Titanlar ve tanrılar arasındaki ikinci büyük savaş böylece Olimpos Dağı’nın eteklerinde patlak verdi. Helios yanan savaş arabasıyla dağa tırmanmakta olan titanlara saldırdı; Hermes hızını kullanarak bir mermi gibi fırladı; Herkül askerlerini Gaia’nın üzerine yönlendirirken Hades ise zincirli tırpanlarını geçirebileceği titanlar aramaya başladı. Son olarak Poseidon dağdan aşağı zıpkın gibi inerek titan Epimetheus’un göğsünü delip geçti ve su atlarından oluşan Hippocampi’yi yardımına çağırdı. İndirdiği diğer titanlardan sonra gözünü doğrudan Gaia’ya diken Poseidon büyük bir tehdit oluşturmaya başlamıştı. Bu tehdidi göz ardı edemeyecek durumda olan Kratos, Poseidon’la dövüşmeye başladı. Önce Denizler Tanrısı’nı bir güzel benzeten Kratos, gözlerini oyup boynunu kırdıktan sonra Poseidon’un cesedini altlarındaki okyanusa fırlattı. Poseidon’un ölümü okyanus seviyesinin yükselmesine ve beraberinde sel baskınlarının yaşanmasına sebep olarak Olimpos’un tepesi haricinde dünyanın kalan büyük bir çoğunluğunu yok etti.
Poseidon’un ölümünün ardından Gaia ve Kratos tırmanmaya kaldıkları yerden devam ederek Zeus’la karşı karşıya geldiler. Zeus muazzam bir yıldırım saldırısıyla Gaia’nın kolunun büyük bir kısmını parçaladı ve ikiliyi dağdan aşağıya düşürdü. Kratos sırtına tutunmaya çalışırken Gaia, ona piyon olarak oynaması gereken rolü oynadığını ve artık onunla bir işleri kalmadığını söyledi. Titanların da ihanetine uğrayan Kratos, Olimpos Kılıcı’nı Gaia’nın sırtına saplamasına rağmen tutunamadı ve düşerek üçüncü defa ölümle tanıştı. Styx Nehri’ndeki ölü ruhlar tarafından gücünün büyük bir kısmı emilen Kratos, nehirden çıkmayı başardığında yeni bir varoluş seviyesine ulaşmış olan Athena’yla karşılaştı. Önündeki tehlikelere karşı Kratos’a yeni silahları Sürgün Kılıçları’nı veren Athena, önceki karşılaşmalarının aksine Spartalı’ya intikamını almakta yardım edeceğini, Zeus’u gerçekten yenmek istiyorsa Olimpos’un Alevleri’ni söndürmesi gerektiğini anlattı.
Hades’in mekanına ilerlediğinde Persephone’nin naaşıyla karşılaşan Kratos, burada karısının yasını tutan Hades’le de yüz yüze geldi. Tanrıların kanını isteyen Spartalı, Yeraltı’nın tanrısına vahşice saldırdı ve onun miğferini söküp silahlarını aldıktan sonra Hades’in Pençeleri’ni kullanarak ruhunu ele geçirdi. Yeraltı’ndan bir kez daha kurtulup Olimpos’a geri dönen Kratos, karşısına çıkan tanrıları ve artık ittifakını bozmuş olduğu titanları da amansızca katlederek onlara ait güçleri toplamaya devam etti. Zor durumda kalmış Gaia Kratos’u görünce yardım istedi ancak Sparta’nın Hayaleti ona kısa süre önceki ihanetini hatırlattı ve piyon olanın kendisi değil, titanlar olduğunu söyledi; ardından Gaia’nın zaten hasar görmüş kolunu kopartarak Olimpos Dağı’ndan aşağı yuvarlanmasına sebep olduktan sonra dikkatini tekrar tanrılara yöneltti. Çıplak elleriyle koparttığı Helios’un kafasını yolunu aydınlatmakta kullandı; Hermes’in bacaklarını kesti ve botlarına el koydu; yarı-kardeşi olan Herkül’ün suratını içeri göçerttikten sonra Nemean Eldiveni’ni aldı; Hera’nın boynunu kırdı…
