“Durmadan rahatsız edilmek artık can sıkıcı olmaya başladı. Haftalarca hazırlık ve ayin gerektiren hassas büyülerle dolu önemli çalışmaların ortasındaydım.” Kel’Thuzad kendisine yapılan hakaret yüzünden burnundan soluyordu; kendisini suçlayanlarla açıkça yüzleşmesine izin verme nezaketi gösterilene kadar saatlerce beklemeye zorlanmıştı. Grubun aşikâr sözcüleri Drenden ve Modera, uzun zamandır kendisini en çok eleştiren iki kişiydi. Yine de bu son sorgulamayı, henüz kendini göstermemiş olan Antonidas’ın desteği olmadan başlatmış olamazlardı. Yaşlı adam neyin peşindeydi?
Drenden homurdandı. “Böyle bir büyünün ‘hassas’ olarak anıldığını ilk defa duyuyorum.”
“Cahil bir adamdan cahilce bir görüş,” dedi Kel’Thuzad soğuk bir kesinlikle.
O zamanlar uzaktan gelen bir ses onunla konuşuyordu, bir dostun sesi. Şimdiye dek görüşleri o kadar tanıdık hâle gelmişti ki adeta kendi düşünceleriymiş gibi hissediyordu. Senden korkuyorlar ve seni kıskanıyorlar. Ne de olsa yeni eğitim sürecin sayesinde bilgelik ve güç kazanmaya devam ediyorsun.
Ani bir ışık parlaması oldu ve çatık kaşlı, gri saçlı başbüyücü salonda belirdi. Kolunun altına küçük bir tahta sandık sıkıştırılmıştı. “Kendim görmesem inanmazdım. Sabrımızı son kez suistimal ettin, Kel’Thuzad.”
“Saygıdeğer Antonidas sonunda bizi varlığıyla onurlandırdı. Hasta olduğunu düşünmeye başlamıştım.”
“Yaşlılık seni korkutuyor, öyle değil mi?” diye tersledi Antonidas. “Sadece bir alternatif olduğunun farkındasın.”
Eğer bu onu rahatlatacaksa bırak öyle düşünsün.
Bir nebze sakinleşen Antonidas devam etti. “Sağlığıma gelince, endişelenmene gerek yok. Sadece başka bir yerde meşguldüm.”
“Yasak büyü bulmak için odalarımı mı arıyordun? Daha iyisini yapabilirsin.”
“Doğru, odalarında herhangi bir kanıt bulunmadı. Diğer yanda, kuzey bölgelerinde sahip olduğun depolar…” Antonidas ona tiksinerek baktı.
Lanet olsun ki her işe burnunu sokan kendini beğenmiş adamın tekiydi. “Buna hakkın yokt…”
Antonidas asasını yere vurup onu susturdu ve diğer büyücülere döndü.
“Binaları bir dizi pis deney için laboratuvarlara çevirmiş. Kendiniz görün, meslektaşlarım. Emeklerinin meyvelerine bakın.” Sandığı açtı ve herkesin görmesi için eğdi.
Birkaç sıçanın çürüyen kalıntıları… İkisi hâlâ nafile bir kaçma çabası içinde beceriksizce sandığın kenarlarını tırmalıyordu. Birkaç büyücü ayağa fırladı ve dehşet dolu bir curcuna koptu. Odanın arkasında oturan altın saçlı asil elf bile korkmuş görünüyordu, oysa ki Prens Kael’thas yaşındaki bir adam için bu durum neredeyse imkânsızdı.
Kel’Thuzad tutsak sıçanlara baktı ve çökmüş olduklarını gördü, hareket etmeyi bırakmışlardı. Görünüşe göre bir başarısızlık silsilesi daha… Önemi yoktu. Bir gün dayanıklı bir diriölü numunesi yaratacaktı. Sıkı çalışmasının doğruluğu kanıtlanacaktı. Sadece zaman meselesiydi.
Seni susturan büyüde gevşek örgüler var. Nasıl çözeceğini göstereyim mi?
Zaman ve arada sırada esrarengiz sesiyle hedefine bir adım daha yaklaşmasına yardım eden bilinmeyen müttefiki… Göster, diye düşündü.
Bir başka ışık parlaması içinde genç bir kadın ortaya çıktı. Antonidas’ın yanına doğru giderken asil elfin bakışları onu tedirgin ve düşüncelere dalmış bir gerginlikle takip etti. Ancak tamamen görevlerine odaklanmış olan Jaina Proudmoore fark etmemişti bile. Yakışıklı prensin hiç şansı yoktu.
Canlı, mavi gözleri Kel’Thuzad’a meraklı bir bakış attı. “Çırağım sandığın ve içindekilerin yakıldığından emin olacak,” diye açıklayan Antonidas’ın elinden kutuyu aldı.
Kadın başını eğdi ve odadan ışınlandı. Asil elf, odanın öbür yanından kadının kaybolduğu yere doğru somurtarak baktı. Farklı koşullar altında Kel’Thuzad, bu sessiz dramayı eğlendirici bulabilirdi. Ancak karşı koyan olmayınca Antonidas nutuk çekmeye devam etti. Kel’Thuzad sessizce öfkelenerek kendini serbest bırakma çabalarına döndü.
“Bu hadiselerin gidişatına yeterince izin verdik. Daha sorgulanabilir uğraşları için ara sıra cezalandırdık. Rehberlik etmeye çalıştık. Şimdiyse şeytani büyüler üzerinde çalıştığını ortaya çıkartıyoruz. Kirin Tor ismi yerel köylülerin dudaklarında bir lanete dönüşüyor.”
