Medivh ile Aegwynn arasında gerçekleşen çatışma dünyanın geri kalanı tarafından fark edilmemiş, Karazhan’da ölen soyluların yokluğu hissedilmemişti. Azeroth’un tüm bunlardan daha büyük bir felakete yol açabilecek başka bir sorunu vardı: orklar.
Orda’nın insan yerleşimlerine yaptığı saldırılar nihayetinde Tirisfal Konseyi’nin ve doğal olarak Kirin Tor’un ilgisini çekmişti. Tirisfal Muhafızı’nın desteğine ihtiyaçları olduğunu biliyorlardı ancak Medivh ile birlikte çalışmak bir yana, onunla iletişime geçmek bile büyük sıkıntıydı. Şanslarını tekrar denemek isteyen Kirin Tor, bu sefer umut vadeden, o dönemde henüz 17 yaşında olan ve ismi cüce dilinde “genç güven” anlamına gelen Khadgar’ı Medivh’in çırağı olabilmesi için Karazhan’a yolladılar.Kule hayaletler ile geçmişin ve geleceğin görüleriyle lanetlenmiş olsa da Medivh’in kim olduğuna dair pek bir fikri olmayan Khadgar pes etmedi ve nihayetinde daha önce başarısızlığa uğrayan diğer genç büyücülerin aksine onun çırağı olarak kabul edildi. Medivh ona Muhafız olduğunu ve Konsey’in kendisinden korktuğunu anlattı. Bu yeni bilgiler bile Khadgar’ı yolundan saptırmadı ve böylece Karazhan’daki eğitimi resmi olarak başladı.
Kısa bir süre sonra Khadgar, kendisini oldukça rahatsız eden bir görü gördü. Bu görüde beyaz saçları olan yaşlı bir adam olarak yeşil tenli düşmanlara karşı savaşan birlikleri yönlendiriyordu. Bunun bir öngörü olduğundan habersiz olan Khadgar, Medivh’e neye şahit olduğunu anlattığında ise Muhafız’dan herhangi bir tepki alamadı zira orklarla ilgili pek bilgi sahibi olmadığını söylüyordu. İki büyücü böylece Kara Sazlık’a giderek buradaki ork kuvvetlerini gözlemlemeye karar verdiler. Bir ork fel büyücüsü tarafından fark edilip saldırıya uğrasalar da birlikte çalışarak onu alt ettiler; aynı zamanda bölgede gözcülük eden Anduin Lothar ile de karşılaştılar. Lothar’a göre Medivh’in geri dönmesi ve Stormwind’i koruması gerekiyordu zira bir Muhafız olarak görevi buydu. Medivh ise kimi zaman kontrolünü kaybettiği büyülerini kullanmaktan çekindiğini dile getirse de asıl amacı yeterince güçlenmeleri için orklara daha fazla vakit tanımaktı. Lothar, Khadgar ile konuştu ve ona Medivh’in geçmişindeki karmaşık olaylardan bahsetti; bir yandan ona göz kulak olmasını da istedi.
Karazhan’a geri dönen büyücülerin bir misafiri vardı: yarı-ork Garona Halforcen. Medivh, Garona’ya büyük saygı gösteriyor, Khadgar’dan da aynısını yapmasını istiyordu. Genç çırak ile yarı-ork her ne kadar ilk başlarda atışsalar da zaman içerisinde yakın arkadaş oldular. Yine de Khadgar huzursuzdu; Medivh, orklarla ilgili bilgi sahibi olmadığını söylemiş olsa bile Garona’yı uzun süredir tanıyor gibiydi. Ustasının yalan söylediğini fark ede Khadgar, onu dikkatle izlemeye başladı.
