RUIZ VELAZQUEZ’İN KAYITLARI
[CHRONICLE OF RUIZ VELAZQUEZ]
Federico’nun Cezası
[Federico’s Punishment]
Bu mektup, aradan geçen zaman yüzünden solmuştur.
Kaptanın delirmiş olmasından korkuyorum. Federico’nun güncesini, her sayfayı sırtından ayırıp rüzgâra savurarak etrafa saçtı. Bağlanan zavallı adam af diledi ama Isabella, yazdıklarını kendisinden bilerek saklamaya çalıştığını ve onların isyan düşünceleri ve yolculuğumuzla ilgili şüphe içeren yalanlarla dolu olduğunu iddia ederek ona bağırdı. Daha da kötüsü, bunun yolculuğumuzun ön tedarik hazırlığındaki eksiklikler ile Vitae Aeternum’a ve onun zenginliğine ulaşmamızı engellemek için tekrar tekrar yapılan girişimleri gösterdiğini iddia etti.
Böylesine yalanların tarihimizin bir parçası olmayacağına, yazıların yalanlar ve yarı gerçeklerle dolu olduğuna yemin etti. Ona inansam mı bilmiyorum… sadece istifimi bozmamam gerektiğini biliyorum, yoksa Federico ile aynı kaderi paylaşabilirim.
R. Velazquez
Artan Huzursuzluk
[Growing Unease]
Bu mektup, aradan geçen zaman yüzünden solmuştur.
…Isabella, Kâfir’i idam etmiş olsaydı hepimiz daha iyi durumda olurduk ama bu düşünceyi dile getirmekten korkuyorum. Mürettebat zaten kötü vaziyetimizden ötürü huzursuz ama diğerleri artık burada olduğumuz için Kaptan ve onun sadık adamlarının yapacaklarından korkuyorlar. Şimdilik onun emirlerine uymak, onlara meydan okumaktan daha kolay.
Kâfir, ufak bir lütuf da olsa geldiğimizden beri sessiz ve oturup adadaki kenevirden halat örmekten memnun görünüyor – ne amaç için olduğunu bilmiyorum ama onu meşgul ve sessiz tutacaksa varsın olsun. Álvaro’ya ve diğerlerine onun her gece iyice kapatıldığından emin olmalarını emretti – ona güvenmiyorum.
Isabella hâlâ kayıp gemileri ve mürettebatlarını aramak için gözcü göndermedi. Santiago’nun dalgaların arasında battığından eminim ama San Cristóbal’a daha çok güveniyorum: Eğer biri fırtınalardan kurtulabilirse bu Keyes olurdu. Belki gemisi hâlâ sağlamdır ve bu adadan ayrılmanın bir yolunu sağlayabilir.
R. Velazquez
Tasma
[The Leash]
Bu mektup, aradan geçen zaman yüzünden solmuştur.
Adamlar huzursuzlanıyorlar ve her ne kadar kaçmayı düşünsem de kendimi hâlâ bir miktar düzen sağlamaya çalışırken buluyorum. Sanıyorum ki ben ayrılırsam “Kaptan” Isabella, bu adamları pis tutsağına yaptığı gibi dize getiremeyecektir.
Bugün onunla ilgili bir nahoşluk oldu. Uyandığımda Álvaro ile adamların Kâfir’in kenevirden ördüğü halatları alay konusu yaptıklarını gördüm… bileklerine sicim dolamışlardı ve onu sanki tasma takmış gibi gezdiriyorlardı. Kâfir bile bu tuhaflıklara gülüyordu ve ilgiden oldukça memnun görünüyordu. Ancak adamlar, Kâfir’i gezdirmekten acımasız bir zevk alıyor gibiydiler, bu yüzden ben de buna bir son verdim.
İş halatı Kâfir’in üzerinden çıkarmaya gelince aniden Álvaro ile konuştu. “Artık giyme sırası sende.” Álvaro gülüp adamı itti ama Kâfir ısrar edince böyle bir şey yapmayacağını söyleyerek adama vurdu. Kâfir’in [bu hareketten ötürü] kafası karışmış gibi görünüyordu ve çok tuhaf bir şekilde “Senin seçimin olmayacak,” dedi.
Bu sözler Álvaro’yu kızdırdı, su tasını ve adamın yiyeceğinden arta kalanları onun ağaca bağlı olduğu yerden erişemeyeceği çamura tekmeledi. Onu azarladım ama belki de gerektiği kadar sert bir şekilde yapmadım. Kâfir’e gelince, emin olmak için yaptığı halatları yakmayı düşündüm ama bunu yapma cesaretini kendimde bulamadım – onlara dokunma düşüncesi bile aniden tiksindirici geldi.