“Yalan söylüyorsun!” diye haykırdı Kel’Thuzad ve büyücülerin birkaçının dikkatini çekmeyi başardı; bir açıklama yapmasını bekliyorlardı. “Köylüler İkinci Savaş’ı en az benim kadar hatırlıyorlar. Orklar hakkında istediğini söyle; fel büyücüleri büyük güçlere sahiplerdi. Karşısında az sayıda ve kıymetli savunmamız olan güçler… Bir yükümlülüğümüz var: Bu büyüleri kullanmayı ve onlara kendimiz karşılık vermeyi öğrenmeliyiz.”
“Doğal olmayan var oluşları saatlerle sınırlı bir sıçanlar ordusu yaratmak için mi?” diye sordu Antonidas kuru bir sesle. “Evet, çocuğum, günlüklerini de buldum. Bu tiksindirici teşebbüse dair oldukça detaylı kayıtlar tutmuşsun. Bu içler acısı yaratıkları orklara karşı kullanmayı amaçlıyor olamazsın. Orkların şu anki rehavetinden sıyrılıp toplama kamplarından kaçacaklarını ve bir şekilde yeniden tehdit olmayı başaracaklarını varsayarsak elbette.”
“Senden genç olmak beni biraz zor ‘çocuk’ yapar,” diye sertçe cevapladı Kel’Thuzad. “Sıçanlar içinse, onlar ilerlememi kıyasladığım ölçekler. Bu standart bir deneysel teknik.”
Derin bir nefes sesi geldi. “Bugünlerde zamanının çoğunu kuzeyde geçirdiğinin farkındayım. En başta dikkatimi çeken gittikçe artan sürelerde ortadan kayboluşlarındı. Ancak sen bile kralın yeni koyduğu verginin halkın huzursuzluğunu arttırdığını duymuş olmalısın. Bencil güç kovalamacan köylüleri başkaldırmak için kışkırtabilirdi. Lordaeron iç savaşa çekilirdi.”
Vergi konusunu bilmiyordu. Antonidas abartıyor olmalıydı. Ayrıca gerçek büyücüler daha büyük önemi olan konulara odaklanmalıydı. “Daha tedbirli olacağım,” diye önerdi dişlerini gıcırdatarak.
“Ne kadar tedbir alınırsa alınsın, bu büyüklükteki bir sırrın saklanabilmesi mümkün değil,” dedi Drenden.
“Kendimiz bir tehlike oluşturmadan insanlarımızı korumak için her zaman ince bir çizgide yürüdüğümüzü biliyorsun,” diye ekledi Modera. “İnsanlığımızı feda etmeye cüret edemeyiz; görünüşte olmaz, gerçekte hiç olmaz. En iyi ihtimalle yöntemlerin bizim kâfirler olarak kınanmamıza sebep olacaktır.”
Bu çok fazlaydı. “Yüzyıllarca kâfirler olarak anıldık. Kilise hiçbir zaman yöntemlerimizden hoşlanmadı. Bütün bu aşırı duyarlılığa karşın hâlâ buradayız.”
Modera başını salladı. “Çünkü yozlaşmaya ve faciaya götüren kara büyüden kaçınıyoruz.”
“Çünkü bize ihtiyaçları var!”
“Yeter.” Antonidas’ın sesi bitkindi. Modera ve Drenden’e dönüp ekledi. “Eğer kelimeler ona ulaşabilseydi, şimdiye kadar işe yarardı.”
“Söylediklerinizi dinleyip durdum,” dedi Kel’Thuzad çileden çıkmış bir şekilde. “Merhametli tanrılar adına, bıkana kadar hep dinledim! Beni dinlemeyen sizsiniz ve çağ dışı korkularınızı bir kenara bırakamıyors-…”
“Bugün buradaki amacımızı yanlış anladın,” diye sözünü kesti Antonidas. “Bu bir tartışma değil. Şu an itibarıyla mülklerin etraflıca aranıyor. Kara büyüyle lekelenmiş tüm eşyalara el konulacak ve bizi tatmin edecek şekilde tanımlandıktan sonra yok edilecek.”
İsimsiz müttefiki bunun olabileceğine dair onu uyarmıştı fakat Kel’Thuzad inanmamıştı. Tuhaf bir durumdu. Olayların bu noktaya gelmesine neredeyse rahatlamıştı. Gizlilik ihtiyacı çalışmasının kapsamını sınırlıyor, ilerlemesini engelliyordu.
“Kanıtların ışığında,” dedi Antonidas ağır bir şekilde, “Kral Terenas kararımızı kabul etti. Eğer bu çılgınlığı bırakmazsan, tüm rütbe ve mülklerin elinden alınacak ve Dalaran’dan -hatta doğrusunu söylemek gerekirse tüm Lordaeron’dan- sürüleceksin.”
Düşünceler zihninde yarışır hâldeyken Kel’Thuzad, başını eğip salondan ayrıldı. Kuşkusuz Kirin Tor, yaptıklarının halk tarafından öğrenilirse geniş yankı bulmasından korktukları için bu sözde rezaleti sessiz tutacaktı. Bir kereliğine de olsa korkaklıkları işine yarayacaktı. Sahip olduğu varlıkları asla kralın hazinesini süslemeyecekti.