çünkü oyunu geçen sene yine Gamescom’da gördüğümüz hâline göre çok değiştirmişler. Grafikler harika görünüyor, kontroller çok daha rahat ve doğal, bir de hazine avı eklemişler ki evlere şenlik. Tamam, açık denizlerde başka korsanların gemilerini batırmak da eğlenceliydi ama bir süre sonra herkes aynı şeyi yapmaya çalıştığı için tekrara girebiliyordu. Hazine avı zamane oyunlarına göre oldukça zor, zira haritada geminize yol gösterecek küçük sarı noktalar yok ve hazine de kocaman bir X ile işaretlenmemiş. Önce elinizdeki hazine haritasını alt güvertedeki dünya haritasıyla karşılaştırıp nereye gideceğinizi bulmanız, daha sonra harita ve pusula yardımıyla oraya gitmeniz gerekiyor. Bu işin kolay kısmı. Zor olan kısmı ise koskoca haritada hazinenin tam yerini bulmak ve elbette birileri gelip sizi öldürüp hazinenizi ve geminizi çalmadan geri dönebilmek. Tabii oralarda sizi yalnızca rakip korsanlar değil köpekbalıkları ve türlü yaratıklar da bekliyor…

Ezgi
Tüm bunlardan sonra artık günü yavaştan tamamlayabilmek için World of Warcraft: Legion – 7.3 yamasının yeni zindanı olan Seat of Triumvirate’ı denemeye karar verdik. Hemen en yakındaki Summoning Stone’a giderek LFG üzerinden 2 DPS arayışımıza başladık. Grupta tank ile healer hâlihazırda var olduğu için aradığımızı bulmak saniyeler sürdü ve kısa bir bekleyişten sonra zindana adımımızı attık. Son odada bir kerelik ölsek de (zira nerede duracağımızı bilemedik bir an) görevimizi başarıyla tamamladık ve şirin mi şirin Illidan anahtarlıklarımızı alıp oradan ayrıldık.

lorekeeper-gamescom2017-27

Her şey güzel ilerlerken küçük birkaç talihsizlikle karşılaştığımız da oldu. Özellikle Shadow of War’u denemek isteyen Can’ın başına geleni kendi kaleminden okuyalım derim.

Can
Shadow of War’a karşı bu fuardan çok öncesine dayanan bir sevgi-nefret ikilemi içerisindeydim zaten. Gamescom’da yaşadıklarımla birlikte ibre biraz daha nefret kısmına doğru kaydı ne yazık ki. Öncelikle şunu söyleyeyim: Ben Yüzüklerin Efendisi ve Orta Dünya’nın gerçekten büyük bir hayranıyım. Christopher Tolkien’ın babasının notları üzerinde yaptığı değişikliklere bile zaman zaman kaşlarını çatan bir insan olarak Shadow of War’un hikâyesinde yapılan “değişiklikleri” düpedüz kâfirlik olarak görüyorum. Ancak öte yandan bu kâfirliğin daha az dozda olduğu Shadow of Mordor’u çok beğenmiş (SONU HARİÇ!) ve oynanış kısımlarına bayılmış bir insan olarak Shadow of War’un oynanış olarak muhteşem olacağına dair de şüphe duymuyorum. Hâliyle muhtemelen dayanamayıp oynayacağım elbette ancak bu bir yandan söylenmeyeceğim anlamına gelmiyor. İşte bu şüphelerimi doğrulamak ve belki bir umut içime biraz su serpmek amaçlı Shadow of War standına gittiğimde basın gününün artık geçmiş olduğunu, o yüzden yardım edemeyeceklerini söylediler. Biraz üsteleyince ise orada bulunan görevliden “Şu an bir şey yapamayız ama bir 40 dakika sonra falan gelirsen, o ara boşalacak bilgisayarlardan birini ayarlayabiliriz” şeklinde bir söz aldım. O arada beklerken bari bir de yakında bulunan Kingdom Come: Deliverance’ı deneyeyim dedim.

Ufak çaplı bir stüdyo olan Warhorse Studios bizi hemen içeri buyur etti. Hatta bilgisayarın başına otururken görevlilerden biri üzerimdeki Destiny 2 tişörtünü görüp “Ooo, Bungie’den misiniz?” diye sordu. “Yok, Destiny 2 oynayanlara dağıtıyorlar bu tişörtlerden” diye cevaplayıp (istemeden de olsa) hevesini söndürmüş oldum. Her neyse… Kingdom Come çok uzun süredir radarımda olan bir oyundu zaten. Orta Çağ dönemini içine hiçbir fantezi katmadan olduğu gibi yansıtan bir RPG kendisi. Oynadığım kısa seansta bile o dönemi ve Doğu Avrupa havasını çok güzel yansıtmayı başardıklarını söyleyebilirim. Oynanışta ufak tefek pürüzler var ama oyunun çıkışına daha aylar olduğu için onları da törpülerler diye umuyorum. Kısa bir-iki görev hallettikten sonra savaş sistemine dair ufak bir hazırlık oynadıktan sonra (ki silahın savuruş açısını falan ayarladığınız ilginç bir sistemi var) bize ayrılmış sürenin sonuna geldik ve tekrar Shadow of War standına yürüdük.

Shadow of War standında artık gerçekten de iletişimsizlikten mi yoksa önceki görevlinin cinliğinden mi bilemiyorum ama bir vardiya değişimi olmuştu. Yeni görevli bize yardım etmeyi katiyetle reddettiği gibi lafımıza da inanmadı bir türlü. Bir üst yetkiliyi ya da 40 dakika önce burada olan arkadaşı çağırın dedim ancak gelen eleman da “Yok, oynatamayız. Biz size 40 dakika sonra gelin falan demedik” diye diretince dediğim gibi Shadow of War’a beslediğim hisler bir parça daha nefret kısmına kaydı.

Ezgi
Gamescom hafta sonunda da devam ediyordu ancak hem daha da kalabalık olacağından hem de yapmak istediklerimizin çoğunu aradan çıkarttığımızdan dolayı Cuma akşamı Almanya’dan ayrıldık. Benim için inanılmaz keyifli bir deneyim oldu; bir terslik çıkmadığı sürece seneye tekrar katılmak için şimdiden can atıyorum!

 

Kategoriler
Yazarlardan İnciler
“Çünkü klasiklerin klasik olmasının bir sebebi vardır. Özellikle de üzerine tüm hasar modifikasyonlarını bastığınızda.”
-Burcu (Amansızca Horizon: Zero Dawn överken)