NEW WORLD KAYITLARI – BÖLÜM 4: WINDSWARD ÖYKÜLERİ
WINDSWARD ÖYKÜLERİ
[TALES OF WINDSWARD]
GRENVILLE’İN YOLCULUĞU
[GRENVILLE’S JOURNEY]

El Değmemiş Piyano
[An Untouched Piano]

3 Ocak. Son zamanlarda kendimi piyanonun başına daha sık otururken buluyorum ama parmaklarım tuşlara varmıyor. Enkazdan kurtardığım tüm eşyalar arasında bu, hayatımdaki diğer her şeyin aksine zamanın yıpratıcı etkisine dayandı. Genevieve ve Simon’ı gömdüğümde kendimden bir parçayı da gömmüşüm gibi hissettim – uğruna çabalanacak bir şey kalmadı, bu adanın bana verebileceği hiçbir şey yok. Yakınlardaki karakolun varlığını, adadan kazanabileceklerini ve koparabileceklerini bölüştürürken bir ileri bir geri giden tüccarlar ile hayvanların oluşturduğu kesintisiz akışı bile nahoş buluyorum.

Daha fazlası olmalı, odaklanabileceğim başka bir şey… Burada sonsuza kadar amaçsızca yaşayacağımdan korkuyorum. Adanın neden birçoğuna yaptığı gibi eşimi ve oğlumu tekrar canlandırmadığını bilmiyorum. Belki de buradaki hayattan bıkmışlardı. Benden bıkmışlardı ve bir gelecekleri olduğunu görmemişlerdi.

Asla bilemeyeceğim. Ama şunu biliyorum ki çırpınan düşüncelerimi yatıştırmazsam ben de onlarla aynı yolda ilerlemeye çalışacağım.

R. Grenville

Ayrılış
[Departure]

17 Ocak. Birkaç gün önce ilginç bir ziyaretçim oldu – M. Cartier adında, sığır derisi tabaklayan Fransız bir kadındı ama tuhaf bir şekilde daha çok bir avcıya benziyordu. Beni ve piyanomu duymuş, kendi gözleriyle görmek için bulmaya gelmişti. Mizacımdan ötürü şaşırmış görünüyordu ama çok sorgulamadı. Onun da birini kaybettiğini ama bu durumu kabullendiğini hissettim. Pek huyum olmasa da ona bununla nasıl başa çıktığını sordum.

Adanın gözünü açtığını söyledi. Bazıları burayı bir cehennem, bir lanet, bir araf olarak görürken bazıları ise bir cennet olarak görüyordu ama kimse gerçekte ne olduğunu bilmiyordu. Bunun yaşam olduğunu, adanın merakımızı bastırmak için türlü harikalar ürettiğini söyledi. “Buradaki ilk kişiler biz değiliz,” dedi. “Başkaları da buradaydı; bunu kuzeydeki harabelerde, ovalardaki Büyük Küreler’de görebilirsiniz. Bizi çevreleyen bu topraklar bir zamanlar bir şehirdi.”

Bu şehre ve bizden önce gelenlere ne olduğunu sordum. Gülümsedi ve “M. Grenville, belki de buraya bu sorunun cevabını bulmak için getirildiniz,” dedi.

Son birkaç gündür sözlerini çokça düşündüm. Bu yapıları ve onlardan ne anlam çıkarılabileceğini araştıracağım – burada kalıp piyanonun tuşları üzerinde daha fazla toz birikmesine sebep olmaktan iyidir.

R. Grenville

Rolfe
[Rolfe]

24 Şubat. Bir rehber tuttum, Rolfe adında bir adam. Diğerlerinden farklı olarak dikili taşların, kürelerin ve hatta bayırdaki harabelerde dolanan ölülerin hikâyelerinden yılmamış görünüyordu. “Onlar ölüler, içlerinde hayat kıpırtısı kalmamış,” dedi. “Hiçbir şeyi korumuyorlar, hepsi sadece bir Yorick.” Genellikle adanın güneyindeki deniz feneri gibi büyük taş yapıların yakınında avlanırken çalılıklar arasında bunlardan birine rastlanabileceğini söyledi. Onlar hakkında bir şey merak edip etmediğini sordum; buna omuz silkti ve benim meraklanıp meraklanmadığımı sorup eğer öyleyse ona para veya azoth ile ödeme yapacağımdan merakımın onun kazancı olacağını söyledi. “Artık bir iskeletten başka bir şey olmadıkları sürece onları kimin yarattığı kimin umrunda? Ölüp gitmiş olmalarını tercih ederim ve onlara katılmaya niyetim yok.”

