Lorekeeper

KİMDİR, NEDİR: AZSHARA

Binlerce yıl önce Azeroth henüz tek bir kıtadan oluşuyorken bir grup kara trol, kıtanın merkezinde bulunan ve gezegenin hayat enerjisinin engin bir büyü kaynağı sağladığı Ebediyet Pınarı’nın yakınlarına yerleşmiş, zaman içerisinde bu enerjiyle evrim geçirerek gece elflerine dönüşmüşlerdi. Kendilerine “yıldızların çocukları” anlamına gelen Kaldorei ismini veren bu elflerin ilk dönemlerdeki hükümdarları hakkında herhangi bir bilgi olmasa da sadece kendi tarihlerini değil, Azeroth’un geleceğini de sarsacak birinin başa geçmesiyle her şey değişti. Bu kişi, Kraliçe Azshara idi.

Azshara, gece elfleri arasında büyük bir gücün göstergesi olarak kabul edilen altın rengi gözlerle dünyaya gelmişti. Akıl almaz derecede güzel, zeki, hırslı ve mistik sanatlar söz konusu olduğunda eşi benzeri görülmemiş bir güce sahip biri olarak kısa zamanda elfler tarafından büyük bir sevgi ve saygıyla anılır olmuştu. Halkına kendisini oldukça iyi niyetli, düşünceli ve gece elflerinin refahını her şeyden üstün gören biri olarak gösterse de aslında oldukça kibirli, kendi gücünün her şeyin ötesinde olduğuna inanan, etrafındakileri kontrol etmeyi ve kendine hayran bırakmayı seven biriydi.

Azshara’nın taç giyme günü geldiğinde onu memnun etmek ve kraliçenin gözüne girmek isteyen “Asildoğan” elf soyluları, ona çeşitli hediyeler sundular. Bu hediyeler arasında Suramar tarafından Zin-Azshari şehrine verilen Suramar Mızrakları da bulunuyordu ve her türlü büyü kalkanını kırabilme özelliği olduğuna inanılıyordu. Ancak her biri bir diğerinden etkileyici olan bu hediyeler arasında bir tanesi Azshara’nın özellikle dikkatini çekti. Xavius adındaki elf lordunun kraliçeye özel olarak tasarlanmış Sharas’dal adındaki asayı kendisine sunduğu sırada yaşananlar, tarihçiler tarafından kaleme alınmıştı:

“Taç giyme töreni günlerce devam etti. Asildoğan soyluları, Azshara’nın gözüne girebilmek için her gece onu değerli hediyelere boğuyorlardı. Ancak hediyelerden bir tanesi, diğerlerinden çok daha kıymetliydi. Lord Xavius adındaki bir gece elfi kraliçeye, cevherlerle süslenmiş ve üzerinde incelikle işlenmiş büyülü mühürlerin bulunduğu bir asa hediye etti. Onu yakınında tuttuğu sürece büyük bir güce ve refaha kavuşacağını vadetti.

Azshara asayı havaya kaldırdı ve üzerindeki değerli taşlar ay ışığı altında adeta göz alıcı birer yıldız gibi parlamaya başladı. Kraliçenin ve hediyesinin görüntüsü öylesine güzeldi ki orada bulunan birçok Asildoğan’ın gözyaşlarına boğulmasına sebep oldu.”

Asanın gücünü vakit kaybetmeden kullanmak isteyen Azshara, öncelikle kendi güzelliğini pekiştirmek için birtakım büyüler kullandı. Öyle ki yıllar geçtikçe kraliçe daha da gençleşip güzelleşiyor gibi gözüküyor, etrafındaki büyülü hale sayesinde herkesi kendine hayran bırakıyordu.

Kraliçe Azshara

Resmi olarak kraliçe olduktan sonra şanını güçlendirmek ve Ebediyet Pınarı’nın enerjilerini araştırmak isteyen Azshara, gölün kenarına bir saray yapılmasını emretti. En iyi mimarinin ve birçok kıymetli taşın kullanıldığı bu saray oldukça gösterişliydi. Kraliçeyi memnun etmek isteyen soylular, gölü çevreleyen başkentlerinin adının “Azshara’nın Görkemi” anlamına gelen Zin-Azshari olarak değiştirilmesini teklif ettiklerinde Azshara derhâl kabul etti; zira oldukça kibirli olan kraliçe, kendi adının böylesine şanlı bir şekilde kullanılmasından mutluluk duyuyordu. Her ne kadar bütün Kaldorei halkı tarafından el üstünde tutuluyor olsa da kraliçenin ilgisi sadece diğer gece elflerinden daha üstün gördüğü Asildoğanlar üzerindeydi ve sadece onların değerli olduğuna inanıyordu.

