DREAMFALL CHAPTERS – TERCİHLER VE İLÜZYONLAR
dreamfall chapters start screen

Yıllarca beklediğim belki de tek oyundu diyebilirim Dreamfall Chapters için. Dreamfall oynadıysanız bilirsiniz nasıl bir “devamı gelecek” bitişi yaptığını, insanı “peki ama ne zaman gelecek” diye forumlarda süründürdüğünü. Neyse ki Kickstarter gelip günü kurtardı da, en sevdiğim serinin devamına kavuşma şansı buldum. RedThreadGames’in oyunu Telltale oyunları gibi bölüm bölüm çıkaracağını söylemesiyle Kickstarter destekçileri biraz sinirlendiyse de ben hiç kafama takmadım. Yahu senelerce oyunun hiç çıkmayacağını düşünerek umutsuzca beklemişim, “Ragnar Tørnquist sizi Skype’tan arayıp hikayeyi anlatacak” deseler ona bile razıyım. Beklerim bölümleri de, geç olsun güzel olsun.

Sonuç olarak Zoe’ye, Kian’a ve olmazsa olmazımız Crow’a tekrar kavuştuk. Eski arkadaşlarıma kavuşmuş gibi hissediyorum kendimi. Tabii RedTheadGames’in oyun yazma hızı benim yazı yazma hızımdan epey yüksek olduğundan, siz bu satırları okurken oyunun ilk bölümü “Reborn” ve ikinci bölümü “Rebels” bitmiş, 3. bölümü geliştiriliyor olacak. İlk iki oyunda yaptığımız tercihlerin sonuçları orada da kafamıza kafamıza vuracak. Tercihler, evet, ama her seçimin aynı kapıya çıktığı seçim illüzyonlarından değil, gerçek tercihlerden bahsediyorum.

dreamfall chapters zoe choices

Konu hikaye ağırlıklı ve episodik macera oyunu olunca ister istemez Telltale ile bir karşılaştırma yapılıyor. Yanlış anlamayın, Telltale oyunlarını severim ve tamamına yakınını da oynadım. Hikaye güzel olduğu sürece yaptığım seçimlerin beni bambaşka yerlere götürmesi ya da “oyun oynuyorum, tüm kontrol bende” hissine sahip olmamı sağlaması çok da öncelikli değil benim için. İnteraktif film izlemeye de varım yani. Yine de Dreamfall Chapters’ın sunduğu seçimler ve yaşattığı vicdani ikilemler beni benden almadı, beğeni eşiğimi yükseltmedi desem yalan olur. Üstelik bu seçimlerde, Bioware oyunlarında da sıkça kullandığımız “en hümanist, en cici versiyonu seç ve hayat bayram olsun” taktiği de işe yaramıyor. Birine işkence etmediğiniz için masumlar ölüyor, yalan söylemediğiniz için arkanızdan iş çevriliyor… Kısaca Dreamfall Chapters’ta iyi ve kötü seçimler yok, sadece farklı seçimler var. Melek ve şeytan karakterler yok, ümitsiz durumlarda zor tercihler yapmak zorunda kalan gerçek insanlar var. Bu yapılan tercihlerin de ileride sizi hiç aklınıza gelmeyecek şekillerde etkileyebileceğini söyleyeyim de, iyice düşüne düşüne kukumav kuşuna dönün.

Sırf bu anlamlı seçimler yüzünden bile son zamanlarda çıkan RYO’lardan alamadığım “rol yapma” tadını Dreamfall Chapters’tan aldım diyebilirim. Oyunun diyalog sistemi sadece macera oyunlarının değil, modern RYO’ların da örnek alması gereken mükemmel bir şey olmuş. Hastası oldum. Evet, atıyoruz o eski püskü diyalog tekerini çöpe. Hemen. Nedir bu öve öve bitiremediğim diyalog sistemi? Anlatayım: Farklı diyalog seçenekleri -Dreamfall’dan da alışık olduğumuz üzere- bir iki kelimeyle özetleniyor. Buraya kadar bir değişiklik yok. Seçeneğin üzerine geldiğimizde ise karakterin ağzından o seçenek hakkındaki düşüncelerini duyuyoruz. Hah, işte bu kısımdan bahsediyorum. Karakterin ne söyleyeceğini değil, neden öyle söyleyeceğini ifade eden düşüncelerini dinlemek, konuşmalara bambaşka bir derinlik katmış. Defalarca seçenekleri dinleyip karakterin fikirlerini tartarken arka planın bulanıklaşarak zamanın yavaşlaması -fakat tam olarak durmaması- da tam o sırada ne diyeceğimi aklımdan geçiriyor olduğum hissiyatını güçlendiriyor.

dreamfall chapters kian prison silence

“Söyleyecek bir şeyim yok. Konuştuğumu duyma zevkini ona tattırmayacağım. Hem ne işe yarayacak ki zaten? Belli ki kendimi savunmamı bekliyor. Ancak ben konuşmayacağım.”

