“Merakınız ölümünüz olacak!”
Kel’Thuzad, Kirin Tor’u yöneten Altılı Konsey’in güçlü insan büyücülerinden biriydi. Yıllar boyu yasaklanmış nekromansi öğretisi üzerinde çalışmak için ısrarcı olmuş ancak asla beklediği desteği alamamıştı. İkinci Savaş’tan sonraki dönemlerde, Liç Kral Kuzeyyarı’ndan dünyadaki güçlü bireylere zihinsel çağrılar gönderdiğinde ilk cevap veren Kel’Thuzad oldu. Kirin Tor, karanlık sanatlardan gelen gücü ve bilgeliği asla kabul etmeyecek kadar katıydı. Aradığı eğitimi yalnızca Liç Kral’dan alabilirdi. Böylece Kel’Thuzad lanetlenmeye giden o karanlık yola girdi.
Kel’Thuzad, orklara karşı verilen İkinci Savaş’tan önce Altılı Konsey’deki yerini almıştı. Karazhan’da bulunan ve Muhafız Medivh’in birçok bilgiyi depoladığı Muhafız’ın Kütüphanesi ile ilgilenmeye başlayan Kel’Thuzad, kule mühürlendiğinde kaybolup giden bu kütüphanenin yitişine en çok üzülenler arasındaydı. Kirin Tor, Medivh’in çırağını orkların Azeroth’a gelişi ve Muhafız’ın öldürülüşüyle ilgili sorguya çekerken merakını dindiremeyen Kel’Thuzad, Khadgar’a Tirisfal Konseyi‘yle ilgili birçok soru sormayı da ihmal etmedi. Her zaman oldukça azimli ve bilgiye aç bir büyücüydü; daha fazlasını öğrenmek için kuralları çiğnemeyi bile göze alan konsey üyesi, dönemin en büyük büyücüsü olarak kabul edilen Başbüyücü Antonidas’ın çırağı Jaina Proudmoore ile de bu sıralarda tanışma fırsatı buldu.
Kel’Thuzad, bilinmedik bir varlığın sesini de duyar olmuştu; bu varlık ona hayal edemeyeceği güçler vadediyor, çalışmalarında ilerleyebilmesi için gereken bilgileri sunmayı teklif ediyordu. Sesin aslen Kuzeyyarı‘ndaki Donmuş Taht‘a hapsolmuş Liç Kral’ın ta kendisi olduğundan habersiz bir şekilde çağrıya cevap veren Kel’Thuzad, gizlilikle yürüttüğü bir çalışma başlattı. Lordaeron’daki mülklerini ve nüfuzunu yasaklanmış büyüler üzerinde çalışmaya adadı. Ölüleri diriltip kontrol edebilmesini sağlayacak nekromansi alanıyla ilgileniyordu. Ölü sıçanları diriltme girişimleri yapan ve nekromasi ile ilgili daha çok detaya ulaşmak isteyen Kel’Thuzad’ın bu çabalarıher ne kadar büyük bir gizlilikle yürütülse de Başbüyücü Antonidas sonunda neler olduğunu keşfetti. Kel’Thuzad’ın tüm mülklerinin ve eşyalarının araştırılmasını emreden Antonidas, diriltilmiş sıçanları gördüğünde aradığı şeyi bulduğunu anlamıştı. Derhâl Altılı Konsey’i bir araya getiren başbüyücü, Kel’Thuzad’a bu delice uğraşından vazgeçmesi gerektiğini söyledi. Ona karanlık büyüden etkilenmiş tüm eşyalarının yok edileceğini anlatan Antonidas, eğer nekromansi girişimlerine son vermezse Konsey’deki yerini kaybedeceğini, tüm mülkiyetinin elinden alınacağını ve sadece Dalaran’dan değil, Lordaeron’un tamamından sürüleceğini belirtti.