Ebediyet Pınarı’nın sırları üzerinde çalışmaları hızlandırmak isteyen Azshara, Asildoğan büyücülere verdiği emirle onların Kaldorei rahibeleriyle birlikte çalışmalarını sağladı. Araştırmalar sonunda Pınar’ın kozmik güçlerinin istenildiği gibi kontrol edilebileceği ortaya çıktığında bu görevi gelmiş geçmiş en güçlü büyücü olarak kabul edilen Azshara üstlendi. Kraliçe gücüne güç katmaya devam ederken bir yandan da yanından ayırmadığı asasına gölün suyundan aşıladı; böylece Sharas’dal, Azeroth üzerindeki tüm su kaynakları üzerinde hakimiyet sağladı. Ancak Ebediyet Pınarı üzerindeki yoğun çalışmaların yan etkileri de yok değildi: Sular durmadan çalkantı içerisindeydi, üstünde karanlık fırtınalar oluşuyordu ve bir süre sonra tamamen siyaha büründü.

Azshara’nın emriyle birçok keşif birliği harekete geçerek gece elfi topraklarını genişletebilecekleri yerler aramaya başladılar. Kuzeye giden elfler, daha sonraları Kristalezgi Ormanı olarak anılacak bölgede Shandaral adındaki şehri; bir diğer grup, daha sonraları Çoraklıklar olarak adlandırılacak bölgeye Then’Ralore adında bir gözcü yerleşimini; güneye ilerleyenler ise tarihin ilerleyen dönemlerinde Feralas toprakları içerisinde kalacak olan Eldre’Thalas’ı inşa ettiler.

Azshara, Kalimdor’un en batı kıyısında Elune için inşa edilen Lathar’Lazal tapınağının kuruluşuna bizzat katıldı ve yapının etrafındaki suları asasını kullanarak şekillendirdi ve temellerini sarmalayacak göller oluşmasını sağladı. Bu göllerde birçok farklı su canlısı yaşıyordu ve hepsi kraliçenin kontrolündeydi; hatta Azshara’nın gücüyle göllerden birine büyüyle bağlanmış bir deniz devi bile bulunuyordu. Nitekim çok sonraları bu tapınak karanlık bir yere dönüşecek, Karakulaç Derinlikleri olarak anılacaktı.

Lathar’Lazar Tapınağı yıkıntıları

“Kraliçemizin bu dünyaya kattığı harikalar arasında şüphesiz ki Lathar’Lazal’dan daha yücesi yoktu. Taş ustaları tapınağı inşa ederlerken Azshara da Metcezir Asası’nı kullanarak çevresindeki suları şekillendirdi. Nehirlerin ve denizlerin isimlerini söyledi; onlar da kraliçenin emriyle hareket ettiler. Gürleyen okyanusun tuzlu suyu ile dağ akıntılarının tatlı suyu, Azshara’ya doğru ilerledi. Kraliçe sadece bir bilek hareketiyle bu suları kullanarak Lathar’Lazal’ın sağlam temellerini sarmalayan göller yarattı.

“Türlü türlü canlı bu göllerde yaşıyordu ve hepsi de Azshara’nın her arzusunu yerine getirmeye hazırdı. Kraliçe ne zaman Lathar’Lazal’ın köprüleri üzerinde yürüse yakınlarda yüzen egzotik balık sürüleri, rengarenk desenler oluşturacak şekilde hareket ediyordu. Göllerden birinde tuttuğu muazzam büyüklükte bir su devi bile bulunmaktaydı. Kraliçe asayı kullanarak ona çeşitli numaralar ve güç gösterileri yaptırıyordu; izleyen Asildoğanlar da bundan büyük keyif alıyorlardı. Bu efsanevi yaratığı ve huylarını incelemek isteyen birçok meraklı gece elfi, imparatorluğun dört bir yanından Lathar’Lazal’a geliyorlardı.”

Azshara topraklarını genişletmek isterken itinayla uzak durmayı tercih ettiği bir yer vardı: Hyjal Dağı. Kraliçe, burada yaşayan Yaban Tanrılar’dan rahatsızlık duyuyor ve doğanın o uyumlu yapısını hor görüyordu; bu sebeple halkına kesinlikle Hyjal Dağı’na dokunmamalarını emretti ve bunu “gece elflerinin doğayla olan bağlarına duyduğu saygıdan ötürü yaptığı” yalanı ardına sakladı. Bir yandan Zandalar trolleriyle görüşen Azshara, gece elfi topraklarına saldırmadıkları sürece Zandalar Dağları’nda yaşamaya devam edebileceklerini söyleyerek anlaşmaya vardı.

Zin-Azshari

Kraliçeye göre Asildoğanlar dışındaki tüm yaşayanlar aslen düşük ırklardı. Gece elferinin geri kalanı hakkında da aynı düşünceye sahip olan Azshara, bir gün artık danışmanı olmuş olan Xavius tarafından ziyaret edildi. Xavius’a göre Ebediyet Pınarı’nın gücü kullanılarak Azeroth üzerindeki kusurlardan arındırılabilir, kraliçeye layık mükemmel bir dünya hâline getirilebilirdi. Fakat göl üzerindeki yoğun çalışmaların evrene gönderdiği büyü titreşimleri, Çarpık Düzlem’den bile hissedilir olmuştu ve böylece Kara Titan Sargeras’ın dikkati Azeroth’a çevrildi.