Tek kelime konuşmadığımız bir diyalogda, uzun uzun karakterin “neden söyleyecek hiç bir şeyinin olmadığını” dinleyebiliyoruz örneğin. Üzerinde üç nokta olan seçeneğe basıp boş boş bakmaktan çok daha iyi değil mi sizce de? Üstelik bütün seçeneklerin birbirinden anlamlı olması, hiçbirinin “bu da söylenecek şey değil ki” dedirtmiyor olması da ayrı bir güzellik. Birbirinin tam zıttını ifade eden seçenekler bile karakterin düşünceleriyle öyle iyi işlenmiş ki herhangi birinin yanlış seçim olduğunu söylemek zor. Çünkü hepsi o karakterin normalde söyleyebileceği, içinde bulunduğu duruma ve karakterine hiç de zıt kaçmayacak şeyler. Üstüne bir de seçimlerin zorluğu eklenince… Baldur’s Gate 2’de Jaheira ve Aerie “Hangimizi seviyorsun, söyle bakalım” dediğinden beri kime ne cevap vereceğimi bu kadar kara kara düşündüğüm olmamıştı sanırım. (Jaheira, ben seni arkadaş olarak görüyorum.)

RYO demişken… Geçenlerde Can’ın RPG olmak ya da olmamak diye bir yazısı vardı. Oyunu RYO yapan nedir diye. Şu RYO’dur bu maceradır demeyeceğim bu yazıda ama benim için RYO’nun -hatta aslında tüm oyunların- en önemli kriterlerinden biri yan karakterler. Yan karakterlerini sevmediğim oyunlara tam olarak ısınamıyorum bir türlü. Yanımda hayatına zerre değer vermediğim bir takım poligon yığınları taşımak anlamsız geliyor. Ama mesela Enu öyle mi? Enu’yu sırtımda taşırım gerekirse, kedi gibi bir şey zaten. Hatta gibisi fazla.

Dreamfall chapters kian enu

(Çeviri:Hey, büyük mavi, bırak da adam konuşsun.)

Enu çok konuşan, ağzından bir şeyler kaçırıp duran ve bizi atarlı yoldaşımız Likho’ya karşı her fırsatta savunan kedimiz. Ehem.. arkadaşımız.

İkinci oyunda uzun uzun Kian’la oynadık, Dreamfall’dan beri karakterin ne kadar yol katettiğini görmek güzeldi. Kendisi büyülü yaratıkların insan değil hayvan olduğu öğretisi ile büyümüş olduğundan, gördükleriyle inandıklarının çelişmesinden muzdaripti bir zamanlar. April Ryan ile tesadüfen karşılaşması ve April’ın -Kian’ın kim olduğunu bilmeden- Azadi’lerin Marcuria halkına çektirdikleri konusundaki fikirlerini dürüstçe yüzüne söylemesinden önce. Şimdi ise yoldaşları hakkında düşünürken onlara “Yaratık” değil de “Kişi” olarak hitap etmeye çalışıyor yavaş yavaş. Sıkça kendini düzeltiyor bu konuda. (Ayrıca Zhid’leri çekici bulduğunu Dreamfall’dan beri biliyoruz Kian, seviyorsan git konuş bence. Kienucular forumları işgale başladı bile.)

Bir diğer sevdiğim yan karakter de yanımızda taşımadığımız ama sık sık ziyaretine gittiğimiz Sully. Kendisi Reza’nın iş arkadaşı, Türk bir gazeteci. Konuşurken araya Türkçe kelimeler sıkıştırmayı seven eğlenceli bir karakter. Bitch yerine Kaşar, Shitting yerine Bokking (Bunu anlamakta biraz zorlanmıştım) diyor ve Zoe’ye Fıstık diye hitap ediyor mesela. Europolis’in çok kültürlü fütüristik atmosferinde biraz Türk esintileri de görmek hoşuma gitti açıkçası. (Türk marketine gidince müziğe dikkat edin.) Tabii kültürel çeşitlilik Türklerden ibaret değil, hatta sanırım bazı karakterler Rusça kelimeler kullanıyor ama son zamanlarda kendini Heroes of the Storm’a kaptıran Can söyleyince anlayabiliyorum onları ancak. (Bir yerde Mira “suka” diyordu yanlış hatırlamıyorsam. -Can) 

dreamfall chapters zoe sully

Reza’dan ayrılırsak Sully’nin bizim tarafta kalmasını talep ediyorum.

Ne diyordum? Karakterler. Eğitim kampını yeterince eğitim alamamış kişilerin gönderildiği bir yer sanacak kadar saf fakat bir muhafızı her türlü peşinden savacak kadar da kurnaz Dolmari çocuğu Bip, yaptığımız hiç bir şeyi beğenmemeye kararlı Likho, gerçek kimliği hakkında türlü teoriler bulunan gizemli kadın Anna, hikayesi içimizi burkan Köstebek… Kısacası oyunda merakımı canlı tutacak ve seçim yaparken ikinci kere düşünmemi sağlayacak pek çok ilgi çekici karakter mevcut şimdiden. Tek eksiğimiz… İlk bölümü oynayanlar biliyor tek eksiğimizi. Ona da tekrar kavuşacağımızı umuyorum en kısa zamanda.

 

 

Kategoriler
Yazarlardan İnciler
“Çünkü klasiklerin klasik olmasının bir sebebi vardır. Özellikle de üzerine tüm hasar modifikasyonlarını bastığınızda.”
-Burcu (Amansızca Horizon: Zero Dawn överken)