Bilgiye aç olan Kel’Thuzad, Antonidas’ın kaybetmekle tehdit ettiği her şeyi arkasında bırakmaya karar verdi ve bir süredir kendisiyle zihinsel iletişimde olan varlığı bulabilmek adına Kuzeyyarı’na doğru yalnız bir yolculuğa çıktı. Asıl amacı Buztacı‘na gitmek ve elde etmek istediği güce kavuşmaktı. Bölgeye ulaştığında orada bulunan yapıya doğru ilerleyen Kel’Thuzad, daha önce hayalini bile kuramayacağı kadar etkili nekromansi çalışmalarının ürünlerini gördü. Buradaki diriölüler fiziksel anlamda güçlerinin çoğunu koruyorlardı; aralarından bazıları sanki ölüm onlar için hiçbir şey ifade etmemişçesine sahip oldukları yüksek zekâyı ustalıkla kullanıyorlardı. Kendisini karşılayan ve ona refakat eden Anub’arak da bunlardan biriydi.
Anub’arak Kel’Thuzad’ı yer altındaki bir yapıya gördü. Dört farklı kanadı bulunan bu yapı Naxxramas’tı. Gördükleri ilk başta Kel’Thuzad’ın başını döndürmüş olsa da en sonunda şahit olduğu vahşeti kaldıramayarak Naxxramas’tan dışarı ışınlandı ve kaçmak istedi; ancak Liç Kral’dan uzaklaşmak asla o kadar kolay değildi. Kendisini çevreleyen tayflarla birlikte Buztacı’na geri dönen Kel’Thuzad, burada bulunan ve sarmal merdivenlerle çevrelenmiş dikite uzun uğraşlar sonucu tırmanarak Donmuş Taht’a ulaştı. Liç Kral kendisini bekliyordu; ona eğer ihanet etmeye kalkarsa başına neler gelebileceği hakkında oldukça sakin bir konuşma yaptı. Kel’Thuzad nasıl bir işe bulaştığını bilmiyor ve kendisine lanet ediyor olsa da hem vadedilen gücün büyüklüğü hem de ölümsüzlüğe ulaşacak olmanın getirdiği hoşnutlukla Liç Kral’ın teklifini kabul etti ve kendisini onun hizmetine adadı. Böylece Kel’Thuzad, Lanetlenmeye Giden Yol‘da ilk adımını atmış oldu.
Kel’Thuzad, Liç Kral ile yaptığı anlaşmadan sonra kılık değiştirerek Lordaeron’a döndü ve üç yıl boyunca servetini de kullanarak kendisiyle aynı fikirlere sahip kişileri bir araya getirdi. Oluşturdukları kardeşliğe Lanetliler Tarikatı ismi verdi ve aralarına katılanlara Liç Kral’a hizmetleri karşılığında sonsuz yaşam sözü vadetti. Zaman geçtikçe Kel’Thuzad, tarikat için Lordaeron’daki işçi sınıfından birçok hevesli aday buldu. İnsanlar yaşadıkları güçlükler ve yorgunluk yüzünden inançlarını Işık’tan çevirerek Liç Kral’ın karanlığına adıyorlardı. Lanetliler Tarikatı büyürken Kel’Thuzad ise tüm bu çalışmalarının gizli kalması için ciddi çaba sarf etti.
İkinci Savaş sonrasında harabeye dönen eski Arathorian kalesi Caer Darrow’daki Barov ailesine de Liç Kral’a hizmetleri karşılığında ölümsüzlük vadetti. Kel’Thuzad’ın etkisine kapılan aile, kaleyi ve altındaki mezarları ona bağışladı. Böylece Kel’thuzad, tarikat üyelerinin bir kısmını Caer Darrow’un kadim mezarlarına taşıdı ve burayı Scholomance denilen bir nekromansi okuluna çevirdi. Okul, tarikat için yeni üyeler yetiştirmek ve diriölü vebasını Lordaeron’a yaymak için kullanılacaktı.
