GEMİ KAZAZEDESİ
[THE CASTAWAY]
Hayattayım!
[Alive!]
Bu mektup, aradan geçen zaman yüzünden solmuştur.
1. Gün – Kurtulmayı başardım; bu kömür parçası kötü bir kalem ve bu kitapları kullanabilmek için kurumalarını beklemem gerekmesine rağmen ikisi için de Tanrı’ya şükrediyorum. Santa María’nın güvertesinden savrulduğumda sonumun geldiğini düşündüm… ama sabah dalgalar tarafından uyandırıldım ve yabancı bir kıyıda güvendeydim!
Kaptan Isabella’nın öfkesinden, lanetinden ve ağzından saçmalıklar dökülen pis tutsağından kaçtım. O insan müsveddesi bizi felaketimize götürdü; yine de bir cennette uyandım! Göz alabildiğine güzel bir arazi ve adada çeşitli yapılar olduğunu düşündüğüm yerler var, her ne kadar yer şekillerini bilmesem de.
Dilerim Kaptan Isabella, pis tutsağıyla birlikte dalgalar altında boğulmuştur. Ancak umarım mürettebatın geri kalanı benim gibi kıyıya ulaşmıştır.
A. Damas
Kaptan ile Olan Sorun
[Trouble with the Captain]
Bu mektup, aradan geçen zaman yüzünden solmuştur.
3. Gün – Kaptan ve mürettebatından hâlâ bir iz yok. Derme çatma bir barınak inşa ettim ve bazı basit aletler çabalarıma yardımcı oluyor. Adada gerçekten yalnızım ve kendimi şanslı sayıyorum. Onun lanetli gemisinden ve deli rehberinden kurtuldum. Sözleşmemin gerekliliklerinin asla yerine getirilmeyeceğini bilsem de umrumda olmadığını fark ettim. Ada ihtiyacım olan her şeyi sağlıyor.
Yiyecek ve su sıkıntısı yok – av hayvanları bol ve içebileceğim bir pınar buldum. Bu yerin kendisi ruhumu canlandırıyor ve hiç olmadığım kadar sağlıklı ve güçlü hissediyorum.
A. Damas
İzler
[Tracks]
Bu mektup, aradan geçen zaman yüzünden solmuştur.
7. Gün – Bugün izler buldum ve kalbim korkuyla doldu. Bu izler, birçok adamın çizmeleriyle bırakılmıştı. Beni aradıklarını sanmıyorum ama gittikleri yön sığınağıma doğru ilerliyordu ve onu şans eseri bulmuş olabilirler.
Acele etmeliyim. Kaptan Isabella kayatta kaldıysa ve beni bulursa diye güvenliğimden endişe ediyorum.
A. Damas
ISABELLA’NIN DELİLİĞİ
[ISABELLA’S FOLLY]
Kazazede
[Castaway]
Bu mektup, aradan geçen zaman yüzünden solmuştur.
Bugün kayıp mürettebattan birini bulduk, Damas adında bir adam. Adam fırtınada denize düşmüş ama kıyıya varmış ve vahşi doğada basit bir kamp kurmuştu. Kendini oldukça iyi korumuş gibi görünüyordu ama bizimle birlikte kampa dönmekte isteksiz gibiydi – o kadar ki bizden kaçmaya çalışacağından korktum. Onu bağlamak zorunda kaldık ve bizimle gelmesi gerektiği konusunda uyardık.
Onu kampa geri getirdiğimizde mürettebatın bir kısmı onu karşılayan tezahürat yaptı ancak Kaptan Isabella çadırından çıktığında sessizliğe gömüldüler. Bakışları tamamen kayıp mürettebat üyesinin üzerindeydi ve şimdi anlıyorum ki adam aslında bizim tutsağımızdı.
Isabella onu bir firari ilan etti ve yargılanana kadar bağlanmasını ve ağzının tıkanmasını emretti. Ruiz itiraz etmek istiyormuş gibi göründü ama sanıyorum ki bunu yaparsa tutsağın yanındaki yerini alacağının farkındaydı.
Manuel
Cezalandırma
[Punishment]
Bu mektup, aradan geçen zaman yüzünden solmuştur.
