GAMESCOM 2018 İZLENİMLERİMİZ

Pillars of Eternity… Yine hak ettiği değeri göremeyen oyunlardan bir tanesi. Bir diğeri de Larian’ın yılın oyunu ödüllü Divinity: Original Sin 2’si tabii. Facebook Games diye ne idüğü belirsiz bir stant oyun alanının yarısını kaplarken Divinity 2 ve Pillars 2 gibi şaheserlerin bir kenarda ufacık stantlara sahip olması (hatta bazen hiç olmaması) beni üzüyor.

Neyse, THQ Nordic’in ufak bir odasında Josh Sawyer ile bire bir röportaj yapma fırsatı bulduk, aklımızda ne vardıysa sorduk. Asıl konumuz tabii ki bu ay sonunda çıkacak olan yeni DLC “Seeker, Slayer, Survivor”dı. Daha çok adalarda artefakt peşinde koşma ve türlü savaşları gerek strateji ile gerekse kaba kuvvetle çözebileceğimiz DLC’de o adını çokça duyduğumuz tarihî savaşların (War of the Black Trees, Broken Stone War… Tarihçelerimizde yazdık bunları hep!) olmayacağını duymak biraz hayal kırıklığına uğratmadı değil. Yine de çevresel etmenlerden yararlanmak, safi gücümüze güvenmek ve belli bir süre hayatta kalmak üzerine üç farklı arena modu denemeye değer görünüyor. Ayrıca bu DLC’nin avcıların tanrısı Galawain’e odaklandığını ve her tanrı için irili ufaklı içeriklere sahip güncellemeler olacağını da öğrendik -ki bu da Eora’ya geri dönmek için daha bir sürü fırsatımız olacak demek oluyor. Şahsen sırlar tanrısı Wael’e dair de hikâye odaklı ve bol bulmacalı bir şeyler yaparlar diye umuyorum. -Burcu

Hazır Josh Sawyer’ı bulmuşken “Bize de masaüstü Eora oynatsana!” dedik, ısrar edince güvenliği çağırdılar.

Bir yandan Josh Sawyer’ı bulmuşken soru bombardımanı da gerçekleştirdik tabii -ki o sorulardan özellikle iki çok önemli şey çıkarttım. Birincisi, kısa bir ilk versiyonunu yayınladıkları masaüstü Eora sistemi tahminimizden büyük ve detaylı tam teşekküllü bir rol yapma sistemi olacak; Josh Sawyer harıl harıl üzerinde çalışıyormuş. İkincisiyse Obsidian’ın Watcher’ın hikâyesiyle işi bitmiştir diye tahmin ediyorduk ama ne mutlu ki çok yanılıyormuşuz. Pillars of Eternity 2’nin sonunda gerçekleşen mevzulardan sonra da Watcher’ın neler yapacağını görebileceğimizi birden fazla kez ima ettiler. Açıkça dememiş olsalar bile Eora için uzun vadeli planları var gözüküyor Obsidian’ın. -Can

Günün devamında Heroes of the Storm röportajına gittik. Ben Starcraft panelinin sonundaki yetersiz süreden pek memnun değildim ama Heroes için daha geniş vaktimiz oldu ve merak ettiğimiz birkaç soruyu sorduk… pek tatmin edici cevaplar alamadıysak da. Multi-class, yeni sınıf türleri ve Overwatch Specialist gibi birkaç konuda en azından BlizzCon’a işaret bekliyordum ama o kadarını bile duymadık. Gelenektendir, hem hiç yapmamıştım, Fenix’i de sordum gitmişken. (Merak eden varsa şuradan okuyabilir -Can)

Geçen senelerde Blizzard’ın kapladığı alanı bu sefer Game of Thrones tarayıcı oyunu işgal etmiş. Millet tabii ki hemen Demir Taht’ta fotoğraf çekmeye koşmuş…

Son günü biraz daha ayrı geçirdik, kendi tarafımda ben Taleworlds ile görüştüm. Özellikle geliştirme tarafıyla ilgili bazı sorular sordum, Armağan (Yavuz) Abi her zamanki içtenliğiyle yanıtladı. Soranlar olmuştu, Bannerlord gerçekten güzel görünüyor. Mount & Blade seven herkesin seveceğinden oldukça eminim. Tarih vermeseler de artık işin sonuna kadar kesintisiz gidecekler gibi görünüyor.

Burada Bannerlord’u Ekrem’le oynarken görüyoruz.

Perşembe gününün benim açımdan önemli bir görüşmesi de World of Warcraft’tı ancak çok da dolu değildi, ne yalan söyleyeyim. Battle for Azeroth sistemlerinden biraz bahsedildi, keyifli bir sunum yaptılar. Lorekeeper takipçilerinin ilgisini çekeceğini sandığım önemli iki soru sorduk (Bu arada tüm Blizz görüşmelerinde odadaki en aktif, en soru soran ekip hep bizdik, bunu da not düşmek istiyorum). İlkinde Can’ın özel isteğiyle night elflerden dem vurdum. Arka planda kaldıklarını ve fazla “medeni” durduklarını, A Good War’daki korkunç Malfurion ya da Warcraft III’te orkların kalbine dehşet saçan Sentinel’leri özlediğimizi söyledim; tekrar görüp görmeyeceğimizi sordum. Tüm ekibin bana katıldığını ve bunun ofiste konuştukları bir konu olduğunu söyledi. Açıkçası sonraki yamada bir şey geliyormuş falan gibi bir his almadım ancak komple düşünülmemiş olmadığını da (A Good War’dan sonra) onaylamış oldu. Diğer bir sorum hikâye anlatımından ve bunu farklı ortamlara yaymalarından, özellikle Sylvanas hakkında çıkan tartışmalardan sonra memnun olup olmadıkları ve hikâye anlatımının geleceği ile ilgiliydi. O konuda biraz fazla laf yuvarladı ancak temelinde farklı şeyler denediklerini, öğrendiklerini ve tepkilere de önem verdikleri doğrultusunda bir cevap verdi.