Ona ilgimin Küreler ve muhtemelen doğuda bulunduğundan bahsettiği tuhaf tapınak ile alakalı olduğunu söyledim.

R. Grenville

Kazı Alanı: 1. Gün
[The Dig Site: Day 1]

1 Nisan. Rolfe’un rehberliği doğru çıktı. Bizi Büyük Küreler’den birine getirdi ve burada kesinti yaşamadan çalışabileceğimizi söyledi. Ayrıca beni E. Stokes şirketinin eski bir levazım müdürü olan ve istihdama muhtaç bir düzine işçiden oluşan bir ekibe liderlik eden “Maddie” (Madelaine) adındaki haşin bir kadınla tanıştırdı. (Stokes Şirketi, yerleşim alanları rakipleri tarafından ateşe verilince talihsiz bir kapanmaya kurban gitmişti.) Bu olaydan ötürü sitem ediyor gibi görünmüyordu, sadece gerçekçi bir yaklaşım sergiliyor ve yakılacak daha fazla duvar inşa etmek istemiyordu.

Küre, diğerleri gibi gömülüydü ve kazıyacak adam gerekiyordu ancak Maddie, ekibinin [işin ucunda] kendileri için neyin iyi olacağını bildikleri sürece ellerinden geleni yapacakları konusunda güvence verdi –  ve benim de onlara ödeyecek param vardı. Onlara bunun güvencesini verdim. Yalan söylemek beni kötü hissettirdi ama onlara ödeme yapmanın bir yolunu bulacağım. Bu sırada Büyük Küre’deki çalışma başlamalı.

R. Grenville

Kazı: 15. Gün
[Excavation: Day 15]

15 Nisan. Çalışma hızla devam ediyor. Toprağı Büyük Küre’nin altından taşıdık ve taşa oyulmuş nişanın tamamını ortaya çıkardık.

Maddie’nin adamları dürüstçe ve gayretle çalışıyorlar – verimliler ki bu iyi zira paramın ne kadar dayanacağından emin değilim. Maddie daha çok erzak konusunda endişe duyuyor; gözcüler av için kamptan gittikçe daha uzağa gitmeleri gerektiğini fark ettiklerinden ötürü yiyecek [bulmak] zorlu bir hâl aldı. Bu, Rolfe’u endişelendirdi ama neden olduğunu söylemedi. Sıklıkla sınırda durup ormana bakıyor.

Daha da ilginci Maddie, daha önce ileri mevki karakollarında satılan daha küçük kürelerde bu tür nişanları gördüğünü iddia etti. Küçük kürelerin doğudaki Tapınak yakınlarındaki avcılardan toplandığını söyledi. Rolfe buna kaşlarını çattı ve küreleri yerde değil, adeta taştan yapılma kalplermiş gibi iskeletlerin göğüs kafeslerinde bulduklarını söyledi. Adamları gibi Maddie de bu duyduğundan rahatsız olmuş görünüyordu. Bu konuda Rolfe’u üsteledim ama daha fazla konuşmayı reddetti. Bu kürelerden birini edinmeliyim – buradaki işimizden sonra belki Tapınak’a bir sefer düzenlenebilir.

R. Grenville

Nahoş Bir Buluş: 17. Gün
[An Unpleasant Find: Day 17]

17 Nisan. Avcılardan biri geri döndü ama av etiyle değil, kırmızı işaretler kazınmış, kemikten yapılma tuhaf bir tılsım ile. Kırmızı şey kan olabilir ancak rengi garip ve bana açıklayamayacağım biçimde sonbahar renklerini hatırlatıyor – elimde iz bıraktığını görmedim ama kırmızı ve ıslak bir şeye dokunuyormuşum gibi [hissettirdi]. Bu his, düşüncelerimde hoş olmayan bir tat bırakmış gibi bir süre öylece kaldı.

