Herhangi bir bilgi vermeden önce açıkçası ana oyunlarla direkt bir bağlantısı olmadığı ve nispeten farklı bir konuya sahip olduğu için ilk üçleme ile karşılaştırılmasını yanlış bulduğumu belirterek başlayayım. Ana oyunlarda oldukça deneyimli, üst düzey bir asker olarak gizli görevlere gidiyordunuz, evet; ancak burada en basit tabiriyle yepyeni bir galaksiyi keşfe çıkan öncü birliğin oldukça toy liderisiniz. İlk üçlemenin başarısı ME:A için beklentileri korkunç derecede yükseğe taşıdı ama bu tek oyunla o noktaya erişemeyeceklerini, hatta yakınına bile uğrayamayacaklarını şahsen biliyordum. Belki de bu yüzden beklediğimden daha fazla tat aldım.
Hikâyesinden başlayarak irdeleyelim o hâlde, ne dersiniz?
Andromeda Initiative isimli organizasyonun planları çerçevesinde Citadel benzeri bir uzay üssü olan ve çeşitli ırklardan kilit isimleri barındıran Nexus ile birlikte her Citadel Konseyi ırkından 20,000 üye barındıran “Ark” adındaki gemilerle yola çıkmamız planlanıyor. Hyperion isimli insan Ark’ı, Leusinia isimli asari Ark’ı, Natanus isimli turian Ark’ı ve Paarchero isimli salarian Ark’ı dışında ismi bilinmeyen fakat quarian, drell, hanar, elcor, volus ve diğer ırkları barındıran bir Ark daha bulunuyor; ancak sonuncu Ark’taki ırklara özel çevresel etkenler oluşturulması gerektiğinden teknik sorunlardan ötürü bu Ark’ın harekete geçmesi gecikiyor. 2185 yılında cryo-sleep tekniği kullanılarak dondurulup uyutulduktan sonra Nexus ile dört Ark olarak Samanyolu’ndan ayrılıyor ve yaklaşık 600 yıl sonra Andromeda galaksisinde gözlerimizi açıyoruz. Söz konusu Hyperion olunca bu süre tam 634 yıl olarak belirtiliyor. Amacımız bu yeni galaksiye vardığımızda “Heleus Cluster” olarak isimlendirilen kısmına giderek önceden belirlenen ve yaşama uygun olduğu söylenen yedi gezegeni bulup yerleşmek; aynı zamanda Heleus’un kendisini de keşfetmek.
Hikâyeyle ilgili daha detaylı bilgi almak isterseniz oyunun çıkışından önce yayınladığımız videomuza göz atabilirsiniz.
Bu noktadan sonrası biraz *spoiler* içerecektir, şimdiden uyaralım. Ama biraz… Azıcık…
Öncelikle ana karakterimizin o ilk tanıtım fragmanında gösterilen N7 olmadığını öğrenmekle işe başlıyoruz. Olabilir, sıkıntı yok. Farklı bir karakterle de gayet güzel oynanabilir ne de olsa. Mass Effect olduğundan illaki N7 olacak diye bir kaide yok sonuçta. Meğerse o N7 askeri babamızmış zaten; yabancı da değil, ne güzel!
Ana karakterimiz, seçimimize göre şekillenen Ryder ikizlerinden biri ve “Pathfinder” unvanını taşıyor. Uyandırıldığımız sırada gerçekleşen bir kaza sonucunda bütün Heleus’un “Scourge” adı verilen bir uzay fenomeni etkisi altında olduğunu ve (görevler boyunca ilerledikçe) bu fenomenin gezegenler, hatta yıldız sistemleri için büyük bir tehdit oluşturduğunu öğreniyoruz. Tüm bunları yaparken ve oyunun geri kalanındaki adımları atarken babamız tarafından geliştirilen yapay zekâ SAM de bize bütün yardımını sunuyor. Kardeşimizden çok bahsetmeyeceğim zira oyunun büyük bir bölümünde uyuyor. (634 sene yetmemişse demek…)
Ve çok geçmeden fark ediyoruz ki her biri “Habitat” olarak isimlendirilmiş bu yedi gezegenin hiçbiri beklediğimiz yerler değiller. Açıkçası korkunç durumdalar ve Scourge sağ olsun yaşamaya pek de elverişli yerler oldukları söylenemez. Kett adında oldukça saldırgan bir ırk var ki daha oyun başlar başlamaz kendileriyle uğraşmak zorunda kalıyoruz.
Remnant adını verdiğimiz, tamamen robotik bir başka ırk ve onların “Vault” olarak tabir edilen yer altı yapıları da bulunuyor. Bu yapılar, bulundukları gezegenler üzerinde çalıştırıldıklarında “terraforming” olarak isimlendirilen ve gezegenin yaşanabilir hâle gelmesi için doğasını değiştiren bir sistemi uygulamaya başlıyorlar.
Karışık geldi bir an okuyunca, değil mi? Evet, oyun bu kadar hızlı başlıyor.
Pathfinder unvanı bir anda babamızdan bize geçiyor ve Andromeda’ya seyahat eden bütün insanların geleceğiyle ilgili kararlar üzerimize atılıyor. Daha ne olduğunu bile anlamadan bir anda diğer Arkların ortada olmadığını öğrenmemizle Nexus’un sorumluluğu da üstümüze biniyor. Rahatça gezip bitmek bilmeyen görevleri tamamlamamız için de bize Tempest adındaki son model gemiyi veriyorlar. (Son modelmiş, peh! Normandy’nin üstüne tanımam!)
Dedim ya, oyun çok hızlı başlıyor ve oldukça deneyimsiz bir karakter olarak bizden bu kadar şey beklemeleri açıkçası ilk başta kafamızı karıştırıyor. Sonra oturuyor ama.