‘’Ona bir maske verin; ancak o zaman size hakikati söyler.’’
Oscar Wilde’ın bu sözlerinden ilham alan Julian Assange, gerçekleri ortaya çıkarmak için Wikileaks’i kurdu. Gerçek dünyada başlarına gelebilecek olası sonuçlar yüzünden sisteme boyun eğen ve sessiz kalan insanlara arkasına sığınabilecekleri bir maske önerdi. Sanal dünyayı bir maske olarak kullanan kullanıcılar, korkmadan ve çekinmeden gerçekleri birer birer ortaya çıkardılar. Her ne kadar Wikileaks’ten önce de internette maskelerin, kimliklerin arkasına sığınsak dahi Wikileaks ile birlikte anonim olmanın, başka biri olmanın ciddiyetini, önemini ve nelere gebe olabileceğini görmüş olduk.
İnternetin her eve yavaş yavaş girmesiyle beraber video oyunları da internet ortamına adapte olmaya başladı. Yalnızca çevrim içi oynanabilecek oyunlarla beraber kullanıcı adları ve profil imajlarından internet ortamında bizi temsil eden avatarlara kadar geldik. Ancak o avatarların birer maske işlevi gördüğünü toplum olarak fark etmemiz zaman aldı zira ilk çevrim içi oyunlarda aynı gerçek dünyada olduğu gibi bir saygınlığımız vardı. Sanal Saygınlık. Sanal dünyadaki diğer insanlarla etkileşimlerimizin ve davranışlarımızın birer karşılığı oldu.
Everquest, Ultima Online ve Eve Online sanal saygınlık bazında çok zengin olduklarından dolayı popülerlikleri bir hayli arttı. Oyuncular günlük hayatın dışına çıkmak, gerçeklikten kaçmak ve bir başkası olmak amacıyla çevrim içi oyunların kollarına attılar kendilerini. Oyunların sunduğu fantezi sanal dünyalarda, kendi hayatlarına paralel birer hayat ve dünya kurdular. O paralel dünyada başka arkadaşları, başka sorumlulukları ve başka hisleri vardı. İsterlerse herkesin yardımına koşan bir kahraman, isterlerse başkalarının zamanını zehir eden serseri olabiliyorlardı; hâlâ da olabiliyorlar. Örneğin Everquest oyununda yaratık keserek seviye atlamaya çalışan oyuncuların bulunduğu bölgeye yüksek seviyeli bir yaratığı çekip onların ölmesini sağladığınız zaman bu davranışınızın yanınıza kaldığınızı düşünebilirsiniz. Ancak ölen oyuncular sizi hatırlayacak ve kendi topluluklarında sizin kullanıcı adınızı pek de güzel olmayan sıfatlarla paylaşacaklar. Everquest bir çevrim içi oyun olduğu için gün gelecek siz de başka oyuncularla işbirliği yapmak zorunda kalacaksınız. İşte o anlarda geçmişte yaptığınız aksiyonlar -yani saygınlığınız-, size ya yardımcı ya da köstek olacak. Ancak bu demek değil ki diğer oyunculara ‘kötü’ davranan, onların gelişimine sekte vuran oyuncuların sanal dünyada yeri yok. Bu tür davranışları sergileyerek -yani ‘’sersem’’ maskesini yüzünüze geçirerek- aynı sizin gibi sersem davranan oyuncuların dikkatini çekebilir ve onların topluluklarına dâhil olabilirsiniz. Kısacası sanal dünyada da ne ektiyseniz onu biçersiniz.