Avcı onu Rolfe’a gösterdiğinde adamın öfkesi alevlendi – avcıya lanet okudu ve onu uzaklaştırmasını söyledi. “Diğerlerini buraya çekecek,” dedi tükürükler saçarak. “Yitirilmişler bunları tasma gibi boyunlarına takıyorlar,” iddiasında bulundu.

Ondan şüphe etmem için hiçbir neden yoktu ve tepkisi öylesine büyüktü ki elimde tılsıma dokunduğum yerleri neredeyse kanayana kadar ovuşturdum… yine de onu tenimde hissedebiliyordum.

R. Grenville

Kötü Haber: Yırtık Sayfa
[Ill Tidings: Torn Page]

Grenville anlamıyor. Ben anlıyorum. Yitirilmişler, fetişlerini almak için KESİN geri gelecekler – buradaki işimizi bitirip yolumuza devam etmeliyiz. Belki bir tanesini al edebiliriz ama geldiğinde tek başına olacağını sanmıyorum – akın ettiklerinde çekirgeler gibiler, yollarına çıkan her şeyi ve herkesi yok ediyorlar.

Bizi izlediklerini hissediyorum ama nedenini bilmiyorum. Grenville’in küre üzerindeki çabalarının ne getireceğini görmeyi mi bekliyorlar? Eğer öyleyse endişe edilecek başka bir şey daha çıkmış oluyor. Eğer [Grenville] kürelerin işlevini etkinleştirirse bunu bir şekilde kullanabilirler mi? Ve ne amaçla yaparlar?

Rolfe

Nisan Kazısı: Hesap Defteri
[April Dig: Ledger]

…Grenville, gözlük takmış bir at gibi ama dürüst biri ve adamlara adil davranıyor – kimi zaman belki de gereğinden fazla. Bu inatçı kayayı kazıp çıkardığımızda ne yapmayı planladığını bilmiyorum ama bu iş, bir damla azoth için daha fazla kan dökmekten daha güvenli.

Adamı Rolfe, zeki ama endişeli biri; her geçen gün alnında daha fazla kırışıklık oluşuyor gibi. Gözleri her daim ormana bakıyor, her gölgede veya dal çıtırtısında yerinden sıçrıyor. Her gün ne zaman yolumuza devam edebileceğimiz konusunda Grenville’e baskı yapıyor. Korktuğu şey hırsızlar değil, orası kesin.

Elimizde bol miktarda kereste ve taş var; ihtiyacımız olan şey av eti. Ayrıca yakında Grenville’in biraz para çıkması gerekecek, yoksa adamların işi yavaşlayacak.

Maddie

Talihsizlik
[Misfortune]

19 Nisan. Bunu kazıdan çok uzakta yazıyorum ama hâlâ hayattayım ve olanları anlatmak zorundayım. Bildiğim kadarıyla Rolfe ve ben kaçmayı başaran tek kişileriz. Alaca karanlık basmak üzereydi, Rolfe beni arayıp buldu – rehberlerden biri kaybolmuştu; kaçmamıştı, Rolfe bundan emindi, başka bir şey olmuştu.

İçgüdüleri doğru çıktı zira alaca karanlık [göğü] kırmızıya boyarken ormanda uzaktan gelen bir çığlık duyduk, sonra sessizlik çöktü – ardından ağaçların arasında hareket eden kambur şekiller gördük. Rolfe korktu ama takdir edilesi bir biçimde bu onu durdurmadı ve beni harekete geçmeye zorladı. “Birinin olduğu yerde göremediğin en az iki tane daha var,” diye tersledi ve ben de tereddüt ettiysem bile ekipmanı geride bıraktım.

Lanet olası ada – bu şeytani şeyler her fırsatta bizi bilgiden uzaklaştırmaya çalışıyorlar!