Hyperion Geçidi’nden tekrar Tartarus’a geçip orada Hephaestus’tan Pandora’nın yerini öğrenmeye niyetli olan Kratos’un karşısına bu sefer de Afrodit dikildi; ancak diğer tanrıların aksine Kratos’un Olimpos’a getirdiği savaşla değil, Savaş Tanrısı’nın bedeniyle ilgilenmekteydi ve Hyperion Geçidi’ni Kratos’un kendisiyle birlikte olması şartıyla kullanmasına izin verdi. Spartalı’nın Pandora için geldiğini bilen Hephaestus, ona Pandora’nın Labirent’te hapis tutulmasının ve Hephaestus’un Hades’e sürülmesinin sebebinin Ares’in peşine düştüğünde kutuyu açması olduğunu söyledi. Pandora’yı kutunun anahtarı olarak yaratan ve zaman içinde kızı gibi sevmeye başlamış olan Hephaestus, Kratos’a ondan uzak durmasını tembihledi; ancak savaşçıyı durdurmanın başka bir yolu olmadığını anlayınca ona başarmasının imkânsız olacağını düşündüğü bir görev verdi: Kratos’u titan Cronos’un karnındaki Omphalos taşını almaya ikna etti.
Sırtındaki Pandora Tapınağı’nı koruyamadığı için Zeus tarafından Tartarus’a sürülmüş olan Cronos’u bulan Kratos, bu sefer de devasa titanla savaşmaya başladı. Helios’un kafasının ışığını kullanarak titanı geçici olarak kör etti. Ne yapsa Spartalı’yı durduramayan Cronos, en sonunda onu yemeye karar verdi; ancak bu, Kratos’un daha çok işine geldi. Cronos’un karnından Omphalos taşını alan savaşçı, Olimpos Kılıcı’nı kullanarak titanın karnını yardı ve iki büklüm olan titanın kafasına çıkıp kılıcı saplayarak onu öldürdü. Hephaestus’un kendisine oynadığı oyunu fark eden Kratos demirciyle yüzleşti ve onu da atölyedeki örse saplayarak katletti. Hephaestus son nefesinde Kratos’a kızı Pandora’yı bağışlaması için yalvardı ancak Spartalı’nın Pandora’yı incitmek gibi bir niyeti zaten yoktu.
Icarus’un babası Daedalus’un inşa ettiği Labirent’e varan Spartalı, burada hapis tutulan Pandora’yı bulup kurtardı. Başta Pandora’yı sadece bir araç olarak gören Kratos, onun kendi kızı Calliope’yi ne kadar andırdığını fark ettikçe kararlılığı sekteye uğramaya başladı. Yanında Pandora’yla birlikte bir kez daha Yeraltı’na doğru yolculuğa çıktı; Yeraltı ve Olimpos’u birbirine bağlayan Denge Zinciri’ni parçalayarak Üç Yargıç heykellerini yok etti ve Pandora’nın Kutusu’na giden yolu açtı. Kratos bu noktada fikrini değiştirerek Pandora’yı feda etmekten vazgeçti ancak Pandora kaderinin bu olduğunu söyleyerek inat etti. İkili tartışırken Zeus araya girdi ve Pandora’yı rehin aldı. Kratos ise bütün öfkesiyle Zeus’un üzerine çöktü ve bu sırada kurtulan Pandora da kutuyu açmak için harekete geçti. Baba ve oğul birbirlerine kinlerini kusarken Pandora kutuyu çevreleyen alevleri söndürdü ve kendi hayatını feda ederek kutunun kilidini kaldırdı. Bir anlığına sersemleyen ikiliden daha çabuk kendine gelen Kratos oldu ve Pandora’nın Kutusu’nu bir kez daha açtı; lakin kutu bu sefer boştu. Zeus onunla dalga geçip bir kez daha başarısız olduğunu söylese de aslında Kratos’un intikam alevlerini daha çok körüklüyordu. Böylece bir kez daha dövüşmeye başladılarsa da bu sefer de dövüşleri hâlâ ölmemiş olan Gaia tarafından bölündü; titan ikisini birden yuttu. Oldukça yaralı olan Zeus, Gaia’nın kalbinin özünü emerek kendini iyileştirirken Kratos çareyi bir taşla iki kuşu vurmakta buldu: Zeus’u Olimpos Kılıcı’yla Gaia’nın kalbine mıhladı ve hem Gaia’yı hem de Zeus’u öldürmüş oldu. Lakin ölüm bile tanrıların kralı Zeus’un pes etmesini sağlayamamıştı. Ruh hâlinde bir kere daha oğluna saldıran Zeus, Kratos’un iradesini ve direncini kıracak saldırılar yaptı. Bilmediği şey ise Pandora’nın ruhunun Kratos’un içinde yaşamakta olduğuydu. Pandora’nın yönlendirmesiyle Zeus’un saldırılarına karşı koyan Kratos, babasının ruhunu bedenine geri dönmeye zorladı. Zeus’a bir kez daha toparlanma şansı vermeden onu gözünü kan bürümüş bir şekilde yumruklarıyla ölesiye dövmeye başladı ve böylece Olimpos’un tanrılar kralının hükmü nihayet sona erdi.
