21. yüzyıl, insanlık için birçok problemi de beraberinde getirmişti. Nüfusun iyice artması, Dünya kaynaklarının tükenmeye başlaması, kirlilik ve küresel mevsim dengelerinin bozulması gibi tonla problem insan ırkının geleceği için büyük bir problem oluşturuyordu. Ancak bunların hepsi Gezgin’in gelişiyle değişti.
İnsanlık önce Merkür’de izini yakaladı Gezgin’in. Güneş Sistemi’ne habersizce, beklenmedik bir şekilde gelen bu devasa küre bir süre sonra Venüs’e, oradan da Jüpiter’in aylarına geçti. Gizemli kürenin izlediği rota bir sonraki durağının Mars olacağını işaret ediyordu ancak yine de kızıl gezegende duracağının bir garantisi yoktu. Buna rağmen bu garip küreyi araştırma görevi onaylandı ve NASA, Mars’a ilk insanlı yolculuk için bir ekip topladı. İnsanlığın ortak çabalarıyla kurulan ve liderliğini Jacob Hardy’nin yaptığı üç kişilik ekip, kürenin ilk görülüşünden 14 ay kadar sonra Mars’a ayak bastı. Ares Bir ekibi, temkinli bir şekilde küreyi aramaya başladı; yanlarında bir ihtimal gerek duyulabilir diye silah da taşıyorlardı. Ancak çok geçmeden öğrenecekleri üzere bu yersiz bir önlemdi: Gezgin olarak bilinecek olan beyaz küre, onları kızıl çöle yağdırmakta olduğu yağmurla karşıladı. Gezgin, ziyaret ettiği dünyaları yaşanabilir hâle getirmeye uğraşıyordu. Merkür’de yaptığı da buydu; Jüpiter, Venüs ve Mars’ta da. Gezgin’in ihtişamı karşısında dili tutulan Ares Bir ekibi, onu hâlihazırda yaşam barındıran Dünya’ya getirdi. Ve elli yıl içerisinde insanlık eski düşmanlıklarını, umursamazlıklarını ve problemlerini geride bırakıp sonraki nesiller boyunca “Altın Çağ” olarak anılacak bir refah çağına adım attı.
Altın Çağ, gerçekten de insanlığın gelişimi boyunca en büyük ve hızlı adımların atıldığı dönem oldu. İnsan ömrü üç katına çıktı; artık 300 yıl yaşamış insanlara rastlamak sıradandı. Gezgin’in gezegenleri şekillendirirken kullandığı “ışık” maddesi sayesinde muazzam teknolojik gelişmeler yaşandı. Kazakistan’da insanlığın uzaya kolonileşmesinin yolunu açacak Kozmodrom kuruldu. İlk Dünya dışı koloni Ay’daki Fırtınalar Okyanusu oldu ve daha sonrasında Mars’ta da koloniler inşa edildi. Clovis Bray şirketinin desteğiyle kızıl deve kurulan “Freehold” adındaki devasa şehir, insanlığın en büyük ve etkileyici şehirlerinden biri olarak anılmaya başlandı. Gezgin’in müdahalesiyle zehirli atmosferinden büyük ölçüde arınan Venüs ise oldukça ilginç bir keşfe ev sahipliği yapmaktaydı: İştar Obruğu’nda insan ırkının ortaya çıkışından milyarlarca yıl öncesine dayanan bazı kalıntılar mevcuttu. Bu yıkıntıları araştırmak için Venüs’e yerleşen insanlığın en parlak zihinleri, böylece İştar Akademisi’ni kurdular.
İnsanlık kendi içindeki anlaşmazlıkları ciddi ölçüde çözmüş ve artık büyük oranda birlik olmuştu. Böylece evrende kendilerinden başka yaşam formları da olduğunun bilinciyle dışarıdaki olası tehditlere karşı bazı savunmalar geliştirmeye başladılar. Savaşzihinleri de işte bu şekilde ortaya çıktı. Birincil fonksiyonları Dünya ve Güneş Sistemi’ni olası tehditlere karşı savunmak olan bu çok güçlü yapay zekâlar, gerektiğinde koca gezegenlerin bütün göğünü aleve ve küle boğabilecek kadar ciddi bir ateş gücüne sahipti. Dünya’daki savaşzihni, Kazakistan’daki Kozmodrom’un altındaki bir sığınakta bulunan Rasputin’di. Varlığı ve ismi bilinen bir diğer savaşzihni ise Mars’taki Charlemagne idi.
Böylece Altın Çağ’ı yarılamış olan insanlık Jüpiter’e ve aylarına doğru yayılırken teknolojik keşiflere de devam etmekteydi. Dr. Willa Bray, Mars’taki kalıntı kristallerinin özgün yapısını incelerken maddenin dördüncü hâli olan “engram”ı keşfetti. Engram hâlindeki veri, maddenin fiziksel kısıtlamalarına bağlı değildi ve her türlü fikir, engram içerisine gayet basit bir şekilde aktarılıp depolonabilirdi. Bir yandan da engram üzerinde sürdürülen çalışmaların bir yan ürünü olan ve “parıltı” adı verilen programlanabilir bir madde de güç kaynağı olarak kullanılmaya başlandı. İnsanlığa bugün artık unutulmuş bir mücadelede yardım etmesi ve gereken korumayı sağlaması için Exo adındaki makineler yaratıldı. Genel inanışa göre exolar, aslında insan bilincinin yapay, metalik bir bedene aktarılmasıyla oluşmuşlardı. Her hâlükârda kendilerini bir birey olarak tanımlayan exoların isimlerinin sonunda ise gizemli birer numara bulunuyordu. Bu numaranın ne anlama geldiği kesin olarak bilinmese de tahminler genellikle bunun, o exonun zihninin kaç kere silinmiş olduğunu ifade ettiğinde birleşmekteydi.