Isabella, Damas’ın firar ettiği için dövülmesini emretti. Adamın yalvarışları çığlıklara dönüştü ve dayak bittiğinde örnek olsun diye onu büyük ağaca sürükleyip oraya bağlamamız emredildi. “Bırakın geceyi geçirsin,” dedi. İsyancılar uzun süre önce ortadan kaybolmuşlardı ve yerlerini taşla kaplı dokuz höyük almıştı. Isabella sonunda onları gömmüştü. Belki de canlı canlı.
Damas olayından sonra Ruiz gece yanıma geldi ve eğer aramızdan daha fazlasını bulursak onları yakalamak yerine uyarmamız gerektiğini söyledi. Başkalarını bulursak bugün bulduğumuzun başına gelenlerin yaşanacağını belirtti. Ona eğer itaat etmezsek Isabella’nın bizi kesinlikle cezalandıracağını söyledim ve o da emirlerine uysak bile itaatsizlik etmişiz gibi cezalandırılacağımızı söyleyerek beni tersledi.
O her ne ise artık bizim kaptanımız değil – eğer ayrılmazsak onun gibi davranmaya başlayacağız ya da bulduğumuz diğerleri gibi kesinlikle infaz edileceğiz.
Manuel
Ruiz Kayıp
[Ruiz, Missing]
Bu mektup, aradan geçen zaman yüzünden solmuştur.
Ruiz gitti. Ben de diğer adamlar da “kaçtı” ya da “kurtuldu” demekten korkuyoruz ama çoğumuz bunun doğru olduğuna inanıyor.
Kaptan Isabella, adamın adada dolanan hayvanlardan biri tarafından saldırıya uğramış olabileceği bahanesiyle bir arama yapılmasını talep etti ama yüzündeki ifadeden, sesindeki öfkenin yarattığı titremeden ne olduğunu gördüm – onun kaçtığını ve bunun suçlusunun kendisi olduğunu biliyordu.
Ruiz, umarım içine atıldığımız bu cehennemden uzaklara kaçmışsındır ve Tanrı’ya dua ediyorum ki kalan günlerini buradan uzakta yaşayabileceğin bir yerde huzur bulursun.
Manuel
Kadim Yol
[The Ancient Road]
Bu mektup, aradan geçen zaman yüzünden solmuştur.
Desembarco Eterno’da kamp kuralı üç ay oldu. Ancak bu gece Isabella, bize sabah yürüyüşe geçmeye hazırlanmamızı emretti – kampın güvenliğinden ayrılıp gözcülerin iki gün önce keşfettikleri Kadim yol boyunca kuzeye gideceğiz. Hepimizi buradan uzaklaştırmak riskli bir girişim ama dediklerine göre Isabella, Ruiz kaçtığından beri daha fazla firar olmasından korktuğu için adamların kampta kalmasına itimat etmiyormuş. Eğer hep birlikte seyahat edersek bizi daha yakından izleyebilir.
Gerçek ne olursa olsun onun emirlerine karşı çıkacak kadar aptal değiliz.
Manuel
Yürüyüş
[The March]
Bu mektup, aradan geçen zaman yüzünden solmuştur.
Kaptan Isabella henüz hedefimizi açıklamadı ve kendisinin de bildiğinden emin değilim – sadece bir şey arıyor gibi görünüyor ve hakkında konuşmayı reddediyor. Kâfir bu çabasında ona yardım ediyor gibi duruyor ama adamın nasihatlerinin hem bizim hem de onun zararına olduğundan şüpheleniyorum.
Sabah kuzeye doğru yürüyeceğiz. Şahsen Nine-Man Knoll’dan ayrılmaktan mutluyum. Bu yere katlanamıyorum çünkü cezalandırılanlar için kendime kızsam da onlara katılan onuncu adam olmadığım için içim rahat.
Manuel
Büyük Bataklık
[The Great Marsh]
Bu mektup, aradan geçen zaman yüzünden solmuştur.
Kadim yol, bizi büyük bir bataklığın sınırına götürdü. Bir yanım Ruiz’in bu tarafa kaçıp kaçmadığını merak ediyor ve eğer onu görürsem yakalamak için hiçbir hamle yapmayacağıma dair kendi kendime yemin ettim. Huzuru hak etti ve bizim gibi acı çekmesini istemiyorum.