Bu sırada orklar arasında da huzursuzluk vardı. Her ne kadar sayısız ork iblis kanı sebebiyle akıllarını yitirip geçitten geçerek Azeroth’a varmış olsa da bazı klanlar geride kalmıştı. İçtikleri kan yüzünden iyice kontrolden çıkmaya başlayan klanlar arasında en ön plana çıkanlar Savaşnarası, Parçalanmış El ve Kemikkemirenler idi; nitekim Blackhand de onları Draenor’da bırakmayı tercih etmiş, böylece hem Azeroth’taki yeni müttefikleri hem de Orda’nın geri kalanıyla sorun yaşamamalarını tercih etmişti. Kara Geçit’i kullanan klanlar arasında ise Karakaya, Sırıtan Kara Diş, Kanayan Oyuk, Yanan Kılıç, Ejderboğazı, Alacakaranlığın Çekici ve Ayazkurdu bulunuyordu.
Ayazkurdu lideri Durotan, aradan geçen süre boyunca Gul’dan’ın amaçlarını sessizce sorgulamaya devam etmiş, fel büyüsünün kullanımına karşı çıkmıştı ancak yine de halkını Azeroth’a getirmeyi tercih etmişti zira kendi bakış açısına göre Draenor artık onlara bir gelecek vadetmiyordu. Gul’dan ise Durotan’ın tutumundan gittikçe daha fazla rahatsız olmaya başlamıştı ve en nihayetinde onunla yüzleşti. Ayazkurdu klanının Orda içinde artık bir yeri olmadığını söyleyerek aralarından herhangi biri geri dönmeye teşebbüs ederse hepsini katledeceğini söyleyerek onları Kara Sazlık’tan sürdü. Draka’nın hamile olduğunu öğrenen Durotan, sürgünü kabul ederek halkını kuzey topraklarına yönlendirdi. Azeroth’ta elementlerin ne kadar güçlü olduğunu fark eden Drek’Thar ise fel büyüsünü bir daha kullanmamaya yemin ederek eski şaman günlerine geri dönmeye karar verdiğinde ruhlar tarafından gitmeleri gereken yere yönlendirildiler: Alterac Dağları’nın eteklerine.
Ayazkurdu aralarından ayrıldıktan sonra Orda’nın Azeroth’u işgali net bir şekilde başladı. Blackhand’in emriyle saldırı güçleri kuzeye ve batıya doğru ilerleyerek Stormwind kuvvetleriyle çarpıştılar. İlk saldırılar insanları paniğe sürükleme amacıyla yapılıyordu; böylece Berrak Orman ve Batıyamaç bölgelerindeki birçok yerleşim tek tek düşerken Kızılbayır Dağları’nın güney toprakları da Orda’nın eline geçti. Stormwind askerleri ne zaman bir yerleşime varsalar orklar tarafından yağmalanmış ve terk edilmiş buluyorlardı. Bir şey çok açıktı: Orklar her yeri istila etmeye hazırlanıyorlardı.
Kral Llane, Lothar’ı en üst askerî rütbe olan “Kralın Şampiyonu” ilan ederek orklarla ilgilenmek üzere görevlendirdi. Gözcü raporlarını inceleyen Lothar, orkların saldırı şekilleri ile zamanlamalarını çözmeye başladı ve onları pusuya düşürecek planlar yaptı. Görevine yürekten bağlı ve gelecekte ilk paladinler arasında yer alacak olan Gavinrad’a verdiği askerler kimi zaman hiç kayıp vermeden ork saldırı kuvvetlerini alt edebilmeye başladılar.
Orkların da daha önce hiç karşılaşmadıkları bir düşman ile yüzleştiklerini fark etmeleri uzun sürmedi. İnsanlar her ne kadar draenei toplumu gibi hem etkili büyüler hem de Işık’ın gücünü kullanıyor olsalar da yöntemleri farklıydı. At sırtında ilerleyen şövalyeler de büyük sorundu ve nihayetinde orklar da kendi planlarını bu düşmanları göz önünde bulundurarak yapmaya başladılar.
