NEW WORLD KAYITLARI – BÖLÜM 2: AETERNUM ÖYKÜLERİ
FEDERICO’NUN MEKTUPLARI
[FEDERICO’S LETTERS]

Sabahleyin
[In the Morning]
Bu mektup, aradan geçen zaman yüzünden solmuştur.

Leydi Isabella’ya haberleri ilettim. Erkek kardeşlerini bir yıl önce denizde kaybetmesi onun için yeterince zordu ancak annesinin ve babasının ölümü, ruhuna korkunç bir darbe indirdi. Hâlâ hesapları kontrol ettiğim için babasının adına olan borçları henüz ona bildirmedim. Ailesinden geriye kalanları ve servetini bir yıl içinde kaybetmiş olması… bu bir trajedidir.

Borçlar büyük ölçüde yeni şirketlerden biri olan “Kırmızı Nişan”a devredilmiş gibi görünüyor. Onları tanımıyorum ama hem babası hem de erkek kardeşleri, Yeni Dünya çevresindeki adalar için gerçekleştirdikleri ortak girişim ve keşif için büyük harcama yapmışlar gibi duruyor… bazı kısımları kafa karıştırıyor ama bilgileri parça parça ayrıştırıyorum.

Kaybına rağmen güçlü kaldı. Her sabah buradaki kiliseye gidip dua ediyor. Yerel rahipten onu ziyaret etmesini ve elinden gelen desteği vermesini istedim.

– F

Kiliseyi Ziyaret
[Visiting the Church]
Bu mektup, aradan geçen zaman yüzünden solmuştur.

… oraya birkaç gün boyunca yolcu arabasıyla gittik ve ziyaretin detaylarından haberdar değildim. Isabella adamla hücresinde yalnız görüştü ve nihayet geri dönmeden önce saatlerce onunla konuştu. Gözleri parlıyordu ve [son] günlerin bıkkınlığı onu yormuş olsa da yeni bir hayatla canlanmış gibi görünüyordu.

Bu bakışı daha önce de gördüm ve hoşuma gitmedi. Aynen kardeşinin, babasının gözlerinde yanan ışığa benziyordu. Endişe duyarak konuşmanın nasıl geçtiğini sordum ve o, adamın taşıdığı hazinenin azoth değil adamın kendisi olduğunu söyledi.

Adam, gençlik pınarının var olduğunun yaşayan bir kanıtıydı ve bu pınar, onu bulanlara sonsuz yaşam verebilirdi. Azoth adası bir efsane değildi – bir gerçekti.

Ona böyle bir bilgiden ne edinilebileceğini sordum ve hafifçe gülerek “Çünkü bizi oraya götürebileceğini söylüyor,” diye cevap verdi.

– F

Mahkûm
[The Prisoner]
Bu mektup, aradan geçen zaman yüzünden solmuştur.

Isabella, mahkûmun bahsettiği adaya “Vitae Aeternum” dendiğini ileri sürdü. Bunun mahkûmun verdiği bir isim mi, yoksa abuk sabuk konuşmaları üzerinden yapılan bir çeviri mi olduğundan emin değilim ama korkarım ki isim de mahkûmun teklifi gibi kafamıza kazındı. Isabella, adamın bilgisini sanki içinde bir ateş yakmış gibi benimsedi ve bu, kadına korkutucu bir amaç verdi. Onu -dikkatlice- dinlenmeye zorladım ama duymazdan geliyor. Sırf Gençlik Pınarı’nın varlığının fikri bile onu harekete geçirdi.

Hükümdarlık o kadar anlayışlı değildi – ve Isabella, pınarın kaynağından bahsetmek gibi bir talihsizliğe girişti. Onun kâfir mahkûmu görme isteğini desteklemeye istekliydiler ancak Gençlik Pınarı [fikri] daha küçümseyici ve farklı bir yanıtla dönmelerine sebep oldu. Aklına gelseydi farklı bir taktik deneyebileceği ortaya çıktı – ama şans bu ya, babasının borçları bu beklenmedik sonucu doğurdu.

– F

Azoth Serveti
[Fortunes of Azoth]
Bu mektup, aradan geçen zaman yüzünden solmuştur.