R. Velazquez
Costa de los Ahogados
[Costa de los Ahogados]
Bu mektup, aradan geçen zaman yüzünden solmuştur.
Bunu yazarken elim titriyor – inanamıyorum. Isabella’nın ısrarları üzerine Guardianes’e giden bir yol arıyoruz ama ada işimizi kolaylaştırmıyor. Isabella – ve tuhaf bir şekilde Kâfir -, sanki Guardianes’e ilk ulaşan olmak istiyorlarmış gibi bize eşlik ediyorlar. Korkarım ki ada ilerleyişimizi engelledikçe Isabella giderek daha fazla sinirleniyor.
Ancak geçen gün olanlar, benim adaya karşı yeni bir korku hissetmeme sebep oldu. Güneye doğru giden bir yol arıyorduk, ta ki Kâfir (bir kayaya takılıp düşerek) çalılıkların arasında gizlenmiş bir patikayla karşılaşana kadar. Çalılığı temizledik ve bir koya giden bir yol bulduk – ayrıldığımız kıyıdan farklı olarak koyda ürpertici bir hava vardı ama üzerinde durmadık. Gece yaklaşıyordu ve karanlıkta geri dönme riskini almaktansa kamp kurmaya karar verdik.
Gece çöktüğünde ışıkları fark ettik… İlk başta sis olduğunu düşündük ama insan formu ve şeklinde benzeyen bir hâlleri vardı – hayaletlerdi. Dehşete kapılarak kamptan kaçtık ve ormana dağıldık. Geceyi kayadaki bir yarıkta saklanarak geçirdim ve şafak söktüğünde kampa geri dönüş yolumuzu bulabileceğim noktaları kestirmeye çalıştım.
Yolda Kaptan Isabella ve devriyenin bir kısmıyla karşılaştım. Üçü kayıptı – dördüncü bendim ve kaçtığımız için bana oldukça kızgın bir şekilde nutuk çekti. Karanlıkta gördüğümüz hayaletimsi şekilleri sordum. Bu sebepten ötürü birlikte kalmamız ve adada başkalarıyla karşılaşmaktan kaçınmamız gerektiği konusunda ısrar etti. Kâfir’e kısa bir bakış attı; o ise “Bazen burada ölenler bir bedenle geri dönmezler. Bunlar Santa María’dakiler ama bizim yaptığımız gibi kıyıya çıkmadılar. Ruhları artık… ortada kaldı. Ada böyle hayaletlerle dolu,” dedi.
Bunun üzerine adamların beti benzi attı. Kaptan Isabella bölgeden uzak duracağımızı be güneye doğru devam edeceğimizi söyledi. Adamlar gizlice oraya bir isim verdiler: Costa de los Ahogados. Orada ölen mürettebat için dualar fısıldadılar ve Tanrı’ya ulaşmanın bir yolunu bulmalarını umdular.
R. Velazquez
Guardianes
[Guardianes]
Bu mektup, aradan geçen zaman yüzünden solmuştur.
Sahilde iki büyük heykele vardık. Isabella onları görünce kızmış gibi göründü, Kâfir ise sanki daha önce birçoklarını görmüş gibi şöyle bir bakıp geçti. Garip heykeller… dört kolları var ve ortaları yarık. Ama öyle büyükler ki! Böylesi şekilleri oymak için çok adam gerekmiş olmalı ve zanaatkârların işi gerçekten de iyi zira heykel bloklarının üst üste geldiği katmanları ve taştaki keski işaretlerini görmek zor – tabii bu tür aletler kullanmışlarsa. Figürlerin tuttuğu mızrakları nasıl halletmişler bilmiyorum ama böylesine bir beceri etkileyici.
Bir süre kıyıyı aradık – ne olduğunu bilmesem de Isabella aradığını bulmuş gibiydi. Adamlar kamp kurmak üzereyken gece geri yürüyeceğimizi ve bu “putların” gölgesinde uyumayacağımızı söyledi. Bunun üzerinde Kâfir’in kıkırdadığını duydum gibi geldi ama bu benim hayal gücüm de olabilir. Adamı kendi zincirleriyle boğmayı arzuluyorum.