Grenville

Dikili Taşlar!
[The Obelisks!]

Bu dikili taşlar ne tür güçlere sahip olursa olsun Aeternum’un kadimleri onları kullanmışlar – ya da daha büyük olasılıkla onları kendileri şekillendirmişler… ama hangi amaç uğruna olduğunu bilmiyorum.

Yaşam onların çevresinde yoğun bir şekilde varlık buluyor; adada gördüğüm hiçbir bitkiye benzemeyen göz alıcı mavi çiçekler ve hatta dikkatle topladığımız, azoth ile aşılanmış bitkiler bulunuyor.

Rolfe, kazı alanına yapılan saldırıdan beri huzursuz görünüyordu. Dikili taştan bir taş atımı uzaklıkta yere çömelmişti, ona ödeme olarak verdiğim azoth şişesini elinde tutarak sanki bir şey dinliyormuş gibi dikili taşa bakıyordu. Kendine gelene kadar ona iki kez seslenmem gerekti – ki [sonrasında bile] söyleyecek söz bulamadı.

Belki de gerektiğinden daha sert bir şekilde ona seslendikten sonra Rolfe, azoth’un dikili taşın bulunduğu yerde adeta… ‘şarkı söylediğini’ hissettiğini ancak bundan nasıl bir anlam çıkarabileceğini bilmediğini söyledi.

Dikili taş çemberi boyunca turumuza devam edeceğiz, merkezdeki Kule’yi ise en sona bırakacağız.

Grenville

Artan Korkular
[Growing Fears]

20 Mayıs. Rolfe, azoth’un Aeternum’da faal olmayan bir şeyleri uyandırabileceğinden duyduğu korkuyu bir kez daha dile getirdi.

Adam aptalın teki ve devam edecek cesareti yok. Ona dikili taşların etrafında çiçek açan geniş yaşam alanlarını hatırlattım. Eğer dikili taşların uyurken sahip oldukları güç buysa uyandıklarında ne tür bir yaşam ortaya çıkacaktı? Bu iyi bir şey değil de neydi? Biz de her gün uyandığımızda kendimizi uyumadan öncesinden daha iyi hissetmiyor muyuz ve sadece rüyalarımızı hatırlamıyor muyuz?

Mantıklı argümanlarım bile adamın şüphesini gideremedi. Merkezi Kule’de neyin uyanacağını bilmediğimi söyleyerek oldukça hareketlendi. Hatta [ona göre] eğer ölülerin kalpleri bu toprağın etkisi altındaysa lanetli tapınağı çevreleyen iskeletler bile canlanabilirlerdi.

Yakın zamanda yollarımızı ayırmamız gerekeceğinden şüpheleniyorum ancak ödeme yapma vaadimin onu şimdilik peşimden gelmeye ittiğini biliyorum. Gerekirse onu başımdan savacağım ama o gitmeden önce sonraki planım için azoth’una ihtiyacım olacak. Buradaki gizemleri çözeceğim ve [onlara] öyle bir ışık tutacağım ki korku dolu zihinlerdeki şüpheleri ve karanlığı yakıp kül edecek.

Grenville

Kule
[The Spire]

Sonradan olanlarla gurur duymuyorum ama bunu bir günah çıkarma yazısı olarak görmeyin. Rolfe beni reddetti ve taşıdığı azoth’tan ayrılmak istemedi. Ona keşfettiğim şeyden emin ancak merkezi dikili taşta bunu deneyecek araçlardan yoksun olduğumu, kendisinin iş birliğiyle bizden önce gelen bu kültürün sırlarını aydınlatabileceğimizi uzun uzadıya anlattım.

Tedirgin oldu ve şafak vakti ayrılacağını, Renee’nin evine dönüp Fransız kadına sığınacağını ve azoth’u da yanında götüreceğini söyledi. Ben sıkılıp daha fazlasını duymak istemediğimi söyleyene kadar çabalarımı sürdürdüğüm takdirde adı anılmayacak tehlikeler olacağından bahsetti.