Sargeras, oldukça uzun bir süredir Azeroth’un nerede olduğunu bulmaya çalışıyor, bir yandan da evrendeki dünyaları ele geçirip yok ediyordu. Yakan Lejyon’un Efendisi tüm bunları evreni Hiçlik’in karanlığından kurtarmak için yapmaya başlamış olsa da beraberinde getirdiği yıkım ifade edilemez boyutlardaydı. Ancak nihayetinde Azshara ve emrindeki soyluların pervasız çalışmaları sayesinde Azeroth’u bulmuştu ve yok etmek için harekete geçerek öncelikle Xavius ile görüştü ve onu kuklası hâline getirdi. Xavius’un yönlendirmesiyle Azshara ile de görüşen Sargeras, kraliçenin kibrini kendi lehine kullanarak ona Azeroth’taki düşük ırkları ortadan kaldırabilmesinde yardımcı olabileceğini söyledi; ancak bunu yapabilmesi için Yakan Lejyon’un Azeroth’a gelmesini sağlayacak bir geçit açılması gerekiyordu. Bu geçidin açılabilmesi için Ebediyet Pınarı’nın büyülü enerjilerinin kullanılmasına karar veren Azshara, çoktan Sargeras’ın etkisi altına girmiş olan Asildoğanlar’a gerekenin yapılmasını emretti.

Yakan Lejyon’un Azeroth’a ayak basmasıyla birlikte Kadimler Savaşı başlamış oldu.

Lejyon iblisleri ilk olarak Zin-Azshari’ye ayak bastılar ve Kraliçe ile Asildoğanlar sarayda güven içerisinde olanları izlerken karşılarına çıkan bütün elfleri katlettiler. Gece elfleri kraliçelerinden yardım dileseler de hiçbir karşılık alamadılar zira Azshara’ya göre bu katliam, kendi hayalindeki yeni dünyayı yaratmak ve başına geçmek için yapılması gereken ufak bir fedakârlıktı. İblisler bu şehirdeki saldırılarını tamamladıktan sonra bir diğer büyük gece elfi yerleşimi olan Suramar’a ilerlemeye başladılar. Binlerce elfin ölümüne sebep olan bu saldırılar karşısında kendilerinin ve korumakta oldukları Yaratılış Sütunları’nın güvenliğini sağlamak isteyen Suramar’lılar, öncelikle yakınlarındaki Elune Tapınağı’na açılmak istenen iblis geçidini engellediler ve sonrasında da şehri muazzam bir büyü kalkanıyla çevreleyerek dünyanın geri kalanıyla ilişkilerini kestiler.

Olan bitenler karşısında daha fazla sessiz kalamayan gece elfleri arasında bir direniş baş gösterdi. Kaldorei Direnişi olarak adlandırılan bu başkaldırıda Tyrande Whisperwind, Malfurion Stormrage ve Illidan Stormrage liderliği üstlenen isimler olarak ön plana çıkıyorlardı. Azshara ilk başlarda bu direnişi ciddiye almadı zira onun gözünde bir grup “alt tabaka gece elfi” kendi görkemi ve gücü karşısında bir hiçti. Ancak karşılaştığı tek başkaldırı bu değildi.

Kraliçelerinden yardım alamayacaklarını fark eden gece elfleri, kendi başlarının çaresine bakmak zorunda kaldılar.

Zin-Azshari’den nispeten uzakta ve iblislerin saldırılarından korunabilmiş olan Azsuna bölgesinde yaşayan soylu Prens Farondis, Azshara’nın yaptıklarını dehşetle izledikten sonra harekete geçmeye ve Ebediyet Pınarı’nı yok ederek kraliçenin planlarını durdurmaya karar verdi. Bunu yapabilmek için Nar’thalas Akademisi himayesinde bulunan bir diğer Yaratılış Sütunu Golganneth’in Gelgittaşı’nı kullanmak istiyordu ancak bunu yapacak vakti olmadı. Kendi maiyetinden Vandros adındaki soylu, Farondis’in planlarını Azshara’ya anlattı. Öğrendiklerinden hiç memnun olmayan kraliçe, çeşitli büyüler kullanarak Gelgittaşı’nın parçalanmasına ve böylece Azsuna’nın yerle bir olmasına sebep oldu; Farondis ile halkı ise yayılan karanlık enerjiler sebebiyle yaşamlarına birer hayalet olarak lanetlenmiş şekilde devam edeceklerdi.

Sargeras’ın Azeroth’a gelmesini sağlayacak olan geçidin açılması tamamlanmak üzereyken Azshara beklenmedik bir saldırıyla karşılaştı. Kaldorei Direnişi ve bir anomali sebebiyle gelecekten gelerek onlara katılmış olan bir grup güçlü isim, geçidi yok etmek için atağa geçmişlerdi. Bu isimler Krasus adıyla anılan kırmızı ejderha Korialstrasz, büyücü Rhonin ve tecrübeli ork savaşçısı Broxigar’dı. Azshara saldırı karşısında rahatsızlığını dile getirmek için iblis Mannoroth ile görüştü. Mannoroth sorgulanmaktan duyduğu huzursuzlukla elfi öldürmeyi düşünmüş olsa da Azshara’nın neredeyse Yakan Lejyon kumandanlarından Archimonde kadar güçlü olduğunu bildiğinden vazgeçti.