R. Velazquez
Uydurma Bir Ceza
[A Fitting Punishment]
Bu mektup, aradan geçen zaman yüzünden solmuştur.
İnfazı öneren Kâfir’di, bundan eminim. Belki de Kaptan boşu boşuna barut harcamasın diye bunu önerdi ama hayır, bence daha karanlık bir sebebi var. “İsyancılar” öne çıkarıldılar. LaCuran dua ediyor, Montes kaptana özürlerini sunup af diliyordu. Álvaro dâhil diğerleri kararlı görünüyorlardı. Mürettebat olarak sessizdik, hiçbirimiz adamların izinden gitmek istemiyorduk. Montes kaderini anlayınca gözyaşlarına boğuldu.
Adanın gücü hakkındaki söylentileri çoktan biliyorduk. Azoth’tan mı, yoksa başka bir şeyden mi kaynaklandığını bilmiyorduk ama Aeternum’da ölen herkesin ertesi gün (veya daha erken) geri dönmek ve yeniden doğmak için ilahi bir şansı varmış gibi görünüyordu. Körfezdeki hayaletler bunun kanıtıydı, kendi gözlerimizle görmüştük.
Sahne ne kadar dehşet verici olsa da infazın sadece bir infaz değil de adanın özelliklerini sınamak için yapılmış bir hareket olduğunu merak etmedim değil. Deli adamın Álvaro’ya söylediklerini tekrar düşündüm… ve Álvaro’nun da aynı şeyin farkına vardığını gördüm.
R. Velazquez
İnfaz Durdurma
[Stay of Execution]
Bu mektup, aradan geçen zaman yüzünden solmuştur.
…dokuz adam bağlandılar ama infaz edilmediler… tam tersine Kaptan, dokuzu da sağlama alınana kadar bekledi ve sonra elini kaldırdı. “Bugün infaz olmayacak,” dedi ama bunu isyancılara söylemedi – her ne kadar birçoğu infazın durdurulmasıyla rahatlayarak iç çekse de. “Suçlarını ve sadakatlerini tekrar düşünmeleri için onları kendi hâllerine bırakacağız ve itiraflarını duymak için yarın onları ziyaret edeceğiz.”
Ve böylece… dokuz adam kaçamayacakları şekilde sıkıca bağlanmış olarak arkada bırakıldılar. Diğerlerinin de aklından geçtiğinden emin olduğum gibi onları serbest bırakmayı düşündüm ama Isabella’nın sabrı çoktan sınanmıştı ve bize zıt düşüp düşmeyeceği tahmin etmek mümkün değildi.
Ama kaptanın emri içimi rahatlatmadı, [aksine] huzursuz etti… Onlara bu kadar öfkeliyken neden fikrini değiştirmişti?
Şafakta ardındaki gerçeği gördüm.
R. Velazquez
Şafak Hükmü
[Dawn Sentencing]
Bu mektup, aradan geçen zaman yüzünden solmuştur.
Şafak vakti dokuz adamı bıraktığımız yere yürüdük. Geceyi atlatmışlardı, zar zor uyumuşlardı ve bütün gece bağlarından kurtulmak için çabalamışlardı.
Kaptan, toplanan askerlerin önünde adamlara yaptıklarından pişman olup olmadıklarını, suçlarından ötürü tövbe edip etmediklerini sordu. Hepsine sırayla gitti. Montes diğerlerinin sözünü kesip durdu ve özürleri [ağzından] o kadar hızlı çıkmaya başladı ki [Isabella] onu susturmak için adama vurmak zorunda kaldı.
Her biri tövbe ederken Kaptan başıyla onayladı… Kâfir de onun dibinde başını salladı. Sanki olacakları tahmin ediyormuş gibi vahşi bir sırıtışı vardı.
Ve sonra Kaptan, adamların hepsine tek tek saldırdı. Saldırının aniliği karşısında yüzleri şaşkınlık içerisinde donup kaldı, ta ki bedenleri hareketsiz kalana kadar. Dokuz mürettebat üyesi ölmüştü.
Bağlarını keselim mi diye sordum ama Kaptan hayır dedi ve başıyla onaylayan Kâfir’e bakış attı. Kalmaları gerektiğini söyledi.
R. Velazquez
Ebedî Bağ
[Eternal Restraint]
Bu mektup, aradan geçen zaman yüzünden solmuştur.
Bunun nedenini şimdi anlıyorum. Sabah adamlar geri döndüler… şafağın ışığı altındaki bedenleri hâlâ bağlıydı. Aeternum, Kaptan bir kez daha nefes alışlarını sonlandırsın diye onlara yeni bir hayat vermişti.