Bu noktada son bir kez azoth’u bırakmasını emrettim. Başını sallayınca o daha reddettiğini bile söyleyemeden bıçağımı boğazına sapladım. Onu öldürmeyeceğini biliyordum ama artık bedenine ihtiyacım yoktu – taşıdığı şeye ihtiyacım vardı. Gitmek istiyorsa öyle olsundu. Yolculuk etmeye cesaret ederse diye diğer eşyaları geride kalacaktı. Yalnızca azoth’u aldım ve Aeternum başkalarına yaptığı gibi onu tekrar canlandırır da yollarımız kesişirse bunun karşılığını ödeyeceğime söz verdim.

Bunu yapmak için tek şansım var – ve bunu merkezdeki Kule’de yapacağım.

Grenville

Büyük İş
[The Great Work]

[Sayfa kısmen yanmış] … Rolfe doğruyu söylemiş gibi görünüyor – azoth, dikili taşın yakınında parlamaya başlıyor ve daha önce bulunmayan bir ışık örgüsü görebiliyorum. Ve bir ses var – taşa yaklaştıkça adeta bir kükreme gibi geliyor; sanki kafese kapatılmış ve serbest bırakılmayı bekleyen bir şey var.

Yolum gayet belli… Bu işaretlere azoth ile dokunulursa dikili taş belki de sırlarını ortaya döker ve içinde ne olduğunu görürüz. Ve eğer bulgularım ispat…

[sayfa yanmış, okunmuyor]

Gök Mavisi Alevler
[Azure Flames]

[Sayfa yanmış ancak yanmadan önce değil de sonra üzerine bir şeyler yazılmış gibi görünüyor.]

Bunu yazarken ellerim titriyor. Aptalın tekiyim. Önce Kule, o büyük ışık… Işık, yeni bir günün şafağı gibi üzerimde parladı ve kalbim umutla yerinden fırladı – ana yoldaki meşalelerin mavi alevlere büründüğünü görünce de umut doldum. Adeta adanın kendisini uyandırmış gibiydim!

Sonra… Sonra içinden yayılan ışık, Dünya’ya dokununca felç olmuşçasına havada donup kalınca Kule sessizliğe gömüldü. İtiraf ediyorum, gittikçe büyüyen bir dehşete kapıldım ve yol boyunca kaçtım. Mavi alevler adımlarımı yönlendirdi – ki daha önce karşılaştığımız Tapınak Harabeleri’ne varıyordu.

Tapınak bir sığınak değildi. Gök mavisi alevler beni buraya mı çağırmıştı? Kule’de her ne olduysa buraya da dokunmuş, korkunç bir şeyi uyandırmıştı. Yoldaki fenerleri yakan mavi ateşin aynısının artık [bir zamanlar] ölü sandığım iskelet bedenlerin göğsünde de yandığını gördüm. Artık görüyorum ki aslında ölü değillerdi, sadece uyuyorlardı. Şimdiyse karanlık bir amaçla kılıçlarını çekmiş bir şekilde Tapınak’ın çevresinde dönüyorlardı. Neyi uyandırdım böyle?

Aeternum’un güçleri ruhuma merhamet etsin.

Grenville

GRENVILLE VE TAPINAK
[GRENVILLE AND THE TEMPLE]

Ölüler Çemberi
[Circle of Dead]
Başka bir dehşetengiz gizem

Maddie’nin nasihatleri doğru çıktı, her ne kadar artık bizimle birlikte olmasa da. Rolfe yolculuk boyunca sessiz kalmış olsa da günün geç saatlerinde Tapınak Harabeleri’ne vardık. Onu kendi düşünceleriyle baş başa bıraktım ve Kazı Alanı’ndaki saldırıyı elimden geldiğince arkamızda bıraktım.

Alışılmadık sayıda ölü buradaki harabelerin çevresine dağılmış durumda – kimisi sanki bulundukları yerde çöküp kalmışlar gibi yerde yatıyor kimisi ise adeta bir anda katledilip donakalmışlar gibi ellerinde silahlarıyla ayakta duruyor. Zırhları ve silahları, adadaki Kadim yapılardakine benzer nişanlar taşıyor. Bunlar eski sömürgeciler mi, onların hizmetkârları mı, yoksa askerleri mi?