Bataklık birçok yöne uzanıyor ama gözcüler uzakta bir zirve gördüler. Kaptan Isabella oraya doğru yürümemizi emretti; arazinin daha fazlasını görmek ve bir sonraki hedefimizi belirlemek için burayı kullanmayı planlıyor.
Ve böylece yürüyoruz. Bu bataklık pis bir yer, güneydeki kıyılar gibi davetkâr ve sıcak değil. Yine de Kaptan emrini verdi ve biz de itaat ediyoruz.
Manuel
KAPTANIN SEYİR DEFTERİ
[THE CAPTAIN’S LOG]
Teselli
[Comfort]
Bu sayfa, aradan geçen zaman yüzünden solmuştur.
Sık sık arazideki küçük şapelde teselli arıyorum. Orası huzurlu, sessiz ve düşüncelerimi duyabiliyorum. (Geriye kalan) hizmetçilerin buraya dua etmeye geldiğimi sandıklarını biliyorum… ama ben sadece düşüncelerimi dinleyip onları tek tek ayıklamaya geliyorum ki her şeyden anlam çıkarabileyim.
Kardeşlerimi geçen yıl denize kaybettikten sonra, annem ve babam için de bir aydan kısa bir süre önce tören düzenledik. Yavan törenlerin bile sayısız aksiliğin ardından toparlanamayan aile “serveti”ni tüketmesini bekliyorum. Babamın birçok şirkete borçlu olduğu ve girişimlerinde büyük risk aldığı ortaya çıktı… ve şimdi ben bu yükü taşımak zorundayım. Keşke o ve kardeşlerimle yer değiştirebilseydim – ölümdeki değil, denizdeki yerlerini [alabilseydim] ki buradan uzak olabilseydim.
Şu anda yaşımın gerektirdiğinden daha yaşlı hissediyorum. Bu keder değil; sadece nereye gitmem gerektiğini, ne yapmam gerektiğini ve ne yapabileceğimi gösterecek rehberlikten yoksun olmam. Bir insan hayatında yapmak istediğim veya yapmayı umduğum her şeyi gerçekleştirmeye yetecek kadar zaman yok ve ailemizin bir zamanlar sahip olduğu statü, boş işler peşinde heba edilerek kaybedilmiş durumda.
Yine de bu sade kilisede kendimi huzurlu hissediyorum ve bunda teselli buluyorum.
Isabella
Söylentiler
[Rumors]
Bu sayfa, aradan geçen zaman yüzünden solmuştur.
Bu sabah kilisede otururken yerel rahip benimle konuşmaya geldi. Düşüncelerimi onunla paylaştım, o da bana kutsal kitaptan alıntı yaptı. Onunla daha önce birkaç kelimeden fazla konuşmamıştım ama sözcükler kolaylıkla döküldü. Ona ailemin eksikliğini hissettiğimi, borca karşı duyduğum korkuyu anlattım. Ve büyüyen talihsizliğin yanı sıra başa çıkılması gereken yaşlanma durumu da vardı. Kardeşlerim hayatlarını denize kaybettiler ama annem ve babam… kendilerine tanınan yıllardan daha fazlasını hak ediyorlardı. Rahibe babamın sık sık, oldukça tutkulu bir biçimde yıllarını geri alabileceği ve hayatın beraberinde getirdiği imtihanların ardından toparlanabilecek kadar yaşam edinebileceği bir Gençlik Pınarı’ndan söz ettiğini söyledim.
Rahip buna sessiz kaldı, sonra neredeyse özür dilercesine bize bu yaşamın ihtiyaç duyulan yıllar kadar verildiğini çünkü daha fazlasının hayatın güzelliğini değersiz kılacağını söyledi. Birinin yaşamını uzatmak istemesi – ki bu konuda oldukça üzülmüş görünüyordu – kilise tarafından tiksindirici ve dine aykırı kabul ediliyordu. Sanki kâfirlerin bundan bahsettiklerini duymuş gibi görünüyordu ki bu benim merakımı uyandırdı. Onu üstelediğimde kendisini yanlış anladığımı söyleyerek itiraz etti – böyle bir saçmalık hakkında kanıtı olduğunu iddia eden şöyle dursun ağzına alan herhangi biri bile delilikleri başkalarını etkilemesin diye kilit altında tutulurdu.
