BALDUR’S GATE TARİHÇELERİ: BHAALSOYU DESTANI

“Cinayet Tanrısı can verecek,
Ancak onun felaketiyle fâni bir kuşak doğacak,
Ölümüyle kaosu ekmiş olacak,
Böyle buyurdu bilge Alauondo…”

Gerçekten de Alauondo’nun buyurduğu gibi oldu. Oghma kâtiplerinin “Sıkıntılar Zamanı” olarak kaleme aldığı dönemde tanrılar fâni bedenleriyle yeryüzünde yürümek zorunda kaldığında Faerûn’un çehresi de sonsuza kadar değişti. Kimi tanrılar düştü, kimi ölümlüler bunu fırsat bilip onların yerini doldurdu. Hayatta kalıp Lord Ao’nun testini geçmiş olanlar bile ilahi tahtlarına döndüklerinde artık eskisi gibi değillerdi.

Bütün bu karmaşanın ardından Bhaalsoyu Destanı patlak verdi; ancak onun bile sona ermesinin üzerinden Vadi takvimine göre 100 küsur yıl geçti artık. Hikâyenin içinde yer alan kahramanların çoğu ömürlerini doldurup Lord Kelemvor tarafından yargılanmak üzere göçüp gittiler… Bunlara yakın zamanda Baldur’s Gate şehrinde katledilen Grandük Abdel Adrian da dâhil.

Ben de Grandük Adrian’ın anısına hem onun geçmiş maceralarını kaleme alıp hem de hatırı sayılır bazı yoldaşlarına dair bulabildiğim ilginç bazı notları topladım. Bhaalsoyu’nun sonuncusu ölmüş olsa bile hikâyeleri böylece gelecek nesillere aktarılabilecek ve Faerûn’da şarkılara, destanlara konu olmaya devam edecek…

-Volothamp Geddarm

Efsanelere göre bir zamanlar çok hırslı ve gözü pek bir fâni olan Bhaal, kendisi gibi iki başka fâniyle gücünü birleştirerek ilahi kudretin peşine düştü. Yedi Kayıp Tanrı’nın sonuncusu olan Jergal’ın düzlemine girdiklerinde hakları olan gücü zorla almaya hazırlanmışlardı ancak hepsini şaşırtan bir şekilde Jergal onlara gücünü ve makamını kendi isteyerek pay etti: Bane, tiranlığın ve çekişmenin kara kalpli tanrısı olmayı seçti; Myrkul, kemikler ve ölüleri himayesine aldı; Bhaal ise ölüm, katliam ve cinayetin tanrısı oldu. Bu üç yeni tanrı, bu noktadan itibaren sıklıkla “Ölü Üçlü” adıyla anıldı. (Bu efsanenin hikâyeleşmiş versiyonu olan Ölü Üçlünün Tarihi: Beş Taş Oyunu, Kafatası Bovlingi ve Boş Tahtı kütüphanemizde bulabilirsiniz.)

Vadi takvimine göre 1358, yani Gölgelerin Yılı gelip çattığında Diyarlar’ın kozmik dengesini sonsuza kadar değiştiren bir olay gerçekleşti. Ölü Üçlü, gerçekliği değiştirmek için tanrıların tanrısı Lord Ao’nun gücünün kaynağı olduğuna inandıkları Kader Tabletleri’ni çaldılar. Lord Ao’nun bu küstahlığa cevabı sert oldu: Amacını unutmuş bütün tanrıları cezalandırmak ve onlara makamlarını hatırlatmak için Gözcü Tanrı Helm dışında hepsini fâni bir şekilde Faerûn’a sürdü. “Sıkıntılar Zamanı” ve zaman zaman da “Avatar Krizi” olarak anılan bu dönemde Helm’in görevi, fâni boyutun ötesine açılan İlahi Merdiven’i koruyarak tanrıların Ao’nun cezasından kaçmasını önlemekti. Bu dönem birçok eski tanrının ölümünün yanında bazı fânilerin de tanrılığa yükselişiyle sonuçlandı.