Isabella, hükümdarlık ile yaptığı konuşmalarda “azoth”tan daha fazla bahsetmeyi seçmiş olsaydı Sefer’in oldukça farklı sonuçlanmış olacağını ve onun kaptanımız olamayacağını düşünüyorum.

Görünüşe göre azoth ile ilgilenenler sadece kraliyet ailesi değildi. Maddenin özellikleri, çoktan uluslar ile simyacılar arasında söylentilere yol açmış ve hatta onun nasıl çoğaltılabileceği veya bulunabileceği konusunda şirketler bile kurulmuştu. Dinleyenler Kâfir’in hikâyesine inanmasalar (ve hatta onu tanımasalar) bile bu tür seferlere arka çıkan ulusların etkisi, diğerlerini geride kalmamaları için korkutmaya yetiyordu.

Şirketler, hükümdarlıktan daha hızlı hareket ediyor gibi görünüyordu – hatta hesap defterlerine inanacak olursak aralarından biri Isabella’nın ailesiyle ortaklığa girmişti. Ve babasının onlara gerçekten büyük bir borcu vardı.

– F

Kâfir
[The Heretic]
Bu mektup, aradan geçen zaman yüzünden solmuştur.

Şirketlerin nasıl bu kadar hızlı organize oldukları benim için hâlâ bir soru. Yeni Dünya kesinlikle böylesi bir ilham kaynağırdı ancak yeni kıtaya varanlara göre bu “azoth”un kaynağı henüz bulunamamıştı. Tek kanıt, bir deli ve onun vaazlarında yatıyordu. Kilise onu hapis altına almış olsa da korkarım ki bunu yapmak, sadece adamın iddialarına daha fazla itimat edilmesini sağladı.

Adamlar bunun gerçekliğine ikna olmamış görünüyorlardı ama kabul ettiler. Takip eden ay boyunca detaylar için baskı yapmak amacıyla birçok kez Isabella’ya gittiler. Belki de onların bölgeden uzak tutulmasını isteyeceğini düşünmüştüm ancak zaman içerisinde müzakere uğruna ziyaretlere izin verdiğini fark ettim.

– F

Kâfir’in Unvanı
[The Heretic’s Title]
Bu mektup, aradan geçen zaman yüzünden solmuştur.

Peder Dante, bana “Eskiden bir rahipti,” dedi. Sanki barizmiş gibi. “Ve şirk koşuyor. Yanlış güce taptığımızı, ilahi olanın toprakla bir olduğunu ve Tanrı’nın sahte olduğunu söylüyor.” Ona böyle bir adamın kesinlikle uzun zaman önce idam edilmiş olması gerektiğini söyledim ve Peder Dante başını iki yana sallayarak gizlilikle fısıldadı. “Söylenene göre denemişler ama… işe yaramamış.”

Sanırım benim için şaka yapmaya çalıştı ama ben değil, şakanın kötü mizacı onu aptal durumuna düşürdü.

– F

Bir Kontrat
[A Contract]
Bu mektup, aradan geçen zaman yüzünden solmuştur.

Isabella’nın imzalamış olduğu kontratı inceledim ve mührün üzerindeki damganın oldukça… olağandışı olduğunu gördüm. Beklendiği gibi kırmızı bal mumuna kakılmıştı ama sembolün tuhaf geometrisinin, adeta kırmızı rengini açığa vurduğunu hissettim. Bundan bir anlam çıkaramadım… ama yine de gözlerimi alamadım. Bakışlarımı fark eden Isabella, sembolün Kâfir’in hücresinin duvarlarına kırmızı renkte fakat bal mumu kullanılmadan -kim bilir neyle- yazılmış olduğunu gördüğünü söyledi.

“Azoth, adanın gerçek zenginliği değil. Vitae Aeternum’un değeri, mavi ateş barındıran bir şişenin çok daha ötesinde. Yerden bu kadar çok miktarda fırlasa bile [daha çok] hasat edilmeye hazır bir tarlaya benziyor.”

– F

Sefer
[The Expedition]
Bu mektup, aradan geçen zaman yüzünden solmuştur.

Bunu nasıl başardı bilmiyorum ama Isabella, Sefer’i yönetecek. Böyle bir sonuca ulaşmak için nasıl müzakere ettiği veya sefere ait üç gemiye arka çıkacak altını nereden edindiği konusunda hiçbir fikrim yok… Kırmızı Nişan ile kontratı imzaladığını ve şimdiyse şirketin, azoth’un varlığına karşı Isabella’nınkiyle uyuşan bir inançla hareket ettiğini düşünüyorum.

