BALDUR’S GATE TARİHÇELERİ: BHAALSOYU DESTANI

Yer altındaki bir zindanda esir tutulan ve işkence gören Abdel ve yoldaşlarının kendilerini kimin ele geçirdiğine dair en ufak fikirleri bile yoktu. Khalid ve Dynaheir, tutsaklıkları sırasında vahşi bir şekilde öldürüldüler. Durum diğerleri için de çok parlak gözükmüyordu ki bir grup hırsız zindana saldırarak büyük bir karışıklık çıkmasına sebep oldu. Bu karışıklıktan yararlanan Imoen serbest kalmayı başardı ve diğerlerini de kurtardı. Imoen, Abdel, Minsc, Jaheira birlikte yüzeye çıkarak özgürlüklerine kavuşmak üzereydiler ki kendilerini kaçıran kişiyle, Jon Irenicus ile karşı karşıya kaldılar. Irenicus aynı zamanda onları Skie Silvershield’ı da öldürmekle suçlayan büyücünün ta kendisiydi. Imoen yeni edindiği büyüleri kullanarak Irenicus ile bir büyü düellosuna girişti ancak bir anda etraflarını saran Başlıklı Büyücüler nedeniyle düelloları sonuca ulaşamadı. Ama belki de ulaşmaması onların lehineydi. Athkatla’da lisanssız bir şekilde büyü yapmak yasaktı ve bu yüzden yasanın uygulanmasından sorumlu olan Başlıklı Büyücüler etraflarında belirip Irenicus’tan teslim olmasını istediler. Irenicus gerçek gücünü sergileyerek büyücüleri tek tek toza dönüştürdü; lakin düşen her büyücünün yerini bir başkası aldığında nihayet teslim oldu ancak tabii tek bir şartla: Imoen de farkında bile olmadığı yasağı çiğnemişti ve büyücülerin bu durumda onu da alıkoyması gerekiyordu. Genç kadının itirazları ve Abdel ile yoldaşlarının çaresiz bakışları arasında alıkonulan Imoen ve Irenicus, büyücüler tarafından Brynnlaw adasındaki hapishaneye ışınlandılar. (Bir zamanlar elf olan ancak ölümsüzlüğü elinden alınarak şehri Suldanessellar’dan sürgün edilen Jonaleth, yani Irenicus’un hikâyesini ayrı bir ciltte kaleme alacağım.)

Jonaleth Irenicus

Abdel ve yoldaşları, büyücülere karşı gelemeseler de Imoen’i unutup kaderine terk edecek değillerdi; 15.000 altın toplayıp Gölge Hırsızlar ile anlaşma yaparak Imoen’in nerede tutulduğunu öğrendiler ve Spellhold adındaki hapishaneye sızarak onu kurtarmaya giriştiler. Bilmedikleri şey ise Irenicus’un hapishanedeyken serbest kalıp adayı ele geçirdiği ve hatta Imoen üzerindeki deneylerine devam ettiğiydi. Irenicus’un grubu en başta yakalatmasının ve üzerlerinde çeşitli deneyler yapmasının sebebi, ilahi ruhlarını damıtacak bir yol bularak tanrılık mertebesine ulaşmak ve ölümsüz olmaktı. Bunun için de tanrısal öz taşıyan Bhaal’ın çocuklarından daha iyi ne olabilirdi?

Irenicus, Abdel ve grubu Spellhold’a geldiğinde kısa bir süreliğine onları tekrar ele geçirmeyi başardı. Imoen’in de bir Bhaalsoyu olduğunu açıkladıktan sonra genç kadının ilahi ruhunu vampir Bodhi’ye, Abdel’inkiniyse kendi bedenine aktardı. Ölü Cinayet Tanrısı’nın hatırı sayılır özüne sahip olan Irenicus, Abdel ve Imoen’i adanın altındaki zindanlara atıp eğlenmesi için Bodhi’ye verdikten sonra elde ettiği güçle kendisini sürgün eden elflerden intikam alma planının sonraki aşamasına geçti.