Bhaal’ın fâni formu

Ölü Üçlü’nün üçü de bu dönemde fâni olarak yaşamını yitiren tanrılar arasındaydı ancak bir tek Bhaal’ın buna yönelik bir planı vardı. Kendi felaketini öngörmüş olan Bhaal, zamanı geldiğinde kaybedeceği gücü geri almak için uzun vadeli bir plana girişti: İlahi özünden parçalar taşıyan sayısız çocuk yaptı ve bu çocukların vahşi dürtülerle birbirlerini öldürecekleri ya da er geç Bhaal rahipleri tarafından bulunarak katledilecekleri zamanı bekledi. Böylece bütün çocukları öldüğünde tanrısal özü parça parça serbest kalacak ve Cinayet Tanrısı’nın yeniden doğuşunu müjdeleyecekti.

Gerçekten de öngörüldüğü gibi oldu ve Bhaal, Boareskyr Köprüsü’nde Mask’ın avatarı olan kılıç Tanrıfelaketi’ni kuşanmış olan Cyric tarafından öldürüldü. Tanrının toksik kanı köprünün altından akan suları zehirledi; güçleri ve makamı ise onu öldürmüş olan Cyric’e geçti. Lakin aldığı önlemler tam da umduğu gibi işe yarıyordu ve ne yazık ki bu Bhaal’ın sonu değildi.

Cyric, Tanrıfelaketi’yle Bhaal’ı öldürürken…

Çok geçmeden tam da Bhaal’ın beklediği gibi takipçileri, keşfedip yakalayabildikleri Bhaal’ın kanından çocukları katledip özlerini serbest bırakmaya başladılar. Kurban etmek üzere yakaladıkları çocuklar arasından özellikle iki tanesi, Diyarlar’da uzun yıllar hissedilecek bazı izler bıraktı: Sarevok Anchev ve Abdel Adrian.

Sarevok ve Abdel’in kurban edilmeye çalışıldığı tören bir grup Arpçı tarafından basıldı ve Gorion adında bir büyücü, ayinden kurtardığı Abdel’i evlatlığı olarak alarak Candlekeep’e götürdü. Sarevok ise çıkan karmaşadan yararlanarak kaçıp kendi başının çaresine baktı. Sokaklarda bir başına büyüyen Sarevok, Baldur’s Gate şehrine kadar gelmeyi başardı. Burada şehrin önemli tüccar hanelerinden biri olan Demir Taht’ın lideri Rieltar Anchev tarafından evlat edinildi.

Aradan geçen yıllarda Abdel, Candlekeep’in eşsiz kütüphaneleri arasında sakin ve sıradan bir hayat yaşarken Sarevok ise üvey babasının Kılıç Sahili üzerindeki etkisini arttırmak için oynadığı politik oyunları öğrendi ve kendisini de bu planlara dâhil etmesi için onu ikna etmeyi başardı.

Demir Taht’ın ve üvey babasının desteğini arkasına alan Sarevok, böylece bölgeye pençesini geçirecek Demir Krizi’nin temellerini atmaya başladı. Ancak hırsları büyük olan Sarevok’un Kılıç Sahili’ni aşan ve Faerûn’u kapsayan çok daha büyük emelleri vardı.

Candlekeep

Gördüğü gizemli rüyalar ve çocukken Bhaal rahipleri tarafından kaçırılışının izini sürerek Alaundo’nun Bhaalsoyu’yla ilgili yaptığı kehanetlere ulaştı. Bölgenin en büyük bilgi kaynağı olan Candlekeep’e giderek bu kehanetleri inceledikten sonra kendisinin bir Bhaalsoyu olduğunu anladı ve hakkı olduğuna inandığı makamı elde etmeyi kafasına koydu. Adım adım planladığı Demir Krizi’nin Amn ile Baldur’s Gate arasında çıkartmasını umduğu savaşın yaratacağı katliamı düşününce… Cinayet Tanrısı’nın yerine ondan daha uygun biri olabilir miydi? Candlekeep’te yaptığı bu araştırmalar sırasında karşılaştığı Abdel’in de kendisiyle aynı özü taşıdığını hissetti ancak Gorion’ın araştırmalarını yakından izliyor olması ona karşı harekete geçmesini önledi. Böylece Sarevok, Abdel’i daha sonra öldürmek için dönmeye karar vererek Candlekeep’i terk etti.