Her iskelet sapasağlam – kırık kemik ibaresi yok, sadece etleri kemiğin beyazına kadar sıyrılmış… Ne böcek ne örümcek, üzerlerinde yek bir canlı bile bulunmuyor ve ayakta kalmalarına neyin sebep olduğunu bilmiyorum. Belki de adada kimimizi ölümsüz kılan gücün bir parçasıdır?

Grenville

Bekçiler
[Keepers]
Daireler içinde daireler

Maddie’nin sözleri bir kez daha doğru çıktı – yapının etrafındaki iskeletler, göğüslerine gömülü, Büyük Küreler’dekine çok benzeyen işaretler barındıran küçük kürelere sahipler. [İskeletler] uyarı amaçlı konmamışlar – bir zamanlar yaşıyorlarmış gibi görünüyor ve tapınak çevresinde sayısız kere dönmüşler gibi taşların üzerinde yarattıkları izleri görebiliyorum… yine de hepsi bir gün duruvermiş. Üzerinde çalışmak için kürelerden birini aldım.

Yarın Rolfe ile (tabii gelirse zira yüzünde durmadan beliren bir korku ifadesi var) tapınağın merkezine doğru ilerleyeceğiz.

Grenville

Heykeller ve Sembolizm Hakkında
[Of Statuary and Symbolism]
Amrine Temple’da bulunmaktadır.

Tapınağın içerisindeki heykeller gerçekten tuhaftı ama burada yaşayan bir önceki kültüre ait oldukları açıktı… ancak benzerlikleri de gözden kaçmıyordu; her bir heykelin iki çift kolu vardı, büyük ve küçük küreler gibi ortalarından bir yarık geçiyordu. Belki de benliğin bölünmesinin, ikiliğin bir betimlemesiydi? Heykelin bir elinde bir silah, diğer elinde ise ileriye doğru uzatılmış tanıdık bir küre vardı – belki de dini bir semboldü. Ya da başka güçleri yönlendirmenin bir yolu olabilir miydi?

Başka bir iskelet buldum, bozulmamıştı ama çevredekilerden farklı olarak bir mızrağı ve zırhı vardı. Belki de bir lider ya da hükümdardı? Gömülmemişti, daha çok tapınağın içerisindeki taştan yapılma kasanın koruyucusu gibiydi.

G

Hayaletler
[Ghosts]
Geçmişin hayaletleri mi yoksa geleceğin kehanetleri mi? Belki de ikisi de.

Büyük taşı muhafazasından çıkaramadık, bu yüzden heykelleri incelemeye devam ettim.

Rolfe acele etmemi istedi ama gece hızla üzerimize çöktü… buradan ayrılmaya çalışırken karanlıkta şekiller, ağaçların arasında beyaz ışıklar, yerde sürünmekte olan insanlar gördük. Rolfe ayrılmamamız gerektiğini söyledi… tapınak tehlikeli olabilirdi ama dışarıdaki karanlıkta her ne dolaşıyorsa çok daha tehlikeliydi.

Ve böylece gece boyunca bekledik, ikimiz de uyumadık. Tam gecenin güvenli olduğunu ve sakinliğe büründüğünü düşündüğümüz anlarda hayaletimsi bir şekil, sanki bize uzakta olmadıklarını ve tapınakta gece olduğu sürece asla buradan ayrılmayacaklarını hatırlatırmışçasına ağaçların arasında süzülüyordu.

Geceyi atlatabilirsek burayı terk edip muhtemelen batıdaki büyük dikili taşlara gideceğiz. Çevredeki ve tapınağın içerisindeki iskeletler… Uyarıları dikkate almalıydım. En azından hayaletler gibi ayaklanmadılar, hâlâ görev yerlerinde bekliyorlar; yoksa bunlar son sözlerim olurdu.

G

UFAK TEFEK ŞEYLER
[ODDS AND ENDS]

Acilen Geri Çekilme
[A Hasty Retreat]
Amrine Temple’da bulunmaktadır.