Bodhi

Ruhunu kaybetmiş olan Abdel, vücudunun ve bilincinin kontrolünü kaybederek Bhaal’ın avatarı olan “Katil”e dönüştü. Bu vahşi formada vampir Bodhi’yi geri püskürten Abdel, dost düşman ayırabilecek kadar kontrol sahibi olmadığı için yoldaşlarına da saldırdı. Neyse ki hiçbirini ciddi bir şekilde yaralamadan tekrar hakimiyetini kazandı ve daha sonra yavaş yavaş bu formu kontrol etmeyi öğrendi. Karanlıkaltı’ndan geçen yolları onları tekrar yüzeye çıkarttığında bir mezarlıkta gizlenmekte olan Bodhi’yi öldürerek Imoen’in ruhunu ve elf şehri Suldanesselar’a giden yolu açan Rhynn Lanthorn adındaki feneri geri aldılar.

Bu sırada Irenicus da boş durmayıp drow hanelerinden Ust Natha ile birlikte elf şehri Suldanessellar ve Yaşam Ağacı’na saldırdı. Ağacın gücünü emerek ele geçirdiği tanrısal özün de yardımıyla arzuladığı ilahi güce çok yaklaşmıştı ancak neyse ki Abdel Adrian zamanında yetişti ve elfler için çok kutsal olan ağacın dalları arasında Irenicus’un yaşamını sona erdirdi. Ancak Irenicus’un bedeninde bulunan ruhu, Abdel’i de cehenneme çekti.

Bhaal’ın düzleminde beş testten geçen ve “Bhaal’ın Gözyaşları”nı toplayan Abdel, son kez Irenicus ile karşı karşıya geldi. Bu sırada kendi de çeşitli testlerin üstesinden gelen Irenicus da artık “Katil” formuna bürünme yetisini kazanmıştı. Böylece ruhun kontrolünü ele geçirmek için amansız bir dövüşe girdiler ve Abdel bir kez daha galip geldi. Irenicus’un ruhu aşağı düzlemlerde acı içerisinde kısılı kalırken Abdel’in benliği ise ruhunu da geri almış bir şekilde Suldanessellar’a döndü.

Suldanessellar’ın elf kraliçesi, Ellesime

Ve böylece Abdel Adrian’ın Kılıç Sahili’ndeki sayısız macerasının ve Bhaalsoyu Destanı’nın en kritik, en önemli kısmına gelindi: Bhaalsoyu Savaşı. Sarevok’un Bhaalsoyu’ndan olanlara yaptığı katliamdan geriye sadece bir avuç Bhaal evladı kalmıştı ve Abdel maceraları sırasında sürekli haksız yere birileri tarafından itham edilip adını temizlemeye ya da deli büyücülerin, yobaz şövalyelerin planlarını bozmaya çalışırken bu çocuklar ise topyekûn bir savaş içerisine girmişlerdi.

Suldanessellar’ı kurtardıktan sonra şehirde Kraliçe Ellesime’nin misafiri olarak ağırlanan Abdel, Kadimler Korusu’nu ziyaret ederken Illasera adındaki bir Bhaalsoyu tarafından yoldaşlarıyla birlikte pusuya düşürülmeye çalışıldı fakat plan başarılı olamadı. Illasera’nın ölümüyle birlikte artık iyiden iyiye büyümüş olan savaşa ilahi bir müdahale gerçekleşti ve Grandük Adrian’ın günlüğünde yazanlar doğruysa (ki buraya kadar derlediklerimin bile kulağa ne kadar çılgın geldiği düşünülürse bundan pek şüphe duymuyorum) bir Solar, Abdel’i Bhaal’ın eski düzlemine çekerek ona güçlerini nasıl kullanacağı konusunda bazı tavsiyeler verdi.

Aşağı düzlemlere olan bu ziyareti sırasında yarı-kardeşleri, öz annesi (Alianna adında bir Bhaal rahibesi), Bhaal’ın ta kendisi ve onun çocukları arasındaki bu amansız savaşa dair birçok şey öğrendi ve hatta tanıdık (ancak çok da dostane olmayan) bir ruhla karşılaştı: Sarevok. Defalarca Abdel tarafından yenilgiye uğratılmış olan Sarevok, Alaundo’nun kehanetlerinde hâlâ oynaması gereken bir rol olduğunu düşünüyordu ve bu yüzden de yarı-kardeşinin karşısında olmak yerine bu sefer ona yardımcı olmayı teklif etti. Öldüğünde tanrısal özünü kaybettiği için artık herhangi bir tehdit oluşturmadığını söyleyen Sarevok’un tek istediği ikinci bir şanstı. Böylece Abdel, ruhunun çok ufak bir parçasını kullanarak eski düşmanını hayata döndürdü ve onun verdiği bazı kritik bilgiler ışığında çok sayıda Bhaalsoyu’nun toplandığı Saradush şehrine ayak bastı; lakin Saradush o anda bir kuşatmanın tam ortasındaydı.