Azshara’yı durdurmak isteyen Kaldorei Direnişi’ne ejderhalar, taurenler, cücelerin ataları olan earthenler, furbolglar ve Yaban Tanrılar da katılmışlardı. Öncülerden başdruid Malfurion Stormrage, Ebediyet Pınarı söz konusu olduğunda Prens Farondis’e benzer düşünceler içerisindeydi. İblislerin yarattığı yıkımı bizzat görmüştü ve eğer Kara Titan dünyalarına adım atarsa Azeroth için her şey bitmiş olacaktı; bu yüzden Ebediyet Pınarı’nın yok edilmesi gerektiğine karar verdi. Böylece içerisinde ejdersürülerinin liderlerinin gücünü barındıran Ejderha Ruhu isimli artefaktı iblislerden çalarak harekete geçti ve Sargeras’a geçit açmaya çalışan Asildoğanlar’ın büyüsünü bozdu.

Kadimler Savaşı sonunda yok olmadan önce Ebediyet Pınarı

Asildoğanlar’ın büyüsü oldukça karmaşık ve kuvvetliydi; Malfurion’ın yarattığı doğal büyü akımları, suların kontrolsüzce çalkalanmasına sebep olurken geçidi yaratan örgünün bozulmasıyla birlikte Ebediyet Pınarı kendi içine çökerek Zin-Azshari’yi, Azshara’nın sarayını ve içerisindeki tüm elfleri yuttu. Kaldorei Direnişi’nin öncüleri olaydan zarar görmeden kaçarlarken korkunç boyutlardaki dalgalar şehri okyanusun dibine çekmeye başladı. Sargeras’ın gelmeyeceğini ve kaybettiklerini fark eden Azshara, en yakınındakilere bile tek kelime etmeden harekete geçti. Önce yanından ayırmadığı asası Sharas’dal’ı kullanarak kendisi ve maiyesindekileri büyülü bir kalkanla çevreleyerek onların dalgaların gücü altında can vermelerini engelledi; ancak bu yalnızca geçici bir çözümdü. Zihninde yankılanan “Bırak gitsin…” fısıltılarına karşı koymaya çalıştı ancak her ne kadar oldukça güçlü bir büyücü olsa da suların hiddeti karşısında daha fazla tutunamayan Azshara’nın kalkanı kırıldı ve imparatorluğuyla birlikte derinliklere çekildi.

Tek kıta hâlindeki Kalimdor parçalanmaya ve birçok farklı toprak parçasına ayrılmaya başlarken tekrar Sharas’dal’ı kullanan kraliçe, bu sefer suyun içinde nefes almalarını sağlamasını buyur ettiyse de hiçbir şey olmadı. Asa isteğini yerine getirmiyordu. Gittikçe dibe çöker ve karanlık etraflarını sararken hiç beklemediği bir şeyle karşılaştı.

Azeroth’un en kadim dönemlerinde Hiçlik tarafından gönderilmiş meşum varlıklar olan Eski Tanrılar, Kara İmparatorluk olarak adlandırılan korkunç bir hükümdarlığa sahiplerdi. Bu karanlık varlıklar, titanların Azeroth’a gelip onu şekillendirdiği süreçte dünyanın çeşitli bölgelerindeki büyük yapılara hapsedilmişlerdi. N’Zoth bu tanrılardan biriydi ve bin yıl boyunca Azshara’yı izlemiş, onun hareketlerini takip etmişti. Hapishanesinden kurtulmak isteyen Eski Tanrı, yaşanan felaketi bir fırsat bilerek kraliçeye seslendi. Kendisine hizmet etmesi karşılığında onu ölümden kurtarabileceğini ve vakti geldiğinde Kara İmparatorluğu tekrar kurabileceklerini söyledi. Ona bir köle değil, bir kraliçe olarak hizmet edebileceğini net bir şekilde söyleyen Azshara, halkını da N’Zoth’a adadı.

Böylece N’Zoth’un karanlık büyüsüyle Azshara ile takipçileri, naga ırkına dönüştüler.

Geçirdikleri değişimden sonra takipçilerine yeni bir emir veren Azshara’nın isteği üzerine okyanusun derinliklerinde yeni bir şehir inşa edildi. Azshara’nın hükmünü sürdüğü Ebedi Saray ise Eski Tanrı N’Zoth’un tutulduğu Son Hapishane ismindeki titan yapısının oldukça yakınında bulunuyordu. Nazjatar olarak isimlendirdikleri bu şehir, naga hakimiyetinin kalbiydi.

N’Zoth’a yalnızca tüm halkını teslim etmekle yetinmeyen Azshara, kendisine en gönülden bağlı olan takipçilerini özel olarak sunmaktan da çekinmedi. Eski Tanrı’nın hizmetine adananlar arasında Uu’nat gibi isimler de bulunuyordu.