Bu lanet olası şeylerden kaç tane var? Tapınağın iç harimine girmeye çalıştım ama o cansız şeylerden çok daha fazlası belirip durdu.

Birinin işini bitirdiğimde bir önceki çoktan tekrar dirilmişti! Geri çekilmek zorundaydım, yoksa burada sıkışıp kalmayı, buradan çıkmak için bir düzineden fazla ölüm ve yeniden doğuş boyunca çabalamayı göze almam gerekecekti.

Bunları temizlemek için bir ordu gerekebilir… Belki de tüm kemikleri derin, karanlık bir çukura götürüp atabilirler.

Şiir Denemeleri
[Attempts at Poetry]
Windsward Watchtower yakınında bulunmaktadır.

Güneş, okyanus sularında parlıyor ve bu… hoş? Güzel? Fevkalade?

Öf. Şiire asla aklım ermedi. Bir sürü süslü söz var ama yeterince eylem yok. Neden sadece “Güneş suyun üzerinde parlıyordu” yazamıyorum ki? Basit, ne olduğunu anlatıyor.

Ama hanımlar bundan hoşlanıyor… O da bundan hoşlanacaktır… O yüzden denemeye devam edeceğim.

Güneş… parıldıyor? Suyun üzerinde…

Doyurucu Bir Yahni İçin
[For A Hearty Stew]
Windsward yerleşiminde bulunmaktadır.

Matthias,

Büyükannen bana onun yahni tarifini gitmekte olduğun bu yeni dünyaya götürmek istediğini söyledi, bu yüzden yemek kitabına bir örneğini yazdım.

Güvenli bir yolculuk geçirmen dileğiyle,

Annen

Bir kazan suya 1 bütün hindi (yolunmuş), 1 bütün tavşan (derisi yüzülmüş), 4 büyük doğranmış kabak ekle.
Kazanı kaynaması için ateşe koy, ardından 3 avuç süpürge otu dalı, 8 doğranmış havuç ve bütün bir lahana ekle.
1 saat sonra kazanı orta ateşe düşür. Kıvamını artırmak için 2 avuç un ekle. Daha fazla lezzet katmak için biraz sosis suyu ekle.
Tat vermesi için bitkiler ekle.
Hindi ve tavşan etlerini kıy, servis et.
Sıcak tutulursa ve gerektiğinde daha fazla su eklenirse günlerce dayanacaktır.

Kahpe Felek
[Fickle Fortune]
Bullrush Wash’ta bulunmaktadır.

Kanatlı Yitirilmişler saldırmadan önce köprüyü zar zor geçtik ve arbede sırasında köprü yıkıldı. Şimdilik onlarla savaşabildik ama bu gece yerleşime doğru ilerlemek için çok geç ve yük arabalarının ne tür hasarlar aldığını görmek için ışığa ihtiyacımız olacak.

Bu son iki yolculuk, birbirinden gece gündüz kadar farklı oldu. Windsward’a son yolculuğumuzda mükemmel bir hava vardı, hiç sorun yoktu ve hatta ortaya çıkmaya başlayan o tuhaf Yozlaşmış dikitlerinin ikisi arasından geçip kısayolu kullanarak zaman bile kazandık. Ancak bu [seferki] yolculukta birbiri ardına sorun oldu! Kırılan dingiller, bozulan yiyecekler, adadaki her kahrolası yaratığın düzenlediği saldırılar… sanki mümkün olan her türlü kötü şansı üzerimize çekiyormuşuz gibi. Belki de elimizde kalan şansımızı çoktan tüketmişizdir?

Eh yani… Şimdilik yeterince güvendeyiz ve ilk bakışta ticari malların sadece bir kısmını kaybetmişiz gibi görünüyor. Açıkladığımızda Dauti’nin anlayış göstereceğinden eminim.

Kategoriler
Yazarlardan İnciler
“Çünkü klasiklerin klasik olmasının bir sebebi vardır. Özellikle de üzerine tüm hasar modifikasyonlarını bastığınızda.”
-Burcu (Amansızca Horizon: Zero Dawn överken)