Sefer’in üç gemisi – Santiago, Santa María de la Consolación ve San Cristóbal, birkaç ay içinde yola çıkacaklar ama hâlâ bu gemilerin nereye ulaşacakları sorusu mevcut. Tüm Atlantik’i taramayı mı planlıyorlar? Ve adına ne altını, ne toprakları ne de herhangi bir nüfuzu yokken Isabella onlara ne teklif etti?

– F

Sefer Yola Çıkıyor
[The Expedition Embarks]
Bu mektup, aradan geçen zaman yüzünden solmuştur.

Sefer’in denize açıldığı gün Isabella’nın müzakerelerinde ne kullandığını keşfettim. Santa María de la Consolación güvertesinin altına zincirlenmişti – uzun sakalı ve yüzündeki yuvalarında köz gibi yanan gözleriyle kirli, kambur adamın biriydi. Kaçacak yeri olmamasına rağmen denize dalıp boğulmasın diye kol ve ayak bileklerine prangalar vurulmuştu.

Kâfir’i Kilise hücresinden kurtarmıştı. Neredeyse hiç insana benzemeyen bu… adam… rehberimiz olacaktı – bilseydim asla gemiye binmezdim ve şimdi bu adamın sözlerinin bizi nereye götüreceğinden korkuyorum. Denizin dibine mi ya da daha da kötüsü cehenneme mi [götürecek] bilmiyorum ama Tanrı’nın lütfundan uzak bir yer olacağından eminim.

Daha sonra öğrenecektim ki Kırmızı Nişan, birçok kez bu deli adamdan azoth adasıyla ilgili bilgi edinmeye çalışmış ama o, bu bilgiyi paylaşacağı tek kişinin Isabella olduğunu, onun kaptanlık etmesi gerektiğini söylemiş. “Bunu yapın, ben de size Vitae Aeternum’a giden yolu göstereyim.” Şeytanın bedeli buydu ve Isabella bunu ödedi.

– F

Isabella’nın Yokluğu
[Isabella’s Absence]
Bu mektup, aradan geçen zaman yüzünden solmuştur.

Isabella gitgide daha fazla gününü güvertenin altında Kâfir ile konuşarak geçiriyor. Bu beni endişelendiriyor ama her konuşma onu sakinleştiriyormuş gibi görünüyor… ve her tartışmadan sonra rotamıza ayar çekiyoruz.

Garip bir şekilde Peder Dante dışında mürettebattan kimse adamın varlığını sorgulamadı. Belki de yolculuğun başında bir suçtan ötürü hapsedildiğini düşündüler ama gerçeği bilmiyorlar. Çabalarımıza rehberlik ettiğini öğrenecekleri günden korkuyorum. Gemiyi gerçekten kimin yönlendirdiğini bilseler isyan çıkabilir.

– F

Deniz Bize Karşı
[The Sea is Against Us]
Bu mektup, aradan geçen zaman yüzünden solmuştur.

Sefer acı içinde. İlk başta rüzgâr olmaması zorluk yarattı, şimdiyse fırtınaların etkisi altındayız. Her seferinde Isabella’nın ısrarı yüzünden okyanusun bazı kesimlerinde daireler çiziyor gibiyiz ama Kâfir tarafından sağlanan seyir adeta bizim zamanımıza, gıda stoğumuza ve inancımıza mal olmak için yapılıyor gibi geliyor. Erzaklarımız azalıyor ve mürettebatın öfkesi artıyor.

Isabella’nın yolculuktan değil de rüzgâr sakinleştiğinde yükselen ateşinden dolayı geçirdiği hastalık nöbetleri olmasa mürettebatın onu suçlayacağından şüphe ediyorum. Böyle zamanlarda Peder Dante onunla ilgilenmeye başladı. Fırtınalar bizi sardığında mürettebatı göreve iten bir yetki ve komutayla güvertede oluyor. Adamlar ondan korkuyorlar ve ihanet fikri tam bu [korkulu] düşünceleri aşmak üzereyken varlığı şüphelerini bastırıyor. Tuhaf bir kumanda yöntemi – etrafındakileri sindirmek için gerçekleri değil, inancı kullanıyor. Ben bile ondan korkuyorum.