Azshara, asası Sharas’dal’ı taşımaya devam ediyordu. Xavius’un sözlerini unutmamıştı, bu yüzden mümkün olduğunca yanından ayırmasa da arada sırada en güçlü deniz cadılarının kullanımına sunmayı da ihmal etmiyordu. Asayı kullanan deniz cadıları, onun gücüyle deniz devlerini alt etmiş, Kvaldir yağmacılarını canlı canlı haşlayarak öldürmüş ve daha birçok yıkıma sebep olmuşlardı.

Böylece on bin yıl geçti. Azshara okyanusun dibindeki imparatorluğundan yükselip Azeroth’u tekrar ele geçireceği, onu arzusuna göre şekillendireceği ve herkes ile her şeyin hükümdarı olacağı günün hayaliyle planlar yapıp beklemeye başladı. Uzun bir süre boyunca herhangi bir direkt saldırı gerçekleştirmese de emrindeki nagalar Azeroth’un çeşitli bölgelerinde sayısız saldırı düzenlediler.

Azshara

Artık birçok kıtaya ayrılmış olan Azeroth’un batı toprakları Kalimdor ismiyle anılmaya devam ederken bu kıtanın doğusunda, Durotar’ın kuzeyinde kalan bölgeye Zin-Azshari’den kalan yıkıntılardan ötürü Azshara ismi verildi.

Deathwing ortaya çıkıp Afet’e sebep olduğunda uzun süredir beklediği fırsatı bulan Kraliçe Azshara harekete geçti. Kalimdor kıtasının kuzeybatısında bulunan ve gece elfleri tarafından kontrol edilen Karasahil bölgesi en büyük hasarlardan birini almış, coğrafyası oldukça değişmişti. Bu karmaşayı fırsat bilen Azshara, bölgeye nagalarını gönderdi. Hiçlik’e hizmet eden Alacakaranlığın Çekici oluşumunun üyeleri, burada Soggoth’un Avatarı olarak anılan meşum yaratığı celbetmeye çalışıyorlardı; Kadimler Korusu’nda yaşayan druidler ise bunun gerçekleşmesini engellemek amacıyla Kadimler’in Borusu isimli artefaktı ele geçirmişlerdi. Nagalar bu artefaktı çalıp Azshara’ya sunmak, bunu yaparken Malfurion’ı oyalamak ve böylece Alacakaranlığın Çekici’nin Hyjal Dağı’na yapacağı saldırı için fırsat yaratmak istiyorlardı. Karasahil bölgesinin güneyinde Nazj’vel’e giden Azeroth kahramanları, nagaların bu planını durdurdular.

Azshara’nın asıl planı ise bu değildi. Gelgit Avcısı olarak da anılan Element Lordu Neptulon’u tamamen ortadan kaldırmak istiyordu. Neptulon’un hakimiyeti Azeroth’un sularıydı ve kraliçe onu alt ederek okyanuslar üzerinde egemenlik sağlamayı planlıyordu. Planın ardındaki asıl isim ise N’Zoth’tu: Hem vaktinde köleleştirdiği element lordunu mağlup etmek hem de deniz seyahatini engelleyerek medeniyetlerin birbirleriyle olan bağını sarsmak istiyordu. Harekete geçen Azshara, Kalimdor’un batısındaki Desolace bölgesine rahibe Valishj ve emrindekileri göndererek Neptulon’un Kadim Yazıtları’nı bulmalarını söyledi; böylece bu yazıtları kullanarak Neptulon’un yaşadığı element düzlemi Dipsiz Boğaz’a girebilecekti. Ancak planları bir Azeroth kahramanı ve Neptulon’un hizmetkârlarından Lord Hydronis’in araya girmesiyle suya düştü. Bu süre içerisinde Eski Tanrılar’a hizmet eden ve tüm krakenlerin atası olarak bilinen Ozumat her ne kadar Neptulon’u kaçırmayı başarmış olsa da element lordu bir süre sonra elinden kurtulup Dipsiz Boğaz’a geri döndü.

Kraliçe Azshara emrindeki nagalar Neptulon’a saldırırken

Bu olayları takiben Deathwing’in mağlup edilebilmesi için harekete geçilmiş, bir grup kahramanın geçmişe giderek Ejderha Ruhu’nu ele geçirmeleri planlanmıştı. Zamanda yolculuk ederek Kadimler Savaşı’nın yaşandığı ana giden bir grup Azeroth kahramanı, burada geçmişteki Kraliçe Azshara ile karşılaştılar. Bizzat savaşmaya hiç de niyetli olmayan Azshara, emrindeki kraliyet korumalarını grubun üzerine salarak uzaklaştı. En nihayetinde kahramanların planı başarıya ulaştı ve Ejderha Ruhu, Deathwing’e karşı kullanılmak üzere ele geçirildi.