Liç Kral, Kel’Thuzad’dan diriölü vebası taşıyan veba kazanlarını Lordaeron’a götürmesini emretti. Kazanlar, gizlice tarikatın kontrolündeki çeşitli köylere götürüldü ve kuzey Lordaeron’daki çiftlik alanlarıyla şehirlere dağıtıldı. Çoğu köy kısa zamanda vebanın etkisine kapılmıştı. Vebaya kapılan insanlar ölüyor ve Liç Kral’ın köleleri olarak yeniden diriliyorlardı. Veba git gide yayılıyor ve her geçen gün kuzey bölgelerinde daha fazla zombi görülüyordu. Liç Kral’ın ordusu gittikçe büyürken Kel’Thuzad, diriölülerden oluşan bu orduya Musibet adını verdi.
Kel’Thuzad, Brill köyüne veba bulaştırılması süreci sırasında Lordaeron Prensi Arthas ve büyücü Jaina Proudmoore tarafından fark edildi. Buradan Andorhal’a kaçan Kel’Thuzad, peşinden gelen ikiliyle yüzleşti. Jaina ile geçmiş günlere dair atıştıktan sonra onlara, vebayı yaymaları için Lanetliler Tarikatı’na emir verdiğini söyledi ama tek sorumlu kendisi değildi. Mal’Ganis isimli dehşet efendisine hizmet etdiyordu ve yaşayanları bu topraklardan temizleyeceklerdi. Daha fazla kanıt istiyorlarsa Stratholme şehrine gidebilirlerdi.
Arthas duyduklarının üstüne saldırıya geçti ama Kel’Thuzad ortadan kaybolmuştu bile. Genç prens ve Jaina, vebalı tahılların yayılmasını engellemek için ne kadar çabalarlarsa çabalasınlar hep geride kalıyorlardı. Yine de Arthas, Kel’Thuzad’ın peşine düşüp onu yakalamayı başardı. Kel’Thuzad, Arthas’a ölümünün çok az şey ifade edeceğini söyledi. Daha işleri bitmemişti.
Kel’Thuzad’ı öldüren Arthas, Jaina ile birlikte Stratholme’a doğru yola koyuldu. Vardıklarında şehir çoktan vebayla tanışmıştı. Temizlemek için tüm şehrin yok edilmesi gerekiyordu. Gümüş El Şövalyeleri’nin başındaki Uther Lightbringer, Arthas’a karşı çıkınca prens onu görevden alıp birliklerini dağıttı. Kendisine sadık askerlerle şehre doğru saldırıya geçerken Jaina da genç prensi terk etti. Böyle bir şey yaparken onu izleyemezdi.
Stratholme’daki veba bulaşmış zavallı insanları bir bir öldüren Arthas, en sonunda Mal’Ganis’e ulaşmayı başardı. Mal’Ganis’in ise Arthas için farklı planları vardı. Gerçek kaderi için kuvvetlerini toplayıp onunla Kuzeyyarı’nda buluşmasını söyledikten sonra ortadan kayboldu. Arthas onun meydan okumasına karşılık vererek Kuzeyyarı’na bir yolculuk düzenledi. Burada Liç Kral’ın kılıcı Ayazmatemi’ni buldu ve Mal’Ganis’i yakalamayı başardı. Mal’ganis ona Ayazmatemi’nden Ölülerin Kara Lordu’nun sesini duyduğunu söyledi. Kılıç ise ona intikam zamanının geldiğini söylüyordu ve bu Arthas’ın duymak istediği tek şeydi. Böylece Mal’Ganis’i öldürerek Ayazmatemi’nin açlığını doyuran Arthas, bir kahraman olarak Lordaeron’a döndü. Fakat genç prens de çoktan lanetlenmeye giden yola girmişti ve Ayazmatemi’nin fısıltıları devam ediyordu. Artık kendi halkı için fedakârlık yapmak zorunda değildi. Artık tacının ağırlığını taşıması gerekmiyordu. Liç Kral her şeyin icabına bakmıştı. Arthas, kral babasının huzuruna çıktığında Ayazmatemi’yle onu öldürüp krallığına ihanet etti ve bir ölüm şövalyesi olarak Liç Kral’ın en büyük hizmetkârı hâline geldi.