Günün sonuna doğru beklenen an geldi: Cyberpunk 2077. Fakat izleyici seçimini aşırı sıkı tutan CDPR sağolsun “Canım, tek kişi alıyoruz yalnız,” diyince Can’ı içeri yolladık; biz de Burcu’yla gezindik biraz. Daha doğrusu ben çocuk gibi her şeye atladım, Burcu da çocuk gezdiren anne gibi ardımdaydı.
Can, Cyberpunk’ı yeterince anlattı ama ben perşembe günü girdiğim seansta neler olduğunu anlatabilirim sizlere. Öncelikle CDPR her zamanki gibi dekorasyon işinde ciddiyeti elden bırakmamış. Geçen seneki dev tahta Gwent masası ve Witcher konseptli dekorasyonlara gösterdiği özeni bu sene de Cyberpunk’a göstermiş ve bekleme odasını futuristik bir bara çevirmiş. FCK DRM biralarını zaten görmeyen kalmadı sanırım, onun haricinde bir tane de “Broseph” adlı biraları vardı deneyebileceğiniz. Sabahın 11’inde bira tadımı yapmaya mecalim olmadığından benimkini sonradan denedik Can ile birlikte.
Oyunun kendisine gelirsek… Daha sonra yaptıkları 48 dakikalık Twitch yayınındaki senaryonun aynısı oynandı açıkçası ancak basına canlı oynandığı için seçim şansı bizlere verildi çoğu yerde. Corp ajanından aldığımız kartta virüs olduğunu söyleyelim mi seçeneğinde söylemeyelim dedik örneğin. Ben şahsen oyunu görene kadar 1. kişi bakış açısının iyi bir seçim olduğundan emin değildim, hâlâ da yüzde yüz eminim diyemem ama düşündüğüm kadar rahatsız da etmedi açıkçası. Oyun o kadar harika görünüyor ki çıksa da oynasak… -Burcu
Blizzard alanına gittik. Bir salonun yaklaşık yarısı Blizzard’dı. Şöyle her oyunun üstünden geçeyim: Starcraft bir dizi bilgisayardı ve kenarda Tychus heykeli vardı. Açıkçası deneniyor mu diye bakmadım (Deneniyordu -Can) zira ya sıra çok vardı ya da daha ilgi çekici başka şeyler denk geldi.
Heroes of the Storm keza yine bir dizi bilgisayar şeklindeydi. (Önceki senelere göre dörtte biri boyuta düşmüş. ☹ -Can) Daha sonra Can’la Mephisto deneme şansımız oldu. Yani o Mephisto aldı, ben karşısında Garrosh’tum. Dövdüler ama bizim bir Morales vard- Neyse tuzumu kenara bırakıyorum. Bu arada ufak bir müjde vereyim: Announcer listesinde Overwatch’tan tanıyacağınız AI Athena vardı, sonraki yamada gelmesi olası. (Ben bunu yayınlayasıya geldi bile. -Can)
Overwatch demişken… Oyunu oynayabileceğiniz bir alan vardı, ortada böyle şekilli keyifli bir yer vardı ama kalabalıktı, girmedik.
Onun yerine Hearthstone için ayırdıkları ve han şeklinde tasarlanan alana bir kez kenardan fotoğraf çekilmeye, bir kez de Burcu’yla oynamaya girdik ama Almanca olunca muvaffak olamadık. Dağıttıkları hearthstone’lardan alıp devam ettik. (Aslında baya iyi gidiyormuşuz ama o kadar Almanca’ydı ki anlamadık iyi mi yapıyoruz kötü mü yapıyoruz… -Burcu)
Ben devamında Darkmoon Faire alanına girdim, Horde dövmesi yaptırdım (dövme derken, ‘airbrush’ ama yine 2–3 gün gitti), X-53 üzerinde fotoğraf çekildim. Island Expedition oynama alanı vardı ama yine sıra fazla geldi.
Son olarak Diablo için de ufak bir alan vardı ama PC yerine… evet, tahmin edeceğiniz üzere Switch’ler vardı. Dörtlü gruplar hâlinde girip bir rift yapabiliyordunuz. Açıkçası aşırı bir “OHA İŞTE BUDUR YA!” hissine kapılmadım ama PC dışında ilk defa oynayan ve konsola alışık olmayan biri için “Switch alsam mı?” listesine bir tık daha atmadım diyemem. Alsam mı?
Switch’e özel hazırladıkları bölüm de ilginçti. Diablo’yla dövüşmeye başlıyorduk, oradan hop diğer boss’lar geliyordu. Aynı anda bir sürü boss ile dövüştük falan… Standart Diablo III’tü. Fakat bazı oyuncular oyundaki eşyaların statlarının normalde mümkün olandan fazla seviyede olduğunu söylemiş. Artık deneyenler iyice power play yapsın diye mi, yoksa ufukta Diablo III için yeni bir içerik mi var, orasını BlizzCon’da göreceğiz. -Can