Afet’in yaşandığı dönemde aldığı yenilgilerden sonra bir süre ortalarda gözükmeyen Azshara, Yakan Lejyon’un Azeroth’a tekrar gelmesiyle birlikte yine bu karmaşayı fırsat bildi ve başlarında Gelgit Hanımı Athissa’nın olduğu nagalarını, parçalanmış Golganneth’in Gelgittaşı’nı ele geçirmeleri emriyle Azsuna bölgesine yolladı. Bu Yaratılış Sütunu’nun peşindeki tek isim Azshara değildi; Azeroth kahramanları da Lejyon’un açtığı geçidi kapatabilmek amacıyla bu kadim eşyaları toplamaya çalışıyorlardı. Parçaları bir araya getiren kahramanlar, Athissa’nın saldırısıyla ele geçirilip kaçırıldılar ancak esaretleri uzun sürmedi. On bin yıl önce başkaldırısı korkunç bir biçimde bastırılan ve hayatına birer hayalet olarak devam etmeye lanetlenmiş olan Prens Farondis, kahramanların yardımına koştu. Onları nagaların elinden kurtaran Farondis, nihayet kraliçenin bir görüsüyle karşı karşıya geldi. O ana kadar nagaları Azshara’nın yönettiğinden haberdar olmayan Prens, halkının asla ona hizmet etmeyeceğini kesin bir şekilde dile getirerek görüye saldırdı. Olanlara şahit olan halkı, o ana kadar lanetli yaşamlarından ötürü Farondis’i suçlamış olsalar da gerçekte Azshara’ya karşı durduğunu öğrendiklerinde tekrar bağlılık yemini ederek nagalara karşı savaşmaya ant içtiler. Azshara’nın Gazabı isimli karanlık yaratığı alt eden kahramanlar ise Gelgittaşı’nı ele geçirip büyücü şehri Dalaran’a taşıdılar.

Aldığı yenilgi üzerine Yaratılış Sütunu’nu ele geçirmek için yeni planlar yapmaya başlayan Azshara, Harjatan’ı ve Sassz’ine ismindeki deniz cadısını Sargeras’ın Kabri’ne gönderdi. Yapının su altında kalmış olan bölümlerindeki canlıları lanetleyip etkisi altına alan nagalar, yine kahramanların araya girmesiyle birlikte alt edildi.

Nihayet Yakan Lejyon alt edilmişti ve Sargeras da esaret altındaydı. Ancak Kara Titan yakalanmadan hemen önce son bir çabayla kılıcını Azeroth’un derinlerine saplamış, hayat enerjisinin dünyanın dört bir yanında açılan yaralardan fışkırmasına sebep olmuştu. Ortaya çıkan Azerit isimli oldukça güçlü madde, İttifak ile Orda arasındaki savaşın da başlangıç sebebiydi. Bu karmaşayı fırsat bilen Azshara, birliği bozulmuş Azeroth kuvvetlerinin ilgisi başka yerdeyken nagalarını göndererek Golganneth’in Gelgittaşı’nı ele geçirdi.

Bu dönemde Kul Tiras adasında bulunan Fırtınanağmesi Vadisi’ne hükmeden Lord Stormsong, adanın yönetiminden ve Boralus’taki liderlikten hazzetmiyordu. Kendi halkı ve denizpirleri, Kul Tiras’ın gemilerini inşa etmek ve onları kutsamakla görevlilerdi ancak Lord Stormsong’a göre tüm bu uğraşlarının karşılığını alamıyorlardı. Kul Tiras’ın yönetimini ele geçirmek ve onu eski şanına kavuşturmak isteyen Stormsong’un, karanlık güçlerin kontrolü altına girdiği henüz bilinmiyordu.

Kraliçe Azshara, Kul Tiras donanmasını ele geçirmek, onu dilediğince kullanmak istiyordu ve bu yüzden donanmanın inşasıyla görevli olan Fırtınanağmesi Vadisi’nin liderini kontrolü altına almıştı. Hem Azshara’nın hem de Hiçlik’in fısıltıları karşısında uzun süre tutunamayan Stormsong, en nihayetinde karanlık güçlerin bir piyonu hâline geldi. Vadiye girişi kapattıktan sonra verdiği emirle Kul Tiras donanması sahte bir fırtına içine hapsedildi ve kendilerinden uzun süre haber alınamadı; öyle ki donanmanın başında bulunan Tandred Proudmoore’un öldüğü varsayıldı. Ancak İttifak ile Orda arasındaki savaş sebebiyle İttifak kahramanları Kul Tiras’a geldiklerinde olaylar değişti.

Lord Stormsong ile görüşen Azshara

Fırtınanağmesi Vadisi’ndeki olayları araştırmak isteyen kahramanlar, kısa sürede denizpiri birliğinin içerisindeki yozlaşmanın farkına vardılar. Birçok denizpiri, Hiçlik’in fısıltıları yüzünden aklını yitirmiş ve karanlığın emrine girmişti; sorgusuz sualsiz bir şekilde Stormsong’a hizmet ediyorlardı. Planları bir bir suya düşen Stormsong, çareyi denizpirlerinin merkezi olan Fırtına Mabedi‘ne kaçmakta buldu. Onu peşi sıra takip eden ve yarattığı kaosu durdurmak isteyen kahramanlar, Stormsong’un Azshara’nın emrinde çalıştığını öğrendiler. K’thir adındaki bir hiçlik yaratığına dönüşen Stormsong burada alt edildiyse de Azshara tehdidi varlığını sürdürmeye devam etti.