Bu zaferinin ardından Kratos’u karşılamak için gelen yine her zamanki gibi Athena’ydı. Kratos’u intikamını aldığı için kutladıktan sonra Pandora’nın gücünü geri iade etmesini talep etti. Kratos kutunun boş olduğunu söylese de Athena ona inanmadı ve Titan katliamının ardından dünyadaki kötülükleri kutuya hapsettiklerinde bizzat kendisinin bir önlem olarak “dünyanın en güçlü silahı olan” umudu kutuya yerleştirdiğini anlattı. Kratos ise yavaş yavaş neler olduğunu anlamaya başladı: Kutuyu ilk açtığı sırada kötülükler Olimpos tanrılarını, bilhassa da Zeus’u etikelemeye başlamışken “umut” kendini Kratos’a adamıştı. Bütün öfke, intikam ve suçluluk duygularının ardında Kratos’a asıl güç veren hep bu umut olmuştu. Athena’nın umudu tekrar kilit altına almasına izin veremeyeceğine karar veren Kratos, Olimpos Kılıcı’nı kendi karnına saplayarak içinde saklı umudu serbest bıraktı. Tanrıların ölümü dünyanın sonunu getirmişti, hayatta kalan insanlarınsa tekrar medeniyeti inşa etmek için umuda ihtiyacı olacaktı.
Yunan efsaneleri Kratos’un hikâyesinin burada sona erdiğini ve Sparta’nın Hayaleti’nin Olimpos tanrılarının kalanıyla birlikte can verdiğini anlatsa da asıl hikâye daha farklı bir sona sahipti. Kendi diyarının ötesine, çok ama çok kuzeye yolculuk eden Kratos kendine yepyeni bir hayat kurmaya niyetlenmişti. Tamamen yabancı olduğu o soğuk topraklarda gerçek kimliğini ve kökenini gizleyip gözlerden uzak yaşamaya çalışırken Faye adında bir kadınla tanıştı. Geçmişini geride bırakmaya kararlı eski Savaş Tanrısı, yeni hayatını Faye’yle birlikte kurmaya başladı. Oğullarının adını hep örnek aldığı o Spartalı askerin anısına Atreus koydu. Kratos’un içinde alev alev yanan öfke zamanla yerini küllere bıraktı. Artık daha sakin ve oturaklı bir kişiliğe sahip olan Kratos, kimi zaman yüzeye çıkan dürtülerini sıkça evden uzak kaldığı avlara çıkarak bastırmayı başardı. Bu durum zaman içinde onun için bir nevi kaçış hâline gelse ve evden uzak geçirdiği zamanlar git gide artsa da…
Derken bir gün, Mireler’in örmediği bir kaderin sonucunda karısı Faye öldü ve Kratos kendini nasıl ifade edeceğini bilmediği oğluyla birlikte kendini yepyeni bir maceranın içinde buldu…