Bhaal’ın düzlemi

Melissan adındaki bir kadın, Bhaal’ın kanından çocukları kollayıp korumak adına onları Saradush’a toplamıştı. Şehrin hükümdarı olan yarı-ork Gromnir Il-Khan da onlar gibi bir Bhaalsoyu’ydu ancak bu hareket, ateş devi Bhaalsoyu Yaga-Shura tarafından bir fırsat olarak görülmüştü. Böylece ateş devleri Saradush’u kuşatmış, içerideki bütün Bhaal çocuklarından tek seferde kurtulmaya çalışmışlardı. Abdel ve yoldaşları Saradush’a geldiklerinde babalarının mirasına ihanet edercesine masum birçok Bhaalsoyu’yla karşılaştılar. Yolları daha sonra Grandük Adrian ile tekrar kesişecek olan ve her korktuğunda istemsizce Toril üzerindeki rastgele bir yere ışınlanan Viekang da onlardan bir tanesiydi.

Şehirdeki Bhaal çocuklarına elinden geldiğince yardım etmeye çalışan Melissan, Abdel’e Yaga-Shura’nın da bir parçası olduğu “Beşli” adındaki gruptan bahsetti. Bhaal’ın çocuklarından en güçlü ve tanrılık mertebesine en yakın olan bu beşli içerisindeki en zayıflardan biri olan Illasera’yı zaten çoktan öldürmüşlerdi. Melissan, ne yazık ki bu Beşli hayatta olduğu sürece kalan Bhaal çocuklarının asla huzur bulamayacağını söyledi ve Abdel’i hem şehirdeki durumu daha da zor hâle sokan Gromnir’i hem de Yaga-Shura’yı herkesin iyiliği için öldürmeye ikna etti. Abdel ve Melissan’ın kuşatmayı durdurmak ve Bhaal çocuklarını kurtarmak adına bütün çabalarına rağmen şehir harap oldu ve daha çok Bhaal özü kaynağına geri döndü.

Yaga-Shura tarafından kuşatma altına alınmış Saradush…

Böylece Melissan, Abdel’i Beşli’nin diğer iki üyesine yönlendirdi: Drow Sendai ve mavi ejderha Abazigal. Beşli’nin en güçlü üyelerinden olan bu ikiliyi yendikten sonra Amkethran kasabasında buluşmak üzere anlaştılar. Sendai ve Abazigal ile destansı bir şekilde dövüşen Abdel ve yoldaşları, anlaştıkları gibi Amkethran’a gittiklerinde Melissan yerine keşiş Balthazar ile karşılaştılar. Beşli’nin son üyesi olduğunu açıklayan Balthazar’ın amaçları diğerlerinden farklıydı: Bhaal’ın meşum mirasının sona ermesi gerektiğini düşünen Balthazar, Bhaal’ın soyundan olan herkesi öldürdükten sonra kendi de intihar ederek Diyarlar’a büyük bir iyilik etmeyi planlıyordu; Melissan’ın güç vaatlerine karnı toktu. Ancak bütün kararlılığına rağmen Abdel’e denk değildi.

Beşli’nin son üyesinin ilahi özü de Mana Ocağı’na döndüğünde Solar bir kez daha Abdel’i Bhaal’ın düzlemine çağırdı ve ona gerçeği gösterdi: Bhaal’ın en güvendiği ölümavcılarından Karakalpli Amelyssan, kendini Melissan olarak tanıtarak Abdel’i diğer Bhaal çocuklarını ortadan kaldırmak için kullanmıştı. Ancak Bhaal’ın umduğu ve beklediğinin aksine Mana Ocağı’nda biriken tanrı özünün onu diriltmesini engellemişti ve kendi tanrı olmak için kullanmaya niyetliydi.