Fırtınanağmesi’nin batısında bulunan Daelin Kalesi, nagalar tarafından saldırı altındaydı. Kraliçe Azshara’nın emriyle hareket eden nagalar, karmaşa yaratmak ve hem Daelin Kalesi’nde yaşayanları hem de İttifak kahramanlarını ortadan kaldırmak istiyorlardı; fakat bu plan da başarısızlığa uğradı. Azshara’nın Gururu adındaki meşum yaratık da saldırıya katılmış olsa da kalede bulunan toplar kullanılarak mağlup edildi.

Naga saldırıları yalnızca Kul Tiras’ı vurmamıştı. Zandalar trollerinin yaşadığı ve aynı isimle anılan adada da hareketlilik vardı. Azshara’nın aslen bir denek olan Eski Tanrı G’huun’u serbest bırakmayı planlayan Kâhin Zul ile bir anlaşma yaptığı ortaya çıktıysa da bir süre sonra Zul öldürüldüğünden bu anlaşmanın ardındaki sebepler öğrenilemedi.

Zandalar adasının batısındaki Vol’dun bölgesine de giden nagalar, burada Tortollan ırkının yerleşimlerinden biri olan Tortaka Kasabası’nın yakınlarında görüldüler. Zandalar’da yaşayan bir loa olan Eraka no Kimbul, asırlar önce Mepjila adındaki naga liderini öldürerek ondan Metcezir Yüzüğü olarak adlandırılan bir artefaktı almıştı. Azshara bu eşyanın peşindeydi ve nagalarını da bu sebeple Vol’dun’a göndermişti. Loanın tapınağı mühürlenmişti ve yüzüğü almaya layık hiç kimse olmadığından buraya saklanmıştı. Tortollanlara yardımcı olan ve loanın önüne koyduğu sınavları geçen bir Orda kahramanı, yüzüğü almaya hak kazandı ve böylece Azshara’nın bu planı da suya düşmüş oldu.

Gözetmen Zarjish,

Metcezir Yüzüğü’ne dair herhangi bir iz bulabilmek için Karakoru Sığlığı’nı araştır. Yüzük sayısız yıl önce burada Eraka no Kimbul ile yapılan bir çarpışmada kaybedilmişti.

Küçük bir tortollan boyu bu sığlıkta yaşıyor ancak herhangi bir tehdit oluşturmayacaklardır. Eğer gerekirse onları ortadan kaldır.

Metcezir Yüzüğü’nün planlarım için ne kadar önemli olduğunu anlatmama gerek yok.

Güvenimi boşa çıkarma.

– Kraliçe Azshara

Karakoru Sığlığı

Tüm bu yenilgiler, Azshara’yı hiçbir şekilde durdurmadı. Zaman geçtikçe Kul Tiras ve Zandalar’ın dört bir yanından çok daha fazla naga saldırısı raporu gelmeye başladı. Bu nagalardan edinilen Azshara Madalyonu’ndaki talimatlara göre kraliçe iki adanın da işgal edilmesi ve güçlü büyülü eşyaların ele geçirilmesi konusunda emirler vermişti. Kaçırılan İttifak ve Orda üyeleri, Nazjatar’a götürülüp köleleştiriliyorlardı. Nitekim bu olayları takiben iki oluşumun da beklemediği bir sürpriz yaşanmak üzereydi.

Yakan Lejyon’un son istilası süresince kahramanlara eşlik eden ve kendi benliği olan bir silah vardı: Kara İmparatorluk’un Hançeri Xal’atath. Bir Eski Tanrı’nın pençesinden yapıldığına inanılan bu hançer, kahramanların yardımıyla bedene bürünmüş, benliği kendisinden ayrılan silah ise N’Zoth’a bırakılmıştı. Bu silah Orda’nın Savaşşefi olan Sylvanas Windrunner’ın eline geçti ve durum İttifak’ın kulağına çalındı. Sylvanas’ın şampiyonu olarak anılan Nathanos Blightcaller silahla birlikte Zuldazar’dan engin okyanusa doğru yelken açtığında olan biteni yakından takip etmek isteyen İttifak donanması da peşinden gitti.

Azshara’nın tuzağına düşmek üzere olduklarından habersizlerdi.

Gemiler Nazjatar’ın bulunduğu bölgeye ulaştığında Golganneth’in Gelgittaşı’nın kullanılmasını emreden Azshara, hizmetkârı Leydi Zharessa’nın Yaratılış Sütunu’nu aktifleştirmesiyle birlikte okyanusta büyük bir yarık açarak imparatorluğunu deniz tabanından yükseltti. Hem Orda hem de İttifak gemileri, açılan yarıktan Nazjatar’a düşerken sayısız hayat kaybedildi. İttifak tarafında Genn Greymane, Jaina Proudmoore ve Shandris Feathermoon hayattayken Orda tarafında Lor’themar Theron, Thalyssra ve Oculeth kurtulmuşlardı; ayrıca hem İttifak hem de Orda kahramanları da yanlarındaydı. Azshara iki gruba da kendisini göstermekte gecikmedi ve “eğlendiği sürece” denizdeki yarığı açık tutacağını söyledi. Kimse dünyanın en güçlü büyücüsü olarak kabul edilen Azshara’nın neden böyle bir oyun planladığını anlamamıştı ancak onu durdurmaları gerektiğinin farkındalardı.