Yine de bunu tasarlayanın Kaptan olmadığını biliyorum. Çadırında halatlarını ören, şimdiyse elleriyle yaptığı kötülüğün ardındaki gerçeğin farkında olan Kâfir’i tekrar düşündüm.
Bunun olacağını biliyordu. Her zaman biliyordu. Bu halatlara, bir gün bağ olacakları mürettebatı lanetlemeye yetecek kadar kendi kötülüğünden işlemişti.
Eğer ada kendi kötülüğünün sesi olsun diye birini seçiyorsa o, karanlıkta kamburlaşmış oturan bu korkunç figürün ta kendisidir. Bir köpek gibi tasmalanmış ve ayaklarına prangalar vurulmuş olsa da adanın keyfine göre hareket ediyor. O, adanın hizmetçisidir. Aynen kaptan da onun hizmetçisi olduğu gibi.
R. Velazquez
Deniz Feneri
[The Lighthouse]
Bu mektup, aradan geçen zaman yüzünden solmuştur.
Uzakta bir deniz feneri gördük ancak ışığı yanmıyordu ve muhtemelen terk edilmişti. Kaptan Isabella, ona doğru yürümemizi istedi ancak Guardianes için olduğu kadar coşkulu değildi; sanki aradığı şeyi barındırmadığını biliyormuş gibi.
Heykellerde olduğu gibi bu yapıları da kimin inşa ettiğini ve şimdi nerede yaşadıklarını merak ediyorum.
R. Velazquez
First Light
[First Light]
Bu mektup, aradan geçen zaman yüzünden solmuştur.
Deniz fenerine yaklaştığımızda tasarımının tuhaf olduğunu gördük. Kaptan Isabella bunun kıyıya yaklaşan diğerlerine işaret verebilecek bir yol gösterici olduğuna inanıyor… Yalnız olmayacağımıza inandığını düşünmek cesaret verici. Belki bu deniz fenerini yakmanın bir yolunu bulursak geçen gemiler tarafından daha kolay bulunabiliriz.Kaptan, adanın daha fazlasını keşfedene kadar bunu yapmayacağımızı ve ancak adayı güvence altına alıp açıkça hak iddia ettikten sonra olur da izin verirse başkalarını buraya yönlendirmeye yarayacağını söyledi.
O gece mürettebat eğer Isabella yapmazsa belki de feneri kendilerinin yakması gerektiğini (sessizce) konuştu. Costa de los Ahogados’ta gördükleri hâlâ akıllarından çıkmıyordu ve eğer bir kaçış yolu varsa burada kalıp ruhlardan biri olmak istemiyorlardı.
Ben de onların korkularını paylaşıyorum. Ama düşüncelerimi sesli dile getirmiyorum. Ayrıldığımda bunu kimseye söylemeden yapacağım ama önce kaptanın beni takip etmekte zorlanacağı bir yer bulmalıyım.
R. Velazquez
First Light Kampı
[First Light Camp]
Bu mektup, aradan geçen zaman yüzünden solmuştur.
Fenerin yakınında kamp kurduk. Merak uyandıran bir yapı ve daha çok büyük bir dikili taş gibi görünüyor. Bir zamanlar bir ateşe sahipse bile gemiler içinmiş gibi gelmiyor ancak nedenini açıklayamıyorum.
Feneri çevreleyen kayalarda birçok mağara ve ayrıca birçok iskelet bulduk. Her biri iyi korunmuş ve kemikleri sağlam, hâlâ insan şeklinde bir arada duruyorlar ama nasıl olduğunu bilmiyoruz – ama daha önce gördüğümüz ruhlar gibi hayat bulmasınlar diye onları rahatsız etmekten çekiniyoruz.
R. Velazquez
Mağaralar, 1. Bölüm
[Caves Part 1]
Bu mektup, aradan geçen zaman yüzünden solmuştur.
Gemi enkazları yetmezmiş gibi deniz fenerinin etrafındaki mağaralar da adaya ilk ayak basanın biz olmadığının başka birer kanıtı. Kıyıda gördüğümüz diğer gemiler… Görünüşe göre bizim gibi bu “deniz feneri”ni aramışlar ve yüklerinin bir kısmını burada muhafaza etmişler. Çeşitli kadim silahlar ve zırhlar bulduk – bazıları tanınmaz hâldeydi ama diğerleri açıkça Roma kılıçları ve miğferleriydi; başka bir adam mağaralardan birinin merkezinde Viking kalkanına benzeyen bir şeye rastladı. Belki de heykeller ve deniz feneri bu diğer mürettebatlar tarafından yapılmıştır.