Böyle birini tanıyor, bundan eminim. Bilgi toplayacağım.
Isabella
Köprü
[The Bridge]
Bu sayfa, aradan geçen zaman yüzünden solmuştur.
Kâfir şu anda mürettebattan en güvendiğim kişilerin olduğu küçük grubumuza rehberlik ediyor. Artık gücümü Keyes ve onun San Cristóbal hainleri üzerinde harcayamam – vadedilen gücü bulmalı ve güvenceye almalıyım, sonra onun ve benim mürettebatlarımız arasındaki hainler cezalarını çekecek.
Kâfir bizi büyük bir kanyona, bir Kadim köprüsü üzerinden geçilen Kadim yoluna yönlendirdi – bunu kimin şekillendirdiğini bilmiyorum ve Kâfir de bu konuda bir cevap sunmuyor. Bence biliyor ama sanki önemsizmiş gibi söylemek istemiyor.
Bizi nereye götürdüğünü ve Gençlik Pınarı’nın nerede olduğunu gerçekten bilip bilmediğini sordum. O sadece başını salladı ve sabırlı olmamı istedi. Yol hâlâ uzun ve gidecek çok mesafemiz var. Erzağımızın yetip yetmeyeceğini bilmiyorum. Kâfir umursamıyor gibi görünüyor… acıkmış ya da susamış gibi de durmuyor.
Gözlerimin kenarlarında sık sık kırmızı [bir şeyler] görüyorum… adamlarımın yüzlerinde kızıl tonlar beliriyor, alacakaranlığın renkleri gibi ama gün ortasında… ve hatta ateş ışığında [görülüyor]. Ruhumuz kirlendi. Ya da arındı.
Isabella
Yarık
[The Cleave]
Bu sayfa, aradan geçen zaman yüzünden solmuştur.
Mürettebat’tan biri Cleave’e (Yarık) düştü, aşağıdaki buz ve sis tarafından yutuldu. Belki bize yetişir… ama izimizin kolay bulunabileceğini sanmıyorum.
Onu aramak veya beklemek için zaman harcayamayız – kimse bunu yapmayı isteyip istemediğimizi bile sormuyor, sadece yürüyüşümüze devam ediyoruz.
Kendime Kâfir’in ellerinin zincirli olduğunu hatırlatıyorum. Zaman zaman bunu ona yüksek sesle hatırlattığımı düşünüyorum; rüzgâr sözlerimi yutsa da sanki duyup kaderinin benim ellerimde olduğunu kabul edermiş gibi başını sallıyor gibi görünüyor.
Isabella
Kutsal Yolculuk
[The Pilgrimage]
Bu sayfa, aradan geçen zaman yüzünden solmuştur.
Kâfir’in bu yolu daha önce yürüdüğünü fark ettim… ama bir başına değil. Bir yol, yapılar ve uzun süre önce atılan birçok adımın kanıtı bulunuyor. Daha önce pek çok kişi bu kutsal yolculuğu yapmış, Kâfir de yalnızca onlardan biri. Ya da… gülüyorum… belki de o, binlercesini birer birer buraya, Pınar’a ve onun harikalarına götürmüştür.
Ben gülerken onun da güldüğünü fark ettim, gözleri kırmızı ve karanlıktı. Sanki ne düşündüğümü biliyormuş gibi eğlencemi paylaşıyordu.
Ekibimizden biri daha öldü. Bugünkü yürüyüşümüze başlarken uyanmadı ve boynu, sanki içinde bir şey bükülmüş ve sıkışmış gibi eğrikti. Kâfir’in prangalarında kan gördüysem bile hatırlamıyorum. Şu anda ona ihtiyacımız var, yoksa sonsuza kadar bu donmuş cehennemde mahsur kalacağız. O bize rehberlik etmiyor… liderlik ediyor.
Isabella
Kemer
[The Arch]
Bu sayfa, aradan geçen zaman yüzünden solmuştur.