Ekrem WoW ekibine sorularını yöneltirken millet ne cosplayler yapıyor gördüğünüz üzere… Teheeey! (Yine fotoğrafsız kaldık, evet.)

Benim için bundan sonrası günlük işimle ilgili toplantılar ve gezinmecelerden ibaretti. Benim adıma çok keyifli birkaç gün oldu bu Gamescom macerası. Buradan beni dürtüp harekete geçiren Can’a ve bizi organize eden Burcu’ya da teşekkür ediyorum.

Aman efendim, biz teşekkür eder ve seneye yine bekleriz asıl. Ehm, ne diyorduk? Son gün benim için biraz stresliydi; nedenlerini şu an buradan açıklayamıyorum ne yazık ki. O stresli kısımları atlattıktan sonra Burcu’yla Dying Light 2 sunumuna girdik. Chris Avellone’un da elinin değmesiyle Dying Light bambaşka bir şey olmuş. Gece kısmını zaten hiç göstermediler, sunumun odağı gündüz vakti yaptığımız seçimlerin oyunun dünyasını nasıl etkilediği üzerine yoğunlaştı tamamen. Sanki o zombili parkur yapmalı oyun gitmiş, seçimler ve sonuçları konusunda Bioware RYO’larını ağlatacak derecede detaylı ve güzel bir etki-tepki sistemi gelmiş yerine. Ama aslına bakarsanız zombili parkur kısmı da yerinde duruyor, sadece sunumda (bir tek yer dışında) göstermediler pek. Verdiğiniz kararlara göre askerî yönetimin sokaklara el koyması ve “düzen” getirmesi ya da çok daha tehlikeli sokaklarda daha özgür ancak kaotik yaşamaya mahkûm halk gibi grinin tonlarında seyreden seçimler beni gayet çekti doğrusu. Gözünüz üzerinde olsun derim.

Bu fotoğrafı da sırf Ezgi’ye Summerset yayınlarına geri dönmesi gerektiğini hatırlatmak için çektik.

Asıl bu seneki kapanışı yaptığım oyunsa… Birçoğunuzun artık “Ay yine mi ya?” dediği ancak benim bıkmak usanmak bilmediğim Assassin’s Creed oldu. Ege kültürüne yakınlığından mıdır bilemiyorum ama Odyssey’in bana yaptığı garip bir çağrı var doğrusu. O çağrının yanılmadığını bir saatlik oynanış sekansı sırasında da görmüş oldum. İlk bakışta Origins’in aynısı gibi dursa da derinine indiğinizde daha düzgün ve katmanlı bir yapısı olduğunu görüyorsunuz. Bayek’in sevgili kalkanı gitmiş, onun yerine artık çift el silah kullanma öne çıkmış -ki bu da sizi daha agresif olmaya itiyor. Yetenekler de Origins’teki gibi pasif değil, aktif olarak kullandığınız bir sisteme geçiş yapmış. Sparta tekmesi, Leonidas’ın Mızrağı’nı yere çarpıp etraftakileri düşürmek, kendinizi iyileştirmek vb yetenekler savaşlarınızın vazgeçilmezi olacak şüphesiz. Ok-yay sisteminde de değişikliğe gitmişler, artık on beş çeşit yay taşımak yerine farklı farklı ok çeşitleri var. Demoda oynadığımız kısım yüksek seviyeli bir içerikmiş, görevli “Aman bak, takılırsan falan söyle,” dedi ama Origins’i en zorda oynamaya alışık biri olarak “Ben hallederim ya, sorun değil,” ukalalığını yapma hakkını kendimde buldum. Boşuna da yapmamışım ama şimdi, süre bittiğinde demonun son boss’u olan Medusa’yı kesebilmiş olan tek basın mensubu bendim ortamda. Bu arada Medusa’nın yılanlarının sonradan—neyse, bu kısım spoiler’a giriyor çok fena. Ama işin Those-Who-Came-Before tarafını yoğun bir şekilde göreceğimize dair inancım fazlasıyla arttı, o kadarını diyeyim sadece.

Ubisoft yine figürler konusunda almış başını yürümüş. AC: Odyssey’in demosu beklediğimizden iyi çıktı.

Genel olarak Gamescom izlenimlerimiz bu şekilde oldu bu sene. Önceki senelere göre bazı açılardan daha sönük, bazı açılardan daha heyecanlıydı. Bu sefer Entertainment Area’daki oyunlara rahatça bakacak vaktimiz bile olmadı toplantılara koşturmaktan. Elimizden geldiğince çok oyunu, özellikle de sizin en merak ettiklerinizi görmeye çalıştık. Umarım keyifle okuyacağınız şekilde aktarabilmişizdir. -Can

Kategoriler
Yazarlardan İnciler
“Çünkü klasiklerin klasik olmasının bir sebebi vardır. Özellikle de üzerine tüm hasar modifikasyonlarını bastığınızda.”
-Burcu (Amansızca Horizon: Zero Dawn överken)