Ne güncemden ne de yolculuğumuzu anlatan, evden getirdiğim mektuplardan söz etmedim. Isabella’nın onlardan memnun olmayacağına dair içimde garip bir his var.

– F

Bir Baş Kaptanın Becerisi
[The Skill of a Chief Pilot]
Bu mektup, aradan geçen zaman yüzünden solmuştur.

Santiago ve San Cristóbal, bizden az daha iyi durumdalar gibi görünüyor. Bir keresinde bir fırtına bizi neredeyse Santiago’dan ayırdı ama San Cristóbal’daki Baş Kaptan Keyes onu buldu ve bize geri getirdi. Korkarım ki sadece Keyes’in fırtınalar içinde gösterdiği yol bizi kurtardı… bir değil, iki kez.

Keyes ile limanda tanışma fırsatım olmadı (işin doğrusu onun bir hizmetçi olduğunu sandım – Batı Hint Adaları’ndan olduğu söyleniyor ama ilginç bir şekilde köle değil) ama dua ediyorum ki onu geri dönmemiz gerektiğini fark edene kadar kaybetmeyelim zira olağanüstü derecede yetenekli… ya da şanslı. İkisi de bana uyar.

– F

Yaklaşan İsyan
[A Coming Mutiny]
Bu mektup, aradan geçen zaman yüzünden solmuştur.

Son fırtına neredeyse işimizi bitirdi. Ardından mürettebatın mizacı çirkin bir hâl aldı. Kavgalar patlak verdi ve geçen gün adamlardan biri hakaret yiyince bir diğerini bıçakladı. Her ikisi de şimdi gemi hücresinde oturuyor, zincirlenmiş Kâfir’e eşlik ediyorlar.

Mürettebatın Kâfir hakkındaki fısıltıları daha da yükseldi. Peder Dante, onun yolculuk ve Kaptan üzerinde şeytani bir etki yaratan bir lanet olduğundan bahsediyor. Yakında Aeternum’a ait bir iz bulamazsak mürettebatın isyan edeceğinden korkuyorum.

Kaptan Isabella umursamaz görünüyor ve korkarım ki çok geç olana dek isyanın yaklaştığını görmeyecek.

– F

Fırtına
[The Storm]
Bu mektup, tuzlu su yüzünden lekelenmiş.

Önce Sandiago’yu gözden kaybettik. Şimdi okyanusun dibinde yattığından korkuyoruz ama gemimizi sarsan büyük dalgaların arasında ışıklarından hiçbir iz görmedik. Ona ve San Cristóbal’a ne olduğunu bir Tanrı bilir – kendi hayatımız uğruna savaşıyoruz ve bu geceden sağ çıkamayabiliriz.

Yine de fırtınanın içinde alt güverteden yükselen kahkahaları duydum. Kâfir gülüyordu ama neye, bilmiyorum. Isabella’yı bu cehenneme o sürükledi ve biz de onlara katılacak kadar aptaldık.

– F

Kaptan Karaya Ayak Bastı
[The Captain Lands]
Bu mektup, aradan geçen zaman yüzünden solmuştur.

Hayattayız! Mürettebatın çoğu kayıp ama Kaptan Isabella yılmadı – kıyıları tarıyor, erzak arıyor ve adamları organize ediyor.

Gemimiz kayaların üzerinde yatıyor… sanki kayalar bizzat derinlerden yükselmiş de geminin gövdesini parçalayıp bir taç hâline getirmiş gibi. Burada mahsur kaldığımıza inanıyorum çünkü gemiyi onarılabilmenin bir yolunu göremiyorum. Bu düşünce beni ürpertiyor ama Isabella endişeli görünmüyor.

Ve görüyorum ki bu adada karaya oturan tek gemi bizimki değil – sahilleri bazısı tanıdık gelen önceki gemilerin enkazları ile kaplı… bazıları gerçekten çok eski görünüyor.

Ona Santiago ve San Cristóbal’ın mürettebatlarını aramaya başlamamız gerekip gerekmediğini sordum ama Isabella beni duymamış gibiydi; adayı keşfetmemiz, çevremiz hakkında daha fazla bilgi edinmemiz ve kendimize yardım etmeye odaklanmamız konusunda ısrar etti.