Kral Llane, diğer insan krallıklarını yeşil tenli düşmanlara karşı uyarıp onlardan yardım istese de hiçbiri elini uzatmadı. Hiçbir lider kralın ilettiği haberlere inanmamıştı; nitekim ortalığı karıştırmaya çalışan bir Stormwind soylusunun Lordaeron’a gidip Llane’in arkasından onunla dalga geçmesi de krala hiç yardımcı olmadı. Kimsenin desteği olmadan ayakta kalabilmesi ile övünen Stormwind gerçekten bir başına kalmıştı.
Orda’nın saldırıları genel olarak insanlara ve özellikle Stormwind’e karşı yürütülse de bir kısım kuvvet Boğandiken Vadisi’ne de gitmişti. Burada Gurubashi trolleriyle karşılaşan Kilrogg Deadeye ve beraberindeki Kanayan Oyuk askerleri, bölgeyi avuçlarının içi gibi bilen düşmanlar tarafından yenilgiye uğratıldılar. Ne kadar çok orkun bu çatışmalarda öldüğünü öğrenen Blackhand, hiç düşünmeden bu girişimden vazgeçti.
Ork saldırıları insanlar için büyük sorun oluşturuyordu. Düşmanların silahları, insanların dakikalar içerisinde kan kaybından ölmelerine sebep olacak kadar derin yaralar açıyordu ve bu sebeple Northshire rahipleri büyük önem taşımaya başlamışlardı. Northshire Rahipleri Kutsal Birliği zaman içerisinde tüm Stormwind birliklerine eşlik eder ve herhangi bir saldırı anında onları iyileştirir hâle gelmişti. Nasıl bir güç ile karşı karşıya olduklarını fark eden orklar da öncelikle bu şifacıları hedef alıyor ve öldürüyorlardı. Orda’nın bilmediği şey ise insanların bu gücü nasıl elde ettikleriydi.
Amani trolleriyle sayısız yıl önce yapılan savaşlarda tüm insan kuvvetlerini tek bir ordu altında toplayan ve kendini feda eden General Lordain, bu hareketiyle kendi kız kardeşi Mereldar’ı da ölümün kıyısından kurtarmıştı. Işık tarafından kendisine çeşitli görüler bahşedilen Mereldar, hayatını yaralıları iyileştirmeye adamış ve böylece rüyalarında naaruları görür olmuştu. Kendisine Işık’ın kudretini anlatan naarular sayesinde diğer insanlara da bu öğretileri aşılayan Mereldar’ın girişimleri, seneler sonra Kutsal Işık Kilisesi’nin kurulmasına ön ayak oldu. Kilisenin önderliğinde topraklar üzerinde birçok yerleşim oluşturulurken aralarında en önemlileri Doğukırı’nda yer alan Işık’ın Umudu Şapeli, Stratholme, Andorhal ve Tyr’in Eli olarak görülüyordu. Azeroth ırkları arasında Işık’ın gücünü ilk kullananlar insanlar olmasa da doğal yetileri sayesinde yeri geldiğinde korkutucu boyutlara varabilen bir kuvvet olmuşlardı.
Orda yalnızca insanların bu paha biçilemez güçleriyle değil kendi iç çatışmalarıyla da çalkalanmaya başladı. Alacakaranlığın Çekici klanı, Blackhand’in gözünde büyük sorun teşkil ediyordu. Emirlere gerektiğinde itaat etmeyen ve zaman zaman ortadan kaybolan klan üyelerini ortadan kaldırmak isteyen Blackhand’i durduran ise Cho’gall oldu. Klanın resmi olarak lideri olmayı ve böylece onları kontrol altında tutmayı düşünen Cho’gall, Blackhand’i ikna ederek başa geçti. Onların öğretileri ile ilgili derin bilgisi bulunan Cho’gall, klan üyelerinin Eski Tanrılar’ın fısıltılarını duyduklarını biliyordu. İnanışlarına göre vakti geldiğinde Hiçlik zafer kazanacak ve Alacakaranlık Vakti’ni getirerek tüm evreni karanlığa boğacaktı. Cho’gall bu konuda klana yardım edeceğinin sözünü verdi ve istedikleri sonun gelebilmesi için Orda’nın emri altında hareket etmeleri gerektiğini söyleyerek onları ikna etti. Soluk orkların bedenlerine çeşitli kehanetler kazıyan, daha sonra onların derilerini yüzerek Alacakaranlık İlahisi adındaki kitabı oluşturdu.