Karakalpli Amelyssan

Abdel ve yoldaşları, Amelyssan’ı ve Bhaal’ı nihai olarak durdurmak için Cinayet Tanrısı’nın katındaki güç merkezi olan Kan Tahtı’na gittiler. Sayısız yaratık ve engeli aştıktan sonra Bhaal’ın neredeyse tamamen geri dönmüş özüyle yıkanarak ölümü reddeden Amelyssan, Abdel ve dostlarının çabalarıyla nihayet savaşamayacak kadar zayıf düştü ve Bhaal’ın özü, ölümavcısının bedenini terk etti. Solar, Abdel’e böylece büyük bir seçim sundu: Yeni Cinayet Tanrısı olarak babasının pozisyonunu devralabilirdi ya da ilahi özü Solar’a teslim ederek bu hakkından vazgeçebilir ve fâni yaşamını sürdürebilirdi. Abdel ikincisini seçti ve böylece Bhaalsoyu Savaşı sona erdi.

Mana Ocağı ve yenilgiye uğramış olan Amelyssan

Macera dolu günlerini böylece ardında bırakan Abdel Adrian, bir süre ilk yuvası olan Candlekeep’e dönüp orada yaşadı ama yaşadıkları onu değiştirmişti ve maceraya duyduğu özlem büyüktü. Bu yüzden bir süre sonra Baldur’s Gate’e taşındı ve tekrar asker olarak Yanan Yumruk’a yazıldı. Tecrübesi ve maharetleriyle rütbeleri hızla tırmandı ve Grandük Valarken’in düzenlediği darbede ölen Yanan Yumruk amirinin yerini alarak muhafızların başına geçti; kısa bir süre sonra da bütün itirazlarına rağmen Baldur’s Gate’in Grandükleri’nden biri olarak atandı.

Tanrısal özünü reddetmiş olsa da Grandük Adrian’ın ilahi yanı ona uzun bir ömür sağladı. Saçları beyazlayıp çehresi yavaş yavaş çökse de 130’larında bir insana göre oldukça zindeydi. Eski günlerinin görkemiyle gülümseyerek sokaklarda gezerken görülen Grandük, Baldur’s Gate halkı tarafından da pek sevilirdi. Tam da bu yüzden şehre adını veren kâşif Balduran’ın dönüşünün kutlandığı “Dönüş Günü”nde Yukarı Şehir’de yaptığı konuşmalar çok popülerdi.

Ne yazık Narteks Cinayetleri Yılı’nda, yani Vadi takvimine göre 1482’de alanda toplanmış Baldur’s Gate halkına konuşma yaparken hayatta kalan son iki Bhaalsoyu’ndan diğeri olan Viekang tarafından saldırıya uğradı. Normalde nispeten zararsız olan Viekang, aradan geçen yüz küsur yılda baskılamaya çalıştığı içgüdülere yenik düştü ve “Katil”e dönüşerek Grandük Adrian’ı katletti. Yanan Yumruk muhafızları ve meydanda bulunan maceracılar Grandük Adrian’ın öcünü almak için Katil ile dövüştülerse de bu hareket, Bhaal’ın uzun vadeli planına hizmet etti. Umduğundan yüzlerce yıl sonra da olsa planı nihayet işe yaramıştı; bütün Bhaal çocukları ölmüş, tamama ermiş özü Kan Tahtı’nda Cinayet Tanrısı’nın yeniden doğmasını sağlamıştı. Diyarlar’da gerçekleşen başka ilahi olaylar sonucunda Bane’in ve Myrkul’un, hatta Jergal’ın bile geri döndüğüne ve inananlarıyla iletişime geçtiğine dair söylentiler başladı. Ancak o başka bir zamanın ve yazının konusu…

Vefatının hemen ertesinde yas içindeki şehir, Grandükleri için görkemli bir cenaze töreni düzenledi. Makamına uygun şekilde bedeni Yukarı Şehir’deki Yüce Salon’a defnedildi. Hayatını Diyarlar’ı daha iyi hâle getirmeye adamış bu kahramanın hikâyesi böylece son bulmuş olsa da arkasında bıraktıklarının ve mirasına baş kaldırışının anısı her daim Baldur’s Gate sakinlerinin kalbinde yaşayacak. Ve tabii bu yolda ona eşlik edenler de…

Kategoriler
Yazarlardan İnciler
“Çünkü klasiklerin klasik olmasının bir sebebi vardır. Özellikle de üzerine tüm hasar modifikasyonlarını bastığınızda.”
-Burcu (Amansızca Horizon: Zero Dawn överken)