Kâfir hayatta kaldı. Hâlâ kollarından ve ayak bileklerinden zincirlenmiş olduğu hâlde gülümseyerek ve etrafına bakarak bizi sahilde bekliyordu. Alnı, yüzü ve dudakları, sanki onları sahile değdirmiş, hoş bulduk dercesine öpmüş gibi kumla kaplıydı.

– F

İlk Kamp
[First Camp]
Bu mektup, aradan geçen zaman yüzünden solmuştur.

Kamp kurduk ve gemiden alabildiğimiz kadar malzeme topladık. Öyle ya da böyle, bu Vitae Aeternum adası birileri bizi kurtarmaya gelene kadar artık evimiz.

Kaptan Isabella, kaybettiğimiz diğer iki gemiden bahsetmedi ve onları arama emri vermedi – sadece kendi gemimizden sağ kurtulanları aramamızı istedi, sanki bir şekilde adanın içine “kaçabileceklermiş” gibi. Şimdi anlıyorum ki aradığı şeyi bulup bir şekilde kendisinden alacaklarından endişeleniyor. Bu rahatsızlık verici ama ona bir amaç sağlıyor.

Hepsi kuru ve bozulmadan kurtulmuş olan güncelerin ve mektupların bulunduğu sandığımı kurtardım – itiraf ediyorum, bunun yerine başka bir erzak sandığı kıyıya vursaydı daha iyi hissederdim ama bu yazılar beni rahatlatıyor.

– F

İkinci Gün
[Day Two]
Bu mektup, aradan geçen zaman yüzünden solmuştur.

Fırtına vurmadan önce açlıktan ölmek üzere olan adamlar, Isabella’nın onları gözünün önünden ayırmaya isteksiz olmasına, yaptıkları keşifleri ilk önce kendisine bildirmeleri gerektiğini ve bir başlarına bir şey araştırmamalarını söylemesine rağmen avlanmaya ve erzak aramaya başladılar.

Kâfir hiçbir işe yaramadığını kanıtladı ve bana Aeternum’a hiç ayak basmadığına inanmam için daha fazla neden verdi. Avcılarla ve böğürtlen toplayanlarla alay etti ve oldukça tuhaf bir biçimde düşüncesini dile getirdi: “Bir önemi yok. Aeternum bolluk bahşeder ama burada kimse açlıktan ölemez. [Aeternum] buna izin vermeyecektir.”

Adamın gevezeliğinden usandım – zincirlerinin her tıngırtısı beni rahatsız ediyor. Mürettebatın çoğu can verirken onun hayatta kaldığını bilmek… bu bana burada bizim yaratacağımızın dışında adalet olmadığını düşündürüyor.

– F

Isabella’nın Durumu
[Isabella’s Condition]
Bu mektup, aradan geçen zaman yüzünden solmuştur.

Isabella’nın sağlığı yolculuktan sonra düzeldi. Zaman zaman ateşi yükselse de ruhu karadayken, nihayet Aeternum kıyılarına ulaştığı için adeta buraya bağlanmışçasına daha sakin görünüyor.

Yolculuğun en karanlık anlarında gösterdiği kararlılık hâlâ üzerinde ama daha acımasız bir yanı var. Bu beni endişelendiriyor çünkü mürettebat adanın keşfi ve avlanmadan döndüklerinde onlara adeta bir yalanın izini sürüyormuşçasına bir sürü soru soruyor.

Günce sayfalarımı gizlemeye başladım. Artık Isabella’nın onlarda okuyacaklarından hoşlanmayacağını ve varlıklarının yolculuk ile yolculuğun amaçlarını tercih edeceği şekilde sunmayacağını kesin olarak biliyorum. Kayıtları yakabilecek olsam bile elim tereddüt ediyor… Gördüğüm her şeyi doğrulukla kaydettim ve eğer bunlar yok edilirse seferin hikâyesini anlatmak bizzat Kaptan Isabella’nın üstüne kalacak ve gerçeklerden çok uzak olacak.

– F

Kategoriler
Yazarlardan İnciler
“Çünkü klasiklerin klasik olmasının bir sebebi vardır. Özellikle de üzerine tüm hasar modifikasyonlarını bastığınızda.”
-Burcu (Amansızca Horizon: Zero Dawn överken)