KİMDİR, NEDİR: MANUS

Hâlâ Hiçlik’ten çıkıp üzerime çullanan o yaratık hakkında düşünüyorum.
Duyularım berrak olmaktan çok uzaktı ancak yine de bazı duyguları çok net hissedebiliyordum.
Burkulmuş bir nostalji hissi, kaybedilmiş bir neşe, saplantı haline gelmiş bir obje ve o objeyi geri almaya yönelik samimi bir ümit…
Bütün bu duygular Hiçlik’ten gelen o yaratığa ait olabilir miydi?
Eğer öyleyse, böylesine duygulara sahip olan şey aslen bir yaratık mıdır o zaman?

                                                                                                           -Oolacile Prensesi Dusk

Tarihçilerin Manus hakkında kesin olarak bildiği çok az şey vardır. Mesela Hiçlik’in yaratıcısı ve babası olduğu konusunda bütün tarihçiler hemfikirdir. Birçoğu Manus’un bir zamanlar muhtemelen bir insan, hatta ilk insanlardan biri olduğu konusunda da anlaşmaktadır. Manus’un Oolacile’de yaptıkları zaten ortada kanıtlarıyla birlikte mevcut olduğundan o konuda da farklı görüş sunan pek çıkmaz. Ama bunun ötesine geçtiğimiz zaman Manus’un kim olduğu, ne olduğu tamamen bir bilinmezliğe girmektedir. Tarihçilerin bugün bile çözmeye uğraştığı oldukça zorlu bir bilmecedir adeta. Ancak burada kaleme aldığımız oldukça gizemli ve aynı zamanda olası, bu konuda ömrünü vermiş tarihçiler dışında pek de bilinmeyen bir teori daha vardır Manus hakkında. Ve bu teori, ta İlk Alev’e ve Ruhların Lordları’na kadar uzanmaktadır.

İlk Alev parladığında ve Lordran’ı ışıkla tanıştırdığında Kadimlerin Çağı da yavaşça yerini Ateşin Çağı’na bırakmıştı. Gwyn ve diğer lordların Alev’in içinde bulduğu ruhlar, ejderhalara karşı verilen savaşın kazanılmasını sağlamıştı. Ancak diğer üç lordun bulamadığı, gözlerden uzak kalmış bir ruh daha mevcuttu alevlerin içinde: Karanlık Ruh. Diğer ruhlardan farklı olan Karanlık Ruh, gücünü alevlerin parlaklığından değil, onun zıttı olan gölgelerden ve karanlıktan alıyordu. Bu özel ve farklı ruhu bulan Sinsi Pigme, diğer lordların yaptığı gibi bulduğu ruhu ve gücü özümsemedi; onun yerine Karanlık Ruh’u kullanarak insan ırkını yarattı.

Yeni doğan bu insan ırkı, bedenlerinde Karanlık Ruh’un bir sembolü olan “Kara İşaret”i taşıyordu. Bu izi taşıyan insanlar öldükten sonra hayatları sona ermiyor, bunun yerine diriölü haline gelerek Pigme’nin lanetli döngüsünde sıkışıp kalıyorlardı. Kara İşaret yüzünden ruhlara karşı bastırılamaz bir açlık beslemeye başlayan diriölüler, böylece diğer canlıları öldürerek ruh toplama çabasına giriyorlardı. Ruh toplayamayan diriölüler ise her ölümle birlikte biraz daha delirerek en nihayetinde benliklerini kaybediyor ve boş bir kabuk haline gelerek önlerine gelen herkese saldırıyorlardı. Kabuk haline gelmek bütün diriölüler için kaçınılmaz olsa da bu süreci yavaşlatmanın bir diğer yolu da bünyelerinde bulundurdukları “insanlık”tı. İnsan doğasını sembolize eden insanlık, aslında Pigme’nin Karanlık Ruh’u parçalara ayırmasıyla oluşmuş, Hiçlik’in katı bir form bulmuş haliydi.

Hiçliğin Babası, Manus

Hiçliğin Babası, Manus

Başta da bahsi geçen söylentiler, Pigme’yle ilgili bu noktada sona eren çoğu efsanenin aksine deforme olmuş varlığın çok daha karanlık bir forma büründüğünü ve Lordran’ı etkilemeye devam ettiğini iddia etmektedir. Bu söylentilere göre Karanlık Ruh’un etkisiyle kendi insanlığını yitiren ve diğer lordlarda olduğu gibi yeni bir forma bürünen Pigme, aslında İlk İnsan’ın ta kendisi haline geldi. “Manus” adını alan ve Karanlık Ruh’un gücüyle ışığın ve ateşin zıttı olan “Hiçlik”i yaratan Manus’un tek bir amacı vardı: Karanlık Çağ’ın gelişini sağlamak. Söylentilerin en büyük dayanaklarından biri de hem Manus’un hem de Pigme’nin Karanlık Çağ’ı getirmek için ortak bir çabada buluşuyor olmasıdır. Ancak Pigme olsun ya da olmasın bir noktada Hiçlik’in Babası Manus’un ölmüş olduğu kesindir.

Hiçlik Gediği’ndeki mezarında sayısız çağ boyunca gömülü kalan Manus’un geri dönüşü, İlkel Yılan Kaathe’ın büyücü kasabası Oolacile’in halkını kandırmasıyla gerçekleşti. Bir şekilde Hiçlik Gediği’ne kadar inmeyi başaran Oolacile büyücüleri, burada mezarını açarak Manus’u serbest bıraktı ve Oolacile’in Hiçlik’in güçleri tarafından yozlaştırılmasına sebep oldu. Bu noktada Gün Işığı Lordu Gwyn’in şövalyelerinden Artorias bizzat Hiçlik’e inerek Manus tehdidini durdurmaya çalışsa da ne yazık ki başarısızlığa uğradı. Zamanın ötesinden gelen ve Pigme’nin soyunu devam ettiren Seçilmiş Diriölü olarak anılan savaşçı, Artorias’ın yarım kalan görevini devralarak onunla mezarında dövüştü ve Manus’u nihayet yenmeyi başardı. Manus’un bedeni düştükten sonra Seçilmiş Diriölü, Hiçlik’in Babası tarafından kaçırılmış olan Oolacileli Prenses Dusk’ı kurtararak kendi zamanına geri döndü.

lorekeeper-kimdir-nedir-manus-03

Manus, Seçilmiş Diriölü’yü geçmişe doğru çekerken…

Pigme’nin gerçekten Manus’a mı dönüştüğü, yoksa tarihin acımasız sayfaları arasında unutulmaya mı yüz tuttuğu ise cevabını asla öğrenemeyeceğimiz bir soru olarak tarihçilerin şiddetle tartıştığı konular arasındaki yerini aldı. Ancak kimileri Pigme’nin kaderi ne olursa olsun, Manus’un ruhunun yeni varlıklara hayat vererek Lordran’ı yozlaştırmayı sürdürdüğünü iddia etmektedir…

Kategoriler
Yazarlardan İnciler
“Çünkü klasiklerin klasik olmasının bir sebebi vardır. Özellikle de üzerine tüm hasar modifikasyonlarını bastığınızda.”
-Burcu (Amansızca Horizon: Zero Dawn överken)