Orda’dan sürgün edilmiş olan Ayazkurdu klanı Alterac Dağları’na henüz varmışlardı ki Draka, Go’el adında bir erkek çocuğu dünyaya getirdi. Ebeveynlerinin kahverengi tenlerinin aksine Go’el’in teni yeşildi; bu da fel enerjisine ne kadar maruz kaldıklarının bir göstergesi gibiydi. Gul’dan’ın iblislerle yaptığı anlaşmanın sonuçları orkları nesiller boyunca etkileyecekti ve ne Durotan ne de Draka artık sessiz kalmak istemiyordu. Klanları dağ eteklerine yerleşirken oğulları Go’el’i de yanlarına alarak Orda’ya geri dönmeye ve karşılaştıkları bu gerçeği açıklamaya karar verdiler.
Şaman güçlerini kullanan Drek’Thar, Orgrim Doomhammer’ın rüyalarını kullanarak ona haber gönderdi. Modan Gölü’nün yakınlarında Durotan ve ailesiyle buluşması gerektiğini öğrenen Orgrim, gördüklerini Blackhand’den gizleyip bir gözcülük işi yapacakmış süsü vererek az sayıda korumayla birlikte göle doğru yola çıktı. Burada aileyle buluşan Orgrim, Go’el’in neden ve ne kadar etkilendiğini öğrendi ancak hiç şaşırmadı zira bir süredir Gul’dan’ın karanlık işler peşinde olduğuna dair kendi şüpheleri vardı. Orda’nın gölgelerden yönetildiğini ve aslında büyük bir piyon ordusundan başka bir şey olmadığını düşünen Durotan, Draka ve Orgrim, Gul’dan ve Blackhand’den her ne pahasına olursa olsun kurtulmaları gerektiğine karar verdiler.
Bu görüşmenin bitiminde Orgrim, yanındaki korumalara Alterac’a dönerken üçlüye eşlik etmelerini söylemiş olsa da bu büyük bir hataydı. Bu korumalar Orgrim’e değil, gizliden Gölge Konseyi’ne bağlılardı ve birkaç gün kuzeye ilerledikten sonra hem Durotan’ı hem de Draka’yı vahşice katledip bebek Go’el’i de soğuktan ölmesi için bir başına terk ettiler. Ancak Go’el tarihten o kadar çabuk silinmeyecek, ailesine düzenlenen suikastın yalnızca bir gün sonrasında Aedelas Blackmoore tarafından bulunup Durnholde Kalesi’ne götürülerek burada büyütülecekti.
Orgrim korumalarından haber alamayınca yeni bir birlik gönderdi ve ailenin başına gelenleri öğrendi. Go’el’e ne olduğu hakkında hiçbir bilgisi ve ümidi olmayan Orgrim, ikinci birliğin suikastçıları öldürdüğünü öğrendi. Böylece Gul’dan da Orgrim’in gerçeği ortaya çıkarma planlarındaki parmağından asla haberdar olamadı.
Orda ise önlerine çıkan her insanı öldürmeye çalışıp yerleşimleri yakıp yıkmaya devam ediyordu. Stormwind finansal anlamda da çökmenin eşiğindeydi, aynı zamanda gıda sağlayan birçok yer yok edilmişti. Blackhand bu dönemde saldırılarının ikinci aşamasını harekete geçirerek Kızılbayır Dağları’nı ele geçirmek için çalışmalara başladı. Nitekim ilk adım attıkları bölgeleri neredeyse hiçbir karşı çıkma olmadan işgal ettiler. Lakeshire kasabasını ele geçirmeye çalıştıkları sırada saldırıya geçen Lothar ve ekibi tarafından mağlup edildilerse de Gölge Konseyi’nin fel büyücüleri savaşın gidişatını değiştirdiler ve Lothar’ı geri çekilmeye zorladılar. Yine de pusuya düşürülmek Blackhand’i hiç memnun etmemişti ve böylece yanındaki fel büyücüleri -hayatını kurtarmış olsalar da- idam ettirdi.