Sarevok, ilahi kökenlerine dair gizem perdesini aralamaya çalışırken Demir Taht’ın ajanları da boş durmayıp çalışmalara başlamışlardı. Nashkel madenlerine sızmayı başarmış olan bir grup, gizlice madenlerden çıkan demirin kalitesini düşürecek bir solüsyon kullanıyordu. Çok kısa bir süre içerisinde bölgede bulunan demirler çürümüş ve işlenemez hâlde çıkmaya başladı. Demircilerin bir şekilde işlemeyi başardığı az sayıda ekipman bile bir anda tuzla buz olup dağılıveriyordu. Demir sevkiyatlarına ciddi şekilde bel bağlayan bir ticaret şehri olan Baldur’s Gate’te, madenleri sabote edenin Nashkel’i de toprakları içerisinde barındıran Amn olabileceğine dair söylentiler işitilmeye başlandı. Demir Taht’ın fısıldadığı bu yalanlar tam da Sarevok’un hesapladığı gibi iki ülke arasındaki ilişkileri zedeleyip gerginliğin büyümesine sebep oldu. Büyüyen gerginlik, işlenebilir kaliteli demir ihtiyacını da beraberinde getirdi. Cloakwood’daki madenleri üzerinden ihtiyaç duyulan bozulmamış demiri fahiş fiyatlara satan ve yavaş yavaş bölgedeki ticari tekel olmaya başlayan Demir Taht, amaçladığı güce ulaşmak üzereydi. Ta ki Sarevok’un diğer planları istemsiz bir şekilde kurdukları her şeyi yerle bir edene kadar…

Sarevok Anchev

Bulduğu bütün Bhaalsoyu çocukları tek tek öldürmeye başlayan Sarevok, bir süre sonra gözünü tekrar Abdel’e ve Candlekeep’e dikti. Lakin büyücü Gorion’ın bölgedeki dostları ve muhbirleri hayli boldu. Tehlikenin duyumunu alan dostları Gorion’a derhâl haber uçurdularsa da Gorion ve Abdel gecenin karanlığında daha henüz yola koyuldukları sırada kara zırhıyla karşılarına dikilen Sarevok ve ekibi tarafından yakalandılar. Gorion, evlatlığının hayatını kurtarmak için geride kalarak Sarevok’u oyaladı ancak katledildi.

Yalnız kalan Abdel, üvey babasının bir şeylerin ters gitmesi durumunda uyması için verdiği talimatlar doğrultusunda ona yardımcı olabilecek Khalid ve Jaheira’yla buluşmak için Dost Eli Hanı’na doğru yola çıktı. Yolda kendisi gibi Candlekeep’te büyümüş ve Gorion’ın kol kanat gerdiği bir başka yetim olan Imoen ile karşılaştı; genç kız merakına yenik düşerek Gorion ve Abdel’i takip ettiğini ve olan bitene tanıklık ettiğini söyledi. Böylece önlerindeki seçenekleri tarttıklarında yanlarında Gorion olmadan şehre kitap ya da yüklü bir bağış yapmadan dönemeyeceklerine karar verdiler ve kuzeye, Dost Eli Hanı’na doğru yola koyuldular.

Dost Eli Hanı

Hana ulaşmasına ulaştılar ancak yolları çeşitli suikast girişimleriyle bezeli ve çetrefilliydi. Khalid ve Jaheira’yla buluşmayı başardılar ve yarı-elf çift seve seve eski dostlarının evlatlığına göz kulak olmayı kabul ettiler. Ancak Abdel’in başına koyulan ödülün her geçen gün artıyor olması, artık hiçbir yerin güvende olmadığını gösteriyordu. Bu yüzden sürekli hareket hâlinde olmanın en iyi çözüm olduğuna kanaat getirdiler ve Arpçılar’ın hâlihazırda araştırmaya niyetli olduğu Demir Krizi’nin kaynağına inmek için hep birlikte Nashkel’e gittiler.

Madenlerin derinliklerine inen grup burada Mulahey adındaki bir Cyric rahibine rastladı. Mulahey, emrindeki kobold köleleri kullanarak kimyasal bir maddenin de yardımıyla demir yataklarını zehirliyordu. Mulahey’in hakkından gelip bütün bu krizin bir tezgâh olduğunu ortaya çıkartan grup, daha sonra da bölgeyi pençesine almış olan haydut probleminin köküne inmeye karar verdi. Cloakwood Ormanı’na girip haydutların peşine düşen grup, iki problemin birbiriyle bağlantısı bulunduğunu ve bütün bu krizin ardında Gorion’ı öldürmüş olan kara zırhlı adamın olduğunu keşfettiler. Demir Taht’ın bu bölgeden daha çok kâr etmesinin önüne geçmek için buradaki madene su bastırdılar ve bütün ipuçlarının işaret ettiği Rieltar Anchev ve oğlu Sarevok ile yüzleşmek için Baldur’s Gate şehrine yöneldiler.