Eski çevrim içi oyunlarda saygınlığın bu denli önemli rol oynaması, sanal dünyada politikanın da doğmasına neden oldu. Ultima Online, sanal dünyada politika oyunlarının nasıl oynandığına dair birçok örnekler sundu. Sunucunun en itibarlı oyuncuları (aynı “Instagram influencer”ları gibi) diğer oyuncuları hangi tüccarlardan alışveriş yapmaları gerektiğine kadar etki altına alabiliyorlardı. Her ne kadar saygınlığınızın üstüne titreyip kendinize bir isim yaptıysanız bile emeğinizi oyun tedavülüne çeviremeyebiliyordunuz. Saygın bir ismin yanında doğru kişilerle de arkadaş olmanız gerekiyordu; aynı gerçek hayattaki gibi. Ancak bu durum çoğu oyuncunun oyunun adalet kavramından şikayet etmesine neden oldu. Haklıydılar da. Sonuç olarak oyunu tasarlayanlar, sanal politika elementlerini birer birer oyunlarından çıkardılar. Tek bir amaçları vardı: One Size Fits All, yani herkese eşit fırsat, herkese eşit adalet. Ultime Online’da eşya üreticilerin kendi ürettikleri eşyalara imza atması kaldırıldı; bir satıcıdan alışveriş yaparken o eşyanın kim tarafından üretildiği gösterilmiyordu. World of Warcraft’ta zindandan düşen eşyalar “ninjalanmasın” diye karakterinizin kullanamadığı eşyalarda ‘Need’ seçeneğine tıklamak kaldırıldı. Hatta World of Warcraft’ın ‘adalet’ yürüyüşünde Dungeon Finder ve Raid Finder’lar oyuna eklendi. Sanal diyarlarda adalet belki sağlandı ama iletişim kayboldu. Topluluklar kendi içlerine dönmeye başladı, çoğu da silinip gitti; zira iki insan arasındaki iletişim zorunluluktan çıkınca her insan gözden çıkarılabilir bir parça hâline geldi. Nitekim günümüzde işinizi iyi yapmıyorsanız anında yerinizi başkası doldurabiliyor. Ve işini iyi yapamayan oyuncuyu ‘tanımadığımız’ için ondan kurtulmak da kolay oluyor çünkü vicdanımıza yük binmiyor.
Sanal dünyalar ütopik düşüncelere ve fikirlere uygun bir ortam olsa da o dünyaların bağını gerçek hayattan kopardığımız an aslında sosyal oyunların ruhlarını da öldürdük. Artık sanal ortamda maske takmamıza gerek yok çünkü iletişim kurabileceğiniz, tanışabileceğiniz ve bir şeyler paylaşabileceğiniz insan sayısı her ‘adalet’ yamasıyla azalmaya devam ediyor. Sanal dünyaları bize sunan oyunlar artık gerçek bir hayattaki ikinci bir iş gibi hissetirmeye başlıyor: Eve gel, günlük görevleri hallet, haftalık ilerlemeni tamamla, sonra yatağa gir. Maske takmadan, tamamen kendin olarak haftalık Raid’lere katıl, işini yap ve oyunu kapat. Hâlbuki bildiğiniz üzere hayat bundan çok daha fazlası ve bir parçası olmak istediğimiz paralel evrenler de bu dünyadaki bazı adaletsizlikleri aynı saygınlığımız gibi taşımak zorunda. İstediğimiz zaman hayatta kendimize temiz bir sayfa açsak dahi geçmişimizden gelen, tekerlekleriyle sürüklediğimiz bir duygusal bavul her zaman oluyor. Lakin bu bavulun karşılığı günümüz sanal evren oyunlarında yok. Bavulun içeriğini beğenmediğimiz an, cüzi bir miktar karşılığı sistemden tamamen çıkıp (isim değiştirme, sunucu değiştirme vs.) yepyeni bir maske ile oyuna dâhil olabiliyoruz. Beyaz bir sayfa açmanın karşılığı bu seviyelerde olunca da oyuncular başka maskeler takmak yerine gerçek hayattaki maskelerini çıkarmadan ekranlarının başına oturuyorlar; gerçek hayatta taşıdıkları bavulları da yanlarında getiriyorlar. Zira insan olarak ütopyalar değil de distopyalar arıyoruz ve istiyoruz. Çünkü adaletsizliklerin olmadığı ortamlar bize her zaman yabancı ve uzak geliyor. Durumu Fyoder Dostoyesvki gibi özetlemek gerekirse:
‘’Rulet masasına yüzlerce kişi oturur ancak bir tanesi kapıdan cebinde para ile çıkar. Hayat da böyle değil mi zaten?’’