Bilmedikleri şey ise Azshara’nın Azeroth kahramanının taşıdığı ve azerit aşılanarak güçlendirilen Azeroth’un Kalbi isimli eşyanın gücünü kullanarak N’Zoth’u serbest bırakmak istemesiydi. Bu yüzden yaşamalarına izin vermişti. Bir yandan da Kul Tiras’a ihanet eden Priscilla Ashvane ile bir anlaşma yapmış ve emrindeki nagaları kullanması için azerit donanımlı silahlar yapılmasını sağlamıştı.

İttifak ve Orda’nın Nazjatar boyunca attıkları her adımı dikkatle izleyen Azshara, yeri geldiğinde kendini göstermekten de çekinmiyordu. Binlerce yıl önce bizzat Zin-Azshari’de bulunmuş olan Shandris ve Thalyssra’nın hareketlerini özellikle gözlemledi. Thalyssra, kadim zamanlarda oldukça yetenekli olmasıyla ön plana çıkan öğrencisi Sivara’yı arıyordu; Shandris ise çocukluk arkadaşı Janius’u… Bu arayış sırasında araya giren Azshara, artık meşum bir naga kumandanına dönüşmüş olan Sivara’yı üzerlerine saldı ancak kahramanlar onu alt etmeden geri çekilmesini emretti.

Vakit kaybetmek istemeyen kahramanlar, kraliçenin hizmetkârlarından birini öldürerek Suramar Mızrakları’ndan birini ele geçirdiler. Her ne kadar İttifak ve Orda kuvvetleri bu sırada karşı karşıya gelmiş olsalar da Azshara’nın mağlup edilmesinin çok daha acil ve önemli olduğu konusunda fikir birliğine vararak beraber çalışmaya karar verdiler. Genn Greymane ile Lor’themar Theron, naga birliklerine karşı sırt sırta çarpışırlarken Jaina Proudmoore ile Thalyssra da Zharessa ile yüzleşip onu oyaladılar. Azeroth kahramanı en sonunda Suramar Mızrağı’nı kullanarak Golganneth Gelgittaşı’nı çevreleyen büyülü kalkanı kırıp Zharessa’yı savunmasız bıraktıktan sonra onu alt ettiler. Azshara ise tüm olanlarla eğlenir gibiydi zira yaptıklarının nasıl iki düşman birliği bir araya getirdiğini söyleyip liderliğiyle övünerek onları sarayına resmi olarak davet etti.

Kraliçe Azshara, bizzat davet ettiği Azeroth kahramanlarını beklerken

Birlik olan İttifak ve Orda kuvvetleri, vakit kaybetmeden Azshara’nın Edebi Sarayı’na saldırıya geçtiler. Azshara onları test etmek ve onları oyalamak için birçok kudretli düşmanı üstlerine saldıysa da kahramanlar hepsini bir bir mağlup etmeyi başardılar. En sonunda ise Kraliçe Azshara ile yüzleştiler ve böylece tüm gerçekleri de öğrenmiş oldular.

Gerçekleri şimdi görüyorsunuz, değil mi, kahramanlar? Attığınız her adım benim planımın bir parçasıydı.
O hantal cüce, küçük parlak Kalp güçlendirilince Azeroth’u kurtarabileceğinize inandı. Uyuyan bir titanın hediyesiyle…
Ah evet, bir titan kalbi tam da ihtiyacım olan şeydi. Dünyayı iyileştirmek için değil… bir tanrının hapishanesini kırmak için.
Ritüel bitmek üzere. Kara İmparatorluk yükseliyor… ve dünya da gerçek kraliçesinin gelmesini bekliyor.

İttifak ve Orda birlikleri, Azshara ile birlikte Son Hapishane’de kapana kısılmışlardı. Tüm planlarını ortaya döken kraliçenin artık gücünü saklamasının bir anlamı yoktu; bu yüzden bir yandan Azeroth’un Kalbi’nin içindeki enerjiyi çekerek Eski Tanrı’nın zincirlerini kırmaya çalışırken bir yandan da kahramanlarla çarpıştı. Kahramanlar tüm güçlerini kullanarak Azshara’yı alt etmeyi başardılar ancak N’Zoth’u tutan mekanizmanın harekete geçmesini engelleyemediler. Azerit enerjisiyle dolmuş olan mekanizmanın yarattığı büyülü patlama nihayetinde N’Zoth’un zincirlerini kırdı ve Azeroth tarihinde ilk defa bir Eski Tanrı tam anlamıyla serbest kalmış oldu.

Karanlıktan yükselen ve saf gölgeden oluşan dokunaçlar, yavaşça Azshara’nın bedenini sararak onu uyandırdı ve derinlere çekti. Kraliçe ölmemişti ve gelecekte Azeroth için ne gibi bir tehdit oluşturacağını kimse tahmin edemiyordu.