Baldur’s Gate

Baldur’s Gate şehrinde Yanan Yumruk adındaki yerel paralı asker ve muhafız grubuna dâhil olan Abdel ve yoldaşları, böylece şehirde çok daha rahat hareket edebilir ve Demir Taht’ın işlerine burunlarını sokabilir hâle geldiler. Bölgedeki kayıp vakalarını araştıran ekip, yeterli kanıta ulaştıktan sonra şehirde bulunan Demir Taht üssünü bastı ve Sarevok’un Candlekeep’te bir görüşme yapmakta olduğunu öğrendi. Abdel ve beraberindekiler Candlekeep’e vardıklarında Demir Taht’ın bütün üyelerinin vahşice katledildiğini gördüler; dahası bu katliamın suçu da Sarevok tarafından üzerlerine atıldı. Abdel içine düştüğü bu durumdan Candlekeep’in İlk Okutman’ı Tethoril’in yardımıyla kurtuldu ve bununla birlikte Bhaal’ın kehaneti ve kendisinin bu kehanetteki rolünü öğrendi.

Önündeki neredeyse tüm engelleri kaldırmış olan Sarevok, artık planladığı gibi Yanan Yumruk’un liderliğini ele geçirip Baldur’s Gate şehrinin yönetiminde söz sahibi olabilecek ve öncesinde kızıştırdığı ortamda Amn ile topyekûn, tam da Cinayet Tanrısı’na yakışacak bir savaş çıkartabilecekti. Ancak Abdel, Sarevok’un seremonisini bölerek onun planlarını bütün Baldur’s Gate soylularının önünde ortaya döktü. Köşeye sıkışan Sarevok, şehrin altında gizli olan Bhaal Tapınağı’na çekildi. Nihayet karşı karşıya kalan iki yarı-kardeşten galip çıkan Abdel oldu; Sarevok’un parçalanmaya başlayan bedeni de planları gibi rüzgârda savrulurken tanrısal özü Cinayet Tanrısı’na geri döndü.

Tapınaktaki Bhaal sembolü ve Sarevok’un cansız bedeni…

Sarevok’un tanrılığa giden yoldaki hikâyesi sona ererken Abdel Adrian’ın destanı henüz yeni başlıyordu. Bhaal Tapınağı’nın ardındaki karşılaşmanın sonrasındaki haftalarda Baldur’s Gate civarındaki haydutları temizlemeye devam eden Abdel, bu noktada Imoen, Jaheira, Khalid, Minsc, Dynaheir ve hazine avcısı Safana ile birlikte yolculuk ediyordu. Grup bu noktada Yanan Yumruk’un da yardımıyla Kılıç Sahili’ni tehdit eden bir başka sorun olan Işıldayan Hanım ve onun yobaz takipçilerini yenilgiye uğrattı fakat başka güçler bu sırada bir kez daha Abdel Adrian’ın damarlarında akan tanrısal öze gözlerini dikmişti. Dragonspear Kalesi’nde dinlendikleri sırada Abdel ve grubu, cübbeli ve gizemli bir adam tarafından Baldur’s Gate Grandükü Entar Silvershield’ın kızı Skie‘yi öldürmekle suçlandılar.

Gizemli büyücü, Skie’yi öldürürken…

Baldur’s Gate’e götürülerek yargılanan Abdel, Dörtlü Konsey tarafından suçsuz bulunarak serbest bırakıldı; ancak bu olayın ertesinde şehirden ayrıldıkları sırada Gölge Hırsızlar tarafından pusuya düşürülüp Amn’ın başkenti olan Athkatla’ya kaçırıldılar.

Kategoriler
Yazarlardan İnciler
“Çünkü klasiklerin klasik olmasının bir sebebi vardır. Özellikle de üzerine tüm hasar modifikasyonlarını bastığınızda.”
-Burcu (Amansızca Horizon: Zero Dawn överken)