Ancak korkarım ki bulduğumuz her şey sadece… kalıntı. Ve bu adamlar da bizim gibi bu kıyılara savrumuşlar ve asla kaçamamışlar.
Biz de miğferlerimizi ve mızraklarımızı burada mı bırakmalıyız? Başarısız seferimizden geriye kalanlar sadece bunlar mı olacak?
R. Velazquez
Mağaralar, 2. Bölüm
[Caves Part 2]
Bu mektup, aradan geçen zaman yüzünden solmuştur.
Bazı mağaraları keşfe çıktık ancak Costa de los Ahogados’ta hissettiğimiz soğukluk burada da yoğundu ve aynı hayaletlerle ya da bizden önce gelenlerin çok daha kadim ruhlarıyla karşılaşmaktan korktuk. Kaptan Isabella buna oldukça kızdı, hatta bizim zayıf olduğumuzu söyledi ama Kâfir ile kısa bir konuşma yaptı; adam onun aradığı şeyin buranın kuzeyinde olduğunu ve artık bunun bilincinde olduğumuzu söyleyince yumuşadı. Ne aradıklarını bilmiyorum ama kaptanı düşüncesizce bir şeyler yapmaya iteceğinden korkuyorum.
Yük sandıklarını [ne yapacağımızı] sordum – içlerinde değerli eşyalar ve hatta adanın başka yerlerine ait ipuçları olabilirdi. Kaptan Isabella, daha fazla mürettebata sahip olduğumuzda bunlar için geri döneceğimizi ancak şu anda önemli olmadıklarını söyledi.
R. Velazquez
ÁLVARO’NUN NOTLARI
[ÁLVARO’S NOTES]
Ruiz’in Talebi
[Ruiz’s Request]
Bu mektup, aradan geçen zaman yüzünden solmuştur.
Ruiz, Kâfir’in gece devriyelerimiz boyunca hapsedildiğinden emin olmamızı istedi. Bundan hoşlanmıyorum ama her seferinde onu çiftler hâlinde kontrol ediyoruz – asla yalnız yapmıyoruz.
Adam tuhaf – yaklaştığımızı fark etmiyor ve hâlâ kenevir iplerini halatlara dokumaya devam ediyor. Bundan metrelerce yaptı bile ama hiçbir amaca hizmet etmiyor zira [halata] ihtiyacımız yok.
Yine de vaktini aldığı ve prangalar elleriyle ayaklarında takılı durduğu sürece kaptanımızın kulağına fısıldamadığının bilinciyle mutluyum – eminim Ruiz de aynısını düşünüyordur. Bazen yaptığı halatı kendi boynuna dolayarak uykusunda sessizce boğulduğunu izlemeyi hayal ediyorum. Diğerlerinin de aynı şeyi hissettiğini biliyorum.
Álvaro
Kaptan
[The Captain]
Bu mektup, aradan geçen zaman yüzünden solmuştur.
Kaptan Isabella, kimsenin kamptan ayrılmamasını emretti. Bu kadının delice emirlerine neden uyduğumuzu aklım almıyor.
Yalnız da değilim. LaCuran ve diğerleri de benimle aynı fikirde. Şu anda toplamda neredeyse dokuz kişiyiz. Ya idareyi ondan almalıyız ya da gece çıkıp adada başka yaşam belirtileri var mı diye aramaya gitmeliyiz ama Isabella’nın insafına kalırsak bu bizim ölümümüze sebep olacak, eminiz.
Álvaro
İsyan
[The Mutiny]
Bu mektup, aradan geçen zaman yüzünden solmuştur.
Ben, Álvaro Bento, bu itirafı kendi özgür irademle yazıyorum. Kaptan Isabella, hain düşüncelerim yüzünden benimle yüzleşti ve onunla mürettebatı terk etme arzumu ifade etmek için yazdığım sayfalardan birini kanıt olarak gösterdi. Kendime, mürettebatıma ve en kötüsü de kaptanıma ihanet ettim.
Ben ve Kaptan Isabella’yı terk etmeye çalışan diğer sekiz adam idam edileceğiz. Hak ettiğimiz bu.
Tanrı beni bağışlasın.
Álvaro Bento