Bir duvardaki büyük bir kemere, daha önce gördüğümüz köprüden bile daha büyük bir yapıya geldik. Heybetli dağ önümüzde belirdi ve Kâfir (bize gösterdiği onca gerçekten sonra ona bu şekilde hitap etmek tuhaf geliyor) bize söz veriyor… bana söz veriyor çünkü geriye kimse kalmadı zira herkesi arkamızda bıraktık. Bir zamanlar üç gemiye, yeni bir dünyanın ve onun harikalarının vaatlerine sahiptik.
Tüm bunlar benim için. Servet geri kazanılacak. Gençlik geri gelecek. Kâfir artık yakın olduğumuzu söylüyor. Dağın eteğine vardığımızda ulaşmış olacağız. Ona ne bulacağımızı sordum. Aeternum’un kendisini, hatta dağın doruğunu bile yerinden oynatacak bir güç olduğunu, bu kıyılara ve ötesine gelen herkesin bu gücü hissedeceğini söyledi.
Diğerlerinin nereye gittiğini bilmiyorum. Artık sadece ikimiz varız. Ve önümüzde her ne varsa…
Isabella
Dağ
[The Mountain]
Bu sayfa, aradan geçen zaman yüzünden solmuştur.
Artık çok yakınız… Soğuğu hissetmiyorum. Kâfir beni neyin yavaşlattığını sordu ve ben de ona dedim ki… çok uzun zaman oldu… Keşke bir anlığına durabilsem. Durup bu yolun doğru yol çıkması için dua edebilsem.
Dua etmek garip geliyor. Anıları canlandırıyor. Arazideki ağaçların gölgesindeki sade bir şapelin anılarını…
Kâfir anıyı paylaşıyormuş gibi görünüyor çünkü gülümsüyor. Kâfir -ki gerçek adı bu değil- bir zamanlar kesinlikle bir rahipmiş ve doğruyu söylüyor. “Sadece biraz daha ileride, gel Isabella,” diyor. Ama sesini duymuyorum.
Kilise
[The Church]
Bu sayfa, aradan geçen zaman yüzünden solmuştur.
Ona durmamız gerektiğini söyledim. Düşüncelerimi toplamalıyım. O kadar çoklar ki… keşke bir an durabilsem, dua edebilsem ve… sessizlik nedir tekrar bilebilsem. Kâfir… rahip… artık dimdik yürüyor. Bense sanki bedenim beni dua etmeye zorluyormuş gibi bir zamanlar onun sahip olduğu kamburlukla yürüyorum.
“Isabella, burada dua edebilirsin,” diyor. “Dağın eteğinde dua edebilirsin. Ama düz zemin üzerinde olmaz.”
Bu sözler yüzünden kendimi kaybolmuş hissediyorum. Durmaya ne kadar ihtiyacım olduğunu anlamamışım. Sessizliğe, etrafımda duvarlar hissetmeye… Ayaklarımın altındaki kil taşlarının ve buzun çatırtısının sona ermesine… Ve şimdi bir.. kemik görüyorum.
“Bir kilise inşa etmeliyiz,” diyor. “Heybetli bir şey olmasına gerek yok… sadece senin gözünde kutsal olmalı. Orada dua edebilir ve aradığın şeyin hakikatini öğrenebilirsin.”
Elim şimdiden yakınımdaki bir taşı kavradı. Kilise’nin duvarındaki ilk taş olacak. Etrafımda çok sayıda taş var ve her birini sırayla üst üste bindirebilirim.
Kâfir bana yardım etmiyor. Elleri bağlı olduğu için izlediğini şimdi anlıyorum. Onu serbest bırakacağım. O benim esirim değil. Belki de bir kâhin. Belki de daha fazlası.
“Son taş da yerine oturunca Pınar’a giden yol açılacak,” diyor. “Tüm Aeternum’un içinden aktığını hissedeceksin.
“Burada sonsuza dek yaşayacaksın, Isabella.”
Ama adımı söylediğinde bilmediğim bir dilde konuşuyor. Kulağa bir nimet gibi geliyor. Veya belki de.. bir elveda. Ondan vazgeçmeyecektir. Bir nimet olmalı… O…