Gul’dan kendi emri altındakilerin Savaşşefi tarafından öldürülmesinden hiç mutlu değildi. Aynı zamanda insanların büyük sayılara karşı durduklarında nasıl gözü kara savaştıklarını da öğrenmişti. Bu yüzden Stormwind’e direkt yapılacak bir saldırının Orda için pek de hayırlı olmayacağına inanıyordu. Ayrıca Orda kuvvetlerinin tamamı Azeroth’ta değildi ve bu yüzden Shattrath’ta kazandıklarına benzer bir zafere ulaşamayacaklarını düşünüyordu. Farklı bir yöntem denemelilerdi.
Karabor saldırısından önce ork saflarını nasıl güçlendirdiği üzerine düşünen Gul’dan, benzer bir yaklaşım uygulayıp uygulayamayacaklarını sorgulamaya başladı. Azeroth’ta da element ruhları oldukça fazlaydı ve bu yüzden onları yozlaştırabilirdi. Karakaya Dağı’ndaki element hareketlerini öğrenen Gul’dan sayesinde Gölge Konseyi, gizlice bu topraklara doğru ilerledi. Dağın derinliklerinde yer alan ateş elementinin lideri Ragnaros yüzünden ilk girişimleri başarısızlıkla sonuçlandı zira herhangi bir fel büyücüsü fazla derinlere indiğinde Kara Demir cüceleri tarafından katlediliyordu. Araya giren Cho’gall, daha barışçıl bir yöntem denemeye karar vererek cüceleri tarafına çekti. Öğrendiğine göre Eski Tanrılar da Orda’nın ilerleyişinden memnunlardı ve bu Cho’gall’ın barış elini uzatması için yeterli bir sebepti. Böylece Gölge Konseyi’ne Karakaya Kulesi’nde bir yer tahsis edildi ve orada kaldıkları sürece ne Ragnaros ne de cüceler tarafından rahatsız edilmeyeceklerinin güvencesi verildi.
Stormwind’i çevreleyen üç bölge de tamamen Orda kuvvetlerinin eline düştüğünde şehre saldırmanın vakti gelmiş oldu. Elwynn Ormanı’na saldırıya geçen binlerce ork, şehri kısa sürece kuşattı. Blackhand’in emriyle Kilrogg ve Cho’gall önderliğinde hareket eden Kanayan Oyuk ve Alacakaranlığın Çekici klanları, şehre doğru taarruza geçtiler. Savaşşefi şehrin kısa sürede düşmesini bekliyordu ancak çok yanılmıştı.
Anduin Lothar ve beraberindeki sayısız Stormwind şövalyesi, deniz üzerinden giderek Orda kuvvetlerinin ardından saldıracak şekilde ilerlemişlerdi. Hem şehirden gelen saldırı hem de arkalarından sarılmış olmanın paniğiyle arada sıkışan Orda askerleri kısa sürede kaçmaktan başka çareleri olmadığına kanaat getirdiler. İki safta birden savaşıp üstüne bir de şehri ele geçirmeleri imkânsızdı ve böylece uzun süreden sonra ilk defa ağır bir mağlubiyet alarak ormanı terk ettiler.
Blackhand yedikleri bu darbeden oldukça hoşnutsuzdu. Kilrogg ve Cho’gall’ı öldürmeyi düşündüyse de bu düşünceden kısa sürede vazgeçti zira klanları yönetecek yetkili isimlere hâlâ ihtiyacı vardı. En nihayetinde Orda, Kızılbayır Dağları’na çekilerek bir sonraki saldırılarını planlamaya karar verdi.