İlk başta dünya henüz karanlıktı. Yüzeyi sisler ve gri kayalıklarla kaplıydı. Herhangi bir gelişimden yoksun olan bu çağda dinginlik hakimdi; hiçbir şey değişmez, gelişmezdi. Devasa ağaçlara tünemiş olan taştan pullu, ölümsüz ejderhaların hüküm sürdüğü bu döneme “Kadimlerin Çağı” denirdi.
Derken sisin içinde bu karanlık dünyayı yaran İlk Alev parladı. Durağanlık sona erdi; gölgelerin kıyısında ejderhaların kusurlu, uzak kuzenleri huzursuzca kıpırdandı. Parlayan alev, beraberinde sıcağı ve soğuğu, yaşamı ve ölümü, ışığı ve karanlığı getirdi. Karanlığın içinden daha önce varlıkları bile bilinmeyen insansı figürler çıktı ve dünyayı değiştirecek olan İlk Alev’in içerisinde birbirinden farklı güçlere sahip dört ruh buldu.
Ölüm Ruhu, Nito tarafından bulundu ve dünya ölümün soğuk pençesini tatmış oldu. Elde ettiği bu güç sayesinde Kabirlordu Nito olarak anılacaktı. Onun zıttı olan Yaşam Ruhu, Kaos Cadıları’nın lideri Izalith Cadısı tarafından keşfedildi. Bu sefer yaşamın renkleri ve canlılığı dünyaya yayıldı. Muazzam bir güce sahip olan Işık Ruhu‘nu bulan ise Lord Gwyn idi ve dünyayı aydınlatmayı kendine görev edindi. Çok sonraları Gün Işığı Lordu ünvanıyla hatırlanacaktı. Üç lordun bulduğu bu ruhlar onları ve etraflarındaki dünyayı değiştirdi, şekillendirdi. Onları birer tanrı mertebesine yükseltti.
Ancak alevlerin içinde dördüncü bir ruh daha vardı: Karanlık Ruh. Ve onu bulansa Sinsi Pigme‘ydi. Diğerleri gibi bulduğu ruhu ve gücü özümsemek yerine ne yapacağını bilemeyen Pigme, ruhu sayısız parçaya bölerek dağıttı. Karanlık Ruh’un parçalarından insan ırkı doğdu.
Gri ve durağan dünyaları bir anda değişmiş olan ölümsüz ejderhalar bu durumdan rahatsız olmuştu. Lordlar ise yeni edindikleri güç ve otoriteyle yüzeye hakim olmak için ejderhalara karşı meydan okudular. Kadimlerin Çağı’nı sonlandırıp her şeyi sonsuza kadar değiştirecek olan savaş da böylece başlamış oldu.
Bu sırada diğer ejderhaların aksine fanî ve taştan pullardan yoksun bir şekilde doğmuş olan Seath’in ırkdaşlarına karşı duyguları önce kıskançlığa, sonra da nefrete dönüşmekteydi; bu nefret ise savaşın dengesini değiştirdi. Lordlara, ejderhalara ölümsüzlüğü verenin taştan pulları olduğunu ve yıldırımlara karşı zayıf olduklarını açıklayan Pulsuz Seath, kendi halkına ihanet etti ancak bir yandan da Gün Işığı Lordu Gwyn’in güvenini ve dostluğunu kazandı. Artık düşmanlarının zayıflıklarını bilen lordlar, yeni güçlerinin de yardımıyla üstünlüğü elde etti. Nito, ejderhaların üzerine ölüm ve hastalık saçtı; Izalith Cadısı, kızlarını toplayıp büyük alev fırtınaları çağrıdı ve ejderhaların büyük ağaçlarını kasıp kavurdu; Lord Gwyn, ışığı şekillendirip saf yıldırımdan oluşan mızraklarla ejderhaların pullarını parçaladı.
Kadim zamanda yüzeyde hüküm süren ejderhalardan geriye sadece bir avuç kalmıştı. Bir zamanların görkemli ve ölümsüz ejderhaları, yeni dünya düzeninde üst üste yığılmış bir şekilde can vermişti. Lordlar, geriye kalan az sayıda ejderhayı da yakalayıp dünyanın karanlık bölgelerine sürerek hapsetti. Pulsuz Seath ise ihanetinin karşılığını ölümsüzlük araştırmaları için kullanabileceği bir kütüphane ve Dük ünvanıyla almış oldu.
Ve böylece